Ortadoğu’da taraf olmak

“Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” veciz ifadesi Nur talebelerinin en önemli kırmızı çizgilerinden biridir.

Ortadoğu’da taraf olursanız bu çizgiyi geçmiş olmaz mısınız? Taraf olan haliyle diğer tarafa düşman olacaktır. En azından düşmanca tavır takınacaktır.

Peki, muhabbet ile düşmanlık, nur ve karanlık gibi iki zıt değil midir? Biri girerse diğeri çıkmak zorunda kalmaz mı? İkisinin bir arada olduğu görülmüş müdür?

Nurun ve karanlığın bir arada olduğu gri renk “muhabbet fedailerine” yakışır mı?

Hükümet Suriye’ye müdahaleye hayli hevesli yaklaşıyor. Neredeyse tek başına askeri operasyona girişecekmiş gibi bir izlenim veriyor. Bu yaklaşım muhabbeti kırıp düşmanlığı arttırmaz mı?

ABD neden saldıracak? Gerekçelerine iyi bakmak gerekiyor.

Gelen haberlere baktığımızda ABD’nin maksadı oradaki rejimi devirmek falan değil, Suriye’yi cezalandırırken aynı zamanda İran’a da gözdağı vermektir. Bunu açıkça ifade etmekten de çekinmiyor.

Peki, Türkiye’nin amacı ne? İran’a gözdağı vermek mi? Beşşar Esadı devirmek mi? Yoksa orada barışı sağlamak mı?

Veya şöyle söyleyelim, Türk Hükümetinin amacı Suriye’de Esad’ı iktidardan düşürmek mi olmalı? Yoksa orada huzur ortamı sağlayarak halkın kendi iradesiyle iktidarları değiştirebilecek bir sisteme hizmet etmek mi olmalı?

Herkes biliyor ve görüyor ki, Türk Hükümetinin en birinci amacı Esad zalimini devletin başından indirmektir. Tüm politikaları bu mantıkla yürütülüyor.

Peki bu doğru bir yaklaşım mıdır?

Evet, Esad zalimdir, gitmelidir. Ama buna bizim karar vermemiz doğru mudur?

Örneğin bir insan zayıfsa onu operasyonla şişmanlatmak doğru bir yöntem midir? Bu yöntem o insanı tahrip anlamına gelmez mi? Doğru olan içeriden müdahale ile fıtri bir şekilde diyet uzmanları nezaretinde şişmanlatmak değil midir?

Irak bunun en bariz örneğini teşkil etmektedir. Dışarıdan müdahale oraya huzur yerine kan, kin, nefret ve düşmanlık getirmiştir. Bir milyon insanın ölümü de işin bedeli…

Suriye bu işe başladığında muhalefet silaha sarılmasaydı belki de bu gün rejim yerle bir olmuştu, iktidar devrilmiş yerine seçimle yeni iktidarlar gelmişti. En azından bu gün yüz bini aşan insan ölmemiş, 4-5 milyon insan evinden barkından uzaklaşmamış olurdu.

Müdahale şarttır diyenler fazlasıyla yanılıyor. Her müdahalenin yeni felaketler doğuracağı hatırdan çıkarılmamalıdır. Belki barış gücü şeklinde tarafların arasına girerek onları engellemek bir yol olabilir.

“Ey muhabbet fedaileri nerdesiniz” derken bunu kastetmiştim.

Ortadoğu’da aşılayacağımız en önemli fikir. Muhabbet… Muhabbet… Muhabbettir…

Düşmanlığa neden olacak her türlü fikirden yaklaşımdan uzak durmamız gerekiyor.

“Zira malûmdur ki, adâvet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar. İkisi, mânâ-yı hakikîsinde olarak beraber cem olamazlar.
Eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre bir kalbde hakikî bulunsa, o vakit adâvet mecazî olur, acımak suretine inkılâp eder. Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.” (Mektubat sh 254)

Bu veciz sözün üzerine yorum gerekir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum