Oruç, Müslümanlığını yeniden üretmektir

Oruç, Müslümanlığını yeniden üretmektir

Yazar Hakan Albayrak'ın Ramazan duyguları....

Nihat Hasır'ın röportajı:

Yazar Hakan Albayrak'ın Ramazan duyguları....

-Ramazan dendiğinde zihninizde ne canlanır? Sizce, nedir ramazan yahut ne değildir?

Her şeyden evvel Allah rızası için oruçtur tabii. Sonra, şöyle bir durmaktır. Müslümanlığını yeniden üretmektir. O bakımdan dinamiktir ama aynı zamanda tatlı bir rehavettir de. Bunu izah et deseniz edemem.

-Oruç tutmak, salt yemekten ve içmekten uzak durmak mıdır?

Bunun ötesinde, havaya girmektir. Atmosfer değiştirmektir. Yeni bir atmosferde dirilmektir adeta. Öyle olması lazım...

-Sizce Ramazanla birlikte özellikle de ‘yardımlaşma’ olgusunun belirgin bir biçimde öne çıkmasının sebebi nedir?

E, özüne dönüyorsun. En yalın ve ne kadar varlık içinde olursa olsun yoksul halinle halden anlar hale geliyorsun. Halden anlayınca da komşunun, ambargodan mustarip Gazzeli kardeşinin, kuraklıktan kırılan Somali’nin yardımına koşuyorsun.

-Oruç tutmanın ‘bilimsel’ olarak da ‘çok iyi’ ve ‘çok yararlı’ olduğu yönündeki yaklaşımları nasıl karşılıyorsunuz?

Bunlar benim umurumda değil. Bilim aksini de söylese hiç şüphesiz Allah Teâla’yı dinleriz.

-Bir Ramazan klasiği vardır malumunuz...

“Nerede o eski Ramazanlar!”

-Sahi sorun nerededir? Zamanda mı yoksa geçen zamanla birlikte değişen algılarda mı?

Genzimde çocukluk yıllarımın ramazanlarından kalma bir buhur kokusu yok değil, ama nostaljiyi abartmıyorum. Geçen sene ailece ve mahallemizdeki ahbaplarımızla birlikte çok tatlı bir Ramazan geçirdik, bu sene de öyle olur inşallah. Niye olmasın?

-İlk orucunuzun sizin için anlamı neydi? O günü nasıl tamamlamıştınız?

5-6 yaşındaydım herhalde. İftara kadar dayanıp ilk lokmayı veya yudumu ağzıma aldığımda “Başardım, artık ben de adam oldum” diye düşünmüş olmalıyım.

-Bir Ramazan hatıranız?

Gündüz vakti bir televizyon programına katılmıştım. Çeçenistan’la ilgiliydi. Önüme bir bardak su koymuştular. Bir an oruçlu olduğumu unutup sudan bir yudum aldım. Susamış değildim, gayri ihtiyari oldu. İçer içmez içimi müthiş bir ferahlık kapladı ve bu durum iftara kadar saatlerce sürdü. Belki iyi şeyler söylemiştim ve Rabbim bana ikramda bulunmuştu. Öyle olmayabilir de. Ama öyle olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor.

-Ramazan ayına girildiğinde bazıları için ilginç bir biçimde Ramazan Eğlenceleri de gündeme geliyor.  Ramazanla eğlence arasında nasıl bir bağ vardır sizce? Ya da var mıdır?

Bilmiyorum. İftarlarımız -hele Eryaman Göksu Parkı’ndakiler- eğlenceli geçiyor. Onun dışında bizim bir eğlencemiz olmuyor. Öyle bir ihtiyaç da hissetmiyoruz.

-Efendim, bir de bundan çok kısa bir zaman öncesine kadar Ramazan ayı ile birlikte medyada sansasyonel ve hatta ‘özel Ramazan haberleri’ birbiri ardına sökün ederdi. Gerçi çok azalmakla birlikte hâlâ mevcudiyetinden söz etmek mümkün.  Buna sebep nedir sizce?

Sabotaj merakı. Ama eskisi gibi olmuyor artık öyle şeyler. Çok şükür.

-Elektriğin olmadığı zamanlarda ‘mahya’ muhteşem bir sanat eseri olarak arz-ı endam ederdi Ramazanlarda. Hatta kimi batılı entelektüeller, tanık oldukları bu sahneyi, “gökten yıldızları koparıp iki minare arasına dizmek’ şeklinde tasvir etmişler.  Size bir mahya yazma imkânı verilseydi, ne yazmak isterdiniz?

Elhamdulillah.
İmanın zirvesine çıkmak
İbn Mes’ud (r.a.) şöyle buyurmuştur: “İnsan, zirvesine çıkmadıkça imanın hakikatine eremez. Yanında, fakirlik zenginlikten, tevazu şereften sevimli olmadıkça ve kendisini övenle yereni bir tutmadıkça da imanın zirvesine çıkamaz.” Talebeleri bu sözleri şöyle yorumlamışlardır: “Helaldeki fakirlik, haramla elde edilen zenginlikten; Allah’a itaattaki tevazu, Allah’a isyandaki şereften daha sevimli olmadıkça imanın zirvesine çıkamaz.”

Star