Misafir Kalem
Asılsız İntihal İddiası ve İşarat’ül İ’caz
Rafet Kalyoncu’nun yazısı
Diyanette müşavirlik yapmış Ali Akın adında bir şahıs, önceki yıllarda katıldığı TV programlarında, kulaktan dolma malumatla, Bediüzzaman’ı ve eserlerini eleştirmiş, ağır itham ve iddialarda bulunmuştu.
İnternette bir konu üzerinde yaptığım araştırma sırasında, anılan şahsın geçmişteki iddialarını içeren bir takım videoların dolaşımda olduğunu fark ettim.
Programda izlediğim “İşârâtü'l-İ'câz”la ilgili iddiasını araştırmış ve edindiğim bilgileri şahsî blog hesabımda yayınlamıştım.
Bu defa aynı iddianın sosyal medyada sürdürüldüğünü görünce, daha önce yapmış olduğum araştırmayı paylaşmak istedim.
İDDİA ŞÖYLE: “Bediüzzaman’ın “İşârâtü'l-İ'câz” adlı eseri kendi telifi değil, intihaldır.”
(İntihal: Başkasının eserinden, kaynak belirtmeden alınan ve kendi malı gibi gösterilen alıntı, aşırma.)
Öncelikle şu hususu belirtelim: Kuşkusuz her eser eleştirilebilir. Bilgiye dayalı ve yapıcı eleştiriler faydalıdır. Fakat bilgisizce ve geçerli bir dayanağı olmadan yapılan eleştiriler, eleştiri olmaktan çıkar, duruma göre, karalama, yalan veya iftira niteliği taşır. Aşağıda görüleceği gibi örneğimizdeki iddia, eleştiri olmaktan uzak, tamamen yalan ve iftira niteliğindedir.
İddia sahibi aynen şöyle diyor; "Said Nursi'nin eserim dediği İşârâtü'l-İ'câz, onun eseri değil; Abdurrahmanı Sülemi'nin, 'Hakaikül hakaik' adlı kitabından intihaldır.”
Elbette, Risale-i Nur’ları bilenler açısından bu iddianın hiçbir geçerliliği yoktur, fakat bilmeyenler söyleneni doğru sanacaktır.
O nedenle, söz konusu iddia ciddiye alınmasa da cevaplanması gerekir.
Kural olarak; iddiada bulunan, iddiasını ispatla yükümlüdür. Dürüst olan, iddiasını ispat eder, muallâkta bırakmaz. İddia ispat edilmez ise, sahibi müfteri durumuna düşer.
Böyle bir iddianın ispatı, iki kitabı karşılaştırıp, hangi sayfada intihal olduğunu göstermekle olur.
Fakat şahıs, “İşârâtü'l-İ'câz”da sadece intihal var demiyor; “Bediüzzaman, başkasının telif ettiği bir eseri kendi eserim diye neşretti” diyor. Yani kitabın tamamının intihal olduğunu iddia ediyor.
Bu iddianın tümüyle gerçek dışı olduğunu biliyoruz fakat bilmeyenlerin bu yalana kanmaması için, şahsın ileri sürdüğü kaynağı araştırma ihtiyacı hissettim.
Şöyle ki; Söylediği alim; Hicri 4. asırda Horasan'da yaşamış, "Ebû Abdurrahman Sülemî" adında bir tasavvuf ehli bir zat. (Bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/sulemi-muhammed-b-huseyin)
Sülemi’nin tefsirinin doğru adı: "Hakȃikü’t-tefsîr" olup, yani iddia sahibinin dediği gibi "Hakaikül hakaik" değil. İddiacı şahıs, eserin adını dahi yanlış söylüyor.
Söz konusu eseri araştırdığımda; eski Diyanet İşleri Başkanlarından Prof. Süleyman Ateş'in doktora tezini bu eser üzerine hazırladığı ve "Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri" adı altında neşrettiği bilgisine ulaştım.
Böylece, konuyu en iyi bilen kişi olarak düşündüğümüz Hocamıza e-posta yoluyla ulaşarak, aşağıdaki soruyu yönelttik.
Prof. Süleyman Ateş Hocaya iletilen sorumuzun özeti:
“...malumu aliniz, Said Nursi'nin "İşarat