Orucun hikmeti: Açlık, kanser hücrelerini yeniyor
Peygamber Efendimizin (asm) “Oruç tutan sıhhat bulur” Hadisinin hikmeti bir kez daha ispatlandı
Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Peygamber Efendimizin (asm) “Oruç tutan sıhhat bulur” Hadisinin hikmeti bir kez daha ispatlandı. Bilim insanları kanser hücrelerini aç bırakınca kemoterapi ve immünoterapinin etkisi arttı.
Moskova Devlet Üniversitesi’nden (MGU) bilim insanları, kanser hücrelerine sürekli açlık çektirip kendini yok etmekten alıkoyan proteinleri üretmesini engelleyerek büyümeyi bastırmakta başarı elde etti. Bilimciler bu yöntemle kemoterapi ve immünoterapinin etkinliğinin arttığını açıkladı.
Kanser hücrelerini aç bırakarak kemoterapi ve immünoterapinin etkinliğinin arttırılması yöntemi hakkında BBA General Subjects dergisine konuşan MGU Biyoloji Fakültesi Prof. Dr. Boris Jivotovski, “Otofajinin, besinlerin kısmen kısıtlanmasından kaynaklandığı biliniyor. Bunun arkasında nelerin durduğu sorusu bizim ilgimizi çekti. İşte bu olgunun mekanizmasını araştırdık” dedi.
Medimagazin'in haberine göre, kanser hücrelerinin özelliği, olağanüstü miktarda besin maddesi ve oksijen tüketmesi. Bu özellik, onların kontrolsüz biçimde büyüyüp yayılmasına izin veriyor. Bilim insanları son yıllarda, kanser hücrelerinin "iştahını" bastırmanın, hem bağışıklık sisteminin hem de çeşitli kemoterapi ve immünoterapilerin onlara karşı mücadelesini kolaylaştırdığını fark etti.
"ÖLÜMSÜZ" KANSER HÜCRELERİNE "AÇLIK" ÇEKTİRİLDİ
Jivotovski ve meslektaşları birkaç yıldır, hücresel açlığın kanserin davranışı üzerindeki etkisini araştırıyor ve bu tür etkileri, sinyal molekülleri ve çeşitli gen terapileri yardımıyla nasıl elde edebileceklerini anlamaya çalışıyor.
Bilim insanları, 2 tür "ölümsüz" kanser hücrelerini besinden mahrum etti, bölünmesi ve kemoterapi ile bağışıklık sistemine karşı korumayla ilgili gen aktivitesindeki değişikliği izledi. Bilim insanları, kansere "açlık" çektirilmesiyle etkinliği gözle görülür biçimde azalan DNA’nın birkaç bölgesi ile ilgili proteinleri tanımlamayı başardı. NTV
RİSALE-İ NUR: İNSANA EN MÜHİM BİR İLÂÇ MADDÎ VE MÂNEVÎ BİR PERHİZDİR
Risale-i Nur eserlerinin müellifi Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de konu ile ilgili olarak Lem'alar ve Mektubat adlı eserlerinde şu ifadelere yer veriyor.
YİRMİNCİ DEVÂ
Ey derdine derman arayan hasta! Hastalık iki kısımdır. Bir kısmı hakikî, bir kısmı vehmîdir. Hakikî kısmı ise, Şâfî-i Hakîm-i Zülcelâl, küre-i arz olan eczahane-i kübrâsında, her derde bir devâ istif etmiş. O devâlar ise dertleri isterler. Her derde bir derman halk etmiştir. Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek meşrudur; fakat tesiri ve şifayı Cenâb-ı Haktan bilmek gerektir. Derdi O verdiği gibi, şifayı da O veriyor.
Hâzık, mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır. Çünkü ekser hastalıklar sû-i istimâlâttan, perhizsizlikten ve israftan ve hatîattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekim, elbette meşru bir dairede nasihat eder ve vesâyâda bulunur. Sû-i istimâlâttan, israfattan men eder, teselli verir. Hasta o vesâyâ ve o teselliye itimad edip hastalığı hafifleşir; sıkıntı yerinden bir ferahlık verir. (Yirmi Beşinci Lem'a)
SEKİZİNCİ NÜKTE
Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsana en mühim bir ilâç nev’inden maddî ve mânevî bir perhizdir. Ve tıbben bir hımyedir ki, insanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.
Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır, riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kàbiliyet peydâ eder. Hayat-ı mâneviyeyi bozmamaya çalışır.
Hem insanın ekseriyet-i mutlakası açlığa çok defa müptelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık, riyazete muhtaçtır. Ramazan-ı Şerifteki oruç, on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır. Demek, beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.
Hem o mide fabrikasının çok hademeleri var. Hem onunla alâkadar çok cihazat-ı insaniye var. Nefis, eğer muvakkat bir ayın gündüz zamanında tatil-i eşgal etmezse, o fabrikanın hademelerinin ve o cihazatın hususî ibadetlerini onlara unutturur, kendiyle meşgul eder, tahakkümü altında bırakır. O sair cihazat-ı insaniyeyi de, o mânevî fabrika çarklarının gürültüsü ve dumanlarıyla müşevveş eder. Nazar-ı dikkatlerini daima kendine celb eder. Ulvî vazifelerini muvakkaten unutturur. Ondandır ki, eskiden beri çok ehl-i velâyet, tekemmül için riyazete, az yemek ve içmeye kendilerini alıştırmışlar.
Fakat Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki, sırf o fabrika için yaratılmamışlar. Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler, nazarlarını onlara dikerler. Onun içindir ki, Ramazan-ı Şerifte mü’minler derecâtına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar mâsumâne gülüyorlar. (Yirmi Dokuzuncu Mektup - İkinci Risale olan İkinci Kısım)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.