Parçalanmayı cemaatler önlüyor
Emekli Öğretim Görevlisi Nimetullah Akay, açılımla ilgili sorularımızı cevaplandırdı
Röportaj: Nurettin Huyut
Foto: Hasan Kazel
Risale Haber
Bugün Harran Üniversitesinden Öğretim Görevlisi iken emekli olan Nimetullah Akay’ın görüşlerini aktaracağız. Nimetullah Akay, Mardin doğumlu ancak emekli olduktan sonra Gaziantep’e yerleşmiş. Gaziantep gezimiz boyunca bizi yalnız bırakmayıp mihmandarlığımızı yapan Akay hocamız Köprü Eğitim-Kültür Derneğinin de kurucu üyesi.
“Demokratik Açılım” derken ne anlıyorsunuz? Zamanlama doğru mu? Açılımı başlatan hükümetin hiçbir teklif sunmaması doğru bir yaklaşım mı? Neler söyleyeceksiniz?
Doğrusu bu girişim bana biraz ümit veriyor. Türkiye’de meselelerin konuşularak halledilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü, zıtlaşarak, inatlaşarak, çarpışarak bir yere varılamaz. Aslında Türklerle, Kürtlerin biribirinden farklı yönleri fazla bulunmamaktadır. Aynı dine, aynı Allah’a iman eden insanlardır ve uzun zaman beraber olmalarından dolayı da kaynaşmış durumdalar.
Fakat bazı açıklar var. İçeriden veya dışarıdan bir kısım çevreler bu açıkları kullanarak ayrışma meydana getirmeye çalışıyorlar. Her ne kadar bu konuda henüz muvaffak olamamışlarsa da… Tabii ki, kışkırtmalar devam ediyor, provoke olaylar devam ediyor.
Özellikle karşılıklı ölümler, gerek askerlerin ölmesi, gerekse diğer kesimden insanların ölmesi gibi durumlar ister istemez birbirinden soğumaya neden olmaktadır. Bu soğumanın önlenmesi ve kardeşliğin sağlanması, birlik ve beraberliğin pekiştirilmesi için böyle bir açılıma ihtiyaç vardı. Umarım tüm kurumlar ve sivil toplum kuruluşları bu açılıma katkı sağlar. Tam demokratik bir anlayışla bu süreç tamamlanır. Ayrışmaya gitmeden problemler çözülür.
Bu açılım sadece “Kürt Açılımı” ile sınırlı kalmamalı diğer konulara da çözüm getirmelidir. Türkiye’de mağdur olan sadece Kürtler değildir. Dindar insanlar da mağdur edilmiştir. Onlar da dini inançlarını rahat yaşayamamaktadırlar. Aleviler de mahrum edilmişlerdir. Hatta diğer dinlere mensup azınlıklar da mağdur edilmişlerdir. Devlet herkese eşit durmalı, kimseye dayatma içinde olmamalı, isteyen cemevi açar isteyen cami yapar, isteyen kilise… İsteyen başörtüsü ile dolaşır isteyen dolaşmaz. Bunların hiçbirine karışmamalı, hatta bunların bu tür yaşamlarının teminatı olmalı.
Avrupa’da olduğu gibi olmalı, kanunlar dışına çıkmadan isteyen kendi dilinde okul veya kendi dinini öğreten eğitim kurumu açabilmelidir. Bu sağlanırsa güven de artar. Devlet millet kaynaşması sağlanır.
Devlet bugün Türk kelimesi ile özdeşleşmiş bir durumdadır. Bu durum Türklerin aleyhinedir. Sanki Türkler bu baskıyı yapıyor, kısıtlama istiyor, Türk halkı otoriteyi sağlıyor gibi algılanıyor. Oysa durum hiç de öyle değil devletin kademelerinde her çeşit insan görev yapmaktadır. Bu yapılanların Türklere mal edilmesi hiç doğru bir yaklaşım olmaz. Ben inanıyorum ki, Türklerin büyük ekseriyeti demokrasiden yanadır. İnsan haklarının ve inanç özgürlüğünün verilmesinden yanadır. Laikliğin bugünkü uygulandığı şekliyle değil de özgürlüklerin ve inançların teminatı şeklinde uygulanmasını ister.
Hem bu özgürlükler verilirse korkulduğu gibi bir ayrışmaya neden olmaz aksine kaynaşmaya ve daha sağlıklı düşünmeye neden olur. Bir zamanlar umumi alanlarda sesli olarak Kürtçe şarkı türkü yayınlamak yasaktı o dönemde aksine her yerde hem de gürültülü bir şekilde inadına çalınıyordu. Oysa serbest bırakıldığında görüldü ki, bu aleni çalanlar aslında sadece Kürtçe şarkı türküleri sevmiyormuş, Türkçe olanlarını daha çok seviyormuş. Eskisinin aksine büyük oranda Türkçe’ye döndü. Daha doğrusu güzel olana döndü, popüler olana yöneldi. Bir yarış başladı güzel olan dinleniyor. Artık dil fark etmiyor. Ve görüldü ki, içeriği de düzeldi artık ayrıştırmayı tahrik eden kasetlerden ziyade farklı olanla ön plana çıktı ve onlar dinleniyor.
