Peygamberimizin bereket mucizelerinden...

Peygamberimizin bereket mucizelerinden...

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Üçüncü Misal: Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattab ve Ebu Hüreyre ve Selemetübnü'l-Ekvâ ve Ebu Amratü'l-Ensarî gibi, müteaddit tariklerle diyorlar ki:

Bir gazvede ordu aç kaldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma müracaat ettiler. Ferman etti ki: "Heybelerinizde kalan bakıye-i erzakı toplayınız." Herkes azar birer parça hurma getirdi. En çok getiren, dört avuç getirebildi. Bir kilime koydular.

Seleme der ki: "Mecmuunu ben tahmin ettim, oturmuş bir keçi kadar ancak vardı." Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bereketle dua edip ferman etti: "Herkes kabını getirsin." Koşuştular, geldiler. O ordu içinde hiçbir kap kalmadı, hepsini doldurdular. Hem fazla kaldı.

Sahabeden bir râvi demiş: "O bereketin gidişatından anladım: Eğer ehl-i arz gelseydi, onlara dahi kâfi gelecekti."

Dördüncü Misal: Başta Buharî ve Müslim, kütüb-ü sahiha beyan ediyorlar ki:
Abdurrahman ibn-i Ebî Bekr-i Sıddık der: Biz yüz otuz Sahabe, bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Dört avuç miktarı olan bir sâ' ekmek için hamur yapıldı. Bir keçi dahi kesildi, pişirildi; yalnız ciğer ve böbrekleri kebap yapıldı. Kasem ederim, o kebaptan, yüz otuz Sahabeden herbirisine bir parça kesti, verdi. Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm pişmiş eti iki kâseye koydu. Biz umumumuz tok oluncaya kadar yedik; fazla kaldı. Ben fazlasını deveye yükledim.

Beşinci Misal: Kütüb-ü sahiha katiyetle beyan ediyorlar ki:

Gazve-i Garra-i Ahzabda, meşhur Yevmü'l-Hendek'te, Hazret-i Câbiru'l-Ensârî kasemle ilân ediyor: O günde, dört avuç olan bir sâ' arpa ekmeğinden, bir senelik bir keçi oğlağından bin adam yediler ve öylece kaldı.

Hazret-i Câbir der ki: O gün yemek, hanemde pişirildi. Bütün bin adam o sâ'dan, o oğlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynıyor, daha hamurumuz ekmek yapılıyor. O hamura, o tencereye mübarek ağzının suyunu koyup bereketle dua etmişti.

İşte, şu mucize-i bereketi, bin zâtın huzurunda, onları ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir kasemle ilân ediyor. Demek şu hadise, bin adam rivayet etmiş gibi kati denilebilir. (Mektubat 19. Mektup Mu’cizat-ı Ahmediye)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

BAKIYE-İ ERZÂK : Erzaktan, yiyecekten arta kalan.
BEREKET : Bolluk.
BEYÂN : Açıklama; izah; anlatma.
EHL-İ ARZ : Dünyadakiler, dünyada bulunanlar.
FERMÂN : Emir, buyruk, tebliğ.
GAZVE : Savaş, harb, çarpışma.
GAZVE-İ GARRÂ-İ AHZAB : Büyük Ahzab Savaşı.
HAZRET : Hürmet maksadı ile büyüklere verilen ünvan; "Hazret-i Kur'an, Hazret-i Peygamber, Hazret-i Üstad, Paşa Hazretleri" gibi.
HEYBE : Eşya koymaya mahsus iki taraflı küçük torba.
KAB : Tencere tava gibi şeyler.
KÂFİ : Yeterli.
KÂSE : f. Tas veya çanak. Kâse gibi olan çukurluk. * Başı kaplayan ve başın üstündeki kemik.
KASEM : Yemin.
KÜTÜB-Ü SÂHİH : Doğru, kusursuz, şüphesiz kitaplar.
MECMÛ : Tamamı, hepsi, bütünü, toplamı.
MU'CİZE : Benzerini yapmaktan insanların âciz kaldığı şey.
MU'CİZE-İ BEREKET : Bereketle ilgili mû'cize.
MÜTEADDİD : Pekçok. Türlü türlü, çeşitli.
ÖMER İBN-İ HATTAB : hattabın oğlu ömer
RÂVİ : Rivâyet eden, nakleden.
RİVÂYET : Peygamberimizden işittiklerini veya Sahabeden duyduklarını, birisinin başkasına anlatması.
SA' : 1040 dirhemlik hububat ölçeği. Kile.
SAHÂBE : Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler, onun etrafında bulunup hizmet edenler.
TARÎK : Yol, tarz, usul, vâsıta, meslek.
YEVMÜ'L-HENDEK : Hendek'teki çarpışma günü. Hicri 5, Miladi 627 yılında gerçekleşen Hendek savaşının yapıldığı gün.