Rabbim! Onu ihsân edeceğin vakit için bana bir alâmet kıl!

Rabbim! Onu ihsân edeceğin vakit için bana bir alâmet kıl!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Meryem Sûresi 7-11. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

7-(Allah şöyle buyurdu:) “Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz biz, seni bir oğul ile müjdeliyoruz ki onun adı Yahyâ’dır; daha önce ona hiç (kimseyi) adaş yapmadık.”

8-(Zekeriyyâ) dedi ki: “Rabbim! Hanımım kısır olduğu ve (ben de) gerçekten ihtiyarlığın son demine vardığım hâlde, benim için bir oğul, nasıl olur?”

9-(Allah) buyurdu ki: “Böyledir!” (Ve) Rabbin (yine) buyurdu ki: “O bana pek kolaydır;(1) nitekim daha önce sen (de henüz) hiçbir şey değil iken, muhakkak ki seni de yaratmıştım!” (2)

10-(Zekeriyyâ:) “Rabbim! (Onu ihsân edeceğin vakit için) bana bir alâmet kıl!” dedi. (Allah:) “Senin alâmetin, sapasağlamken (üç gün) üç gece insanlarla konuşamamandır” buyurdu.

11-Bunun üzerine (Zekeriyyâ) mihrabdan (ma‘bedden) kavminin karşısına çıktı da (o müjde alâmetinin hemen görünmesiyle, konuşamayarak) onlara: “Sabah-akşam (Rabbinizi) tesbîh edin!” diye işâret etti.

(1)“Da‘vât-ı insâniyenin (insanın duâlarının), husûsan havasların (yüksek insanların) ve nebîlerin (peygamberlerin) on adedden altı-yedisi hilâf-ı âdet (alışılmadık bir şekilde) kabûl olmasından kat‘î anlaşılıyor ki: Her dertlinin âhını, her muhtâcın duâsını işiten ve dinleyen bir Semî‘-i Mucîb (duâları işiten ve cevab veren bir Zât) perde arkasında var, bakar ki, en küçük bir zîhayâtın (canlının) en küçük bir ihtiyâcını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat eder, fiilen cevab verir, memnûn eder.” (Şuâ‘lar, 11. Şuâ‘, 206)

(2)“O Vâhiddir, Ehaddir (sıfatlarında ve zâtında birdir), herşeye kadîrdir (gücü yetendir). Hiçbir şey O’na ağır gelmez. Bir baharı halk etmek (yaratmak) bir çiçek kadar O’na kolaydır. Cenneti halk etmek, bir bahar kadar O’na rahattır. Her günde, her senede, her asırda, yeniden yeniye îcâd ettiği hadsiz masnûâtı (yarattığı hadsiz san‘atlı mahlûkātı), nihâyetsiz kudretine, nihâyetsiz lisanlarla şehâdet (şâhidlik) ederler.” (Asâ-yı Mûsâ, 10. Hüccet-i Îmâniye, 189)