TRT-6 buna örnek gösterilebilir mi?
Evet, TRT-6 aslında bu anlattığım iddiayı ispat etmiş oldu. Böyle bir yayının başlaması Türkiye Cumhuriyetine olan sevginin ve bağlılığın artmasına neden oldu. İnsanlar daha çok sevmeye başladı. Çünkü kendilerinden bir şey görmeye başladılar. Oysa yayın öncesi tartışmalara bakarsanız bu gün “Açılım” için söylenenlerden daha fazla tepkiler vardı. Ama görüldü ki, müspet bir adımı atılınca menfi bir şey olmuyor. Ülke bölünmüyor. Aksine kaynaşmaya vesile oldu diyebilirim.
İşte buna benzeyecektir. Ana dilde eğitim verildiğinde görülecektir ki, insanlar bir müddet sonra bunu kabullenecek ve böyle bir yasağın olduğunu bile unutacaktır. Arkasından akl-ı selim devreye girecek, Kürtçe’den önce Türkçe’nin öğrenilmesi daha önemli bulunacak ve yine çocuklarının belki ana eğitimi değil de daha sonraki eğitimlerini Türkçe yapmalarını sağlama cihetine gideceklerdir.
Bu olurken TRT-6’da olduğu gibi milletin devletine güveni biraz daha artacak, samimiyetine güvenecektir. Ayrıca, bunu malzeme olarak kullananlara da fırsat verilmemiş olacaktır. Kaynaşmanın artmasına neden olur.
Norşin konusunda neler söyleyeceksiniz?
Ben Mardin doğumluyum. Ama Gaziantep’te oturuyorum. Bilge köyündeki olayları duyduğumda hayli telaşlanmıştım. Ama o ismi bilmediğim için “acaba bu köy hangi köy” diye merakla aramıştım. Eski ismini öğrenince yöreyi hatırladım.
Şu anda ismi kullanılan bir çok şehrimizin ismi de Türkçe değildir. Ama nedense onlara dokunulmamış mesela Ankara Engürü kelimesinin değişmiş hali olarak kayıtlara geçmiş kimsede garipsemiyor, artık insanlar bu ismi kabullenmişler. Norşin de öyle aslında hem kulağa da hoş geliyor.
Bunun kökenine inmenin ne anlamı var? Türlü manalar üretmenin ne gereği var? Burada hoş olmayan bu ismin gerekçesiz değiştirilmesidir. Neden değiştirilmiştir? Bu yapılan yanlıştır. Artık bundan dönülmeli, isteyen eski ismine dönebilmelidir. Ha!.. İsteyen yeni ismiyle devam edebilir. Yani halka bırakılmalıdır, o yöredeki insanlar kendi ilçelerine ne isim vermek istiyorlarsa o isimle devam etsin.
Bu da malzeme olarak kullanılıyor. Terör örgütüne malzeme oluyor. Su-i istimale neden oluyor. O nedenle bu malzemeyi de onların elinden almak lazım.
Özetle şunu ifade etmek istiyorum. Oradaki bir vatandaş kendini savunurken haklı olmalı, vicdanen rahatsız olmamalı, inanmadığı şeyleri söylememeli, “Allah devletimize zeval vermesin” derken içten söylemeli. Kendisini kandırmaya çalışanlara da iki lafı olmalı. Diyebilmeli ki, “Arkadaş ben bu ülkede tüm demokratik haklarımı kullanabiliyorum. Kimseye eyvallahım yok, kendi dilimde eğitim alıyorum, kendi dilimde eğlenebiliyorum, kendi kültürümü kendi dilim ile yaşatabiliyorum.” Yani fitne sokmak isteyenlere verecek cevabı olacaktır.
Yani öncelikle teröre destek sağlayan unsurları ortadan kaldırmak gerekiyor. Bataklığı kurutmak lazım. Teröre gerekçe bırakmamak gerekir.
Hükümetin bu iyi niyet (en azından ben öyle görüyorum) gösterisine katılmak gerekir. Bana göre iyi niyetle yapılmış bir harekettir. O nedenle herkes bildiklerini artık çekinmeden söylemelidir. Hem halkın büyük ekseriyetinin bu “açılımı” desteklediğini görüyorum. Zemin çok müsait.
Yani geriye dönüp bakıldığında “neden şunu da konuşmadık” veya “neden şu problemi de masaya yatırmadık” denmemesi için demokratik hakların verilmesi çerçevesinde herkes kucağındaki taşları dökmelidir. Sağduyu ile bu yapılırsa inanıyorum ki, sonuç alınır ve bütün sorunlar çözülmese de bir çok konu halledilir. En azından konuşulmuş olur zihinlerdeki birçok soru cevaplanmış olur.
Muhalefet partilerinin tutumlarını nasıl buluyorsunuz?
Muhalefeti anlamakta zorlanıyorum. Neden böyle davranıyorlar anlamak mümkün değil. Henüz ortada verilmiş bir şey de yok. İktidarın teklif ettiği, yapacağını söylediği bir öneri de yok. Sadece konuşulmasına bile bu kadar tahammülsüz davranmalarına şaşıyorum. Yani sadece muhalefet yapmak için konuştuklarını düşünüyorum.
MHP’nin davranışını biraz ümit verici buluyorum. Özellikle kendi üyelerini sokaklardan geri çekmiş olması terör olaylarından uzak tutmayı başarması güzel bir gelişmedir. En azında problem olmuyor. Onun da karşı ataklara geçmiş olduğunu düşünün işi hayli zora sokabilirdi. O nedenle o açıdan olumlu buluyorum. Ama çözümü için biraz daha gayret gerekiyor.
DTP de olumlu konuşmalar oluyor. Ama onun da biraz daha dikkatli olması gerekir. Ve milletvekillerinin farklı yerlerde süreci baltalayıcı bazı mesajlar vermesi de bir şekilde engellenmelidir. Konuşmaları siyaset içeriyor olsa da dikkat etmek en doğrusudur.
Evet bir kan davası oluşmuş orada bir çok askerimiz şehit oldu. Maddi manevi büyük kayıplar verdik ama bir kan davası ilanihaye devam etmez ki, bir şekilde sulh yoluna gidilmelidir. Geçmişte her millette bu gibi şeyler olmuştur. Ama bugün hepsi onları unutmuş ve kardeşçe yaşayıp gidiyorlar. Alman-Fransız dünyanın en çok birbiri ile savaşan iki milleti bırakın ayrışmayı aksine AB çatısı altında birleştiler. Birlik oldular ve bugün sesleri daha gür çıkıyor. Dünya devletlerine karşı daha dayanıklıdırlar. Ekonomileri daha emniyetli bir hale girdi. O nedenle bu problemin konuşulmasında ve halledilmesinde büyük yarar var.
Bir de bu terör örgütünün yaptıklarını Kürt milletine mal etmek de doğru değil. Yani sanki bu kötülükleri Kürtler yapmış gibi göstermek örgütle aynileştirmek işi çıkmaza sokar. Zaten bu örgütün meydana gelmesinin altında yatan nedenler sadece demokratik hakların verilmeyişi değildir. Bu bir gerekçedir. Bunlar alet edilmiştir. İç ve dış mihraklar bunu kullanmışlardır. Kürtlerin içinden çıkmış, asıl kaynağı Kürtler değildir. Dış mihrakların oyunudur. O nedenle bu açılım tam yerinde ve zamanında başlamıştır. Gecikmiş deniyor. Öyle de olsa madem gündeme gelmiş artık gecikmiş olmaktan çıkmış demektir.
Bu meseleyi çözmenin en güzel yolu kardeşlik duygularını pekiştirmektir. Bunu Bediüzzaman Hazretlerinin yazmış olduğu Risale-i Nur eserleri ve Nur Talebeleri fahri olarak yapmaktadırlar. Kardeşlik duygusunu arttırıcı çalışmaları eskiden beri devam ede gelmektedir. Zaten bu problem çok daha büyük noktalara taşınamıyorsa bu eserlerin ve camaatlerin çabalarının büyük payı vardır. Büyük oranda bu kardeşlik duygusunu aşılamış bulunuyor.
Zaten bugün ve tarihte bu iki millet birbiri ile kardeşçe geçinip gelmişse bunda dinin büyük payı vardır. “Müminler kardeştirler” ayetinin büyük tesiri söz konusudur. O nedenle devletin özellikle batıda din eğitimine önem vermese de doğuda din eğitimi önemli bir faktördür. İnsanların dini hissiyatları kuvvetli olduğundan bu hislerini doğru yönlendirmek adına çaba sarf edilmelidir.
Özellikle eğitimde din derslerinin daha ciddi ve daha kapsamlı verilmesi gerekir. Hem dini gelişmelere artık irtica olarak bakılmaması lazımdır. Bütün bu saydıklarımı hükümetin tek başına yapması mümkün değildir. Hükümetler iktidar oluyor ama muktedir olamıyorlar. O nedenle herkesin bu sürece katkıda bulunması gerekir. Destek olmaları hükümetin hanesine artı olarak geçmez aksine ortak bir konsensus ile sonuçlanırsa kimse bu olaydan rant sağlayamaz. Hükümet de siyasi ranta dönüştüremez.
Demokratik haklar çerçevesinden bakılmalı ve bu anlamda yapılması gereken her şey yapılmalıdır. Bunların hepsi biliniyor. Önemli olan iyi niyetle bunları icraya koymaktır. Herkes şunda hemfikirdir. Baskı ile bir yere varılamıyor. Geçici olarak gizleniyorsa da bir müddet sonra tekrar ortaya çıkıyor. Bu defa daha tesirli bir şekilde kendini gösteriyor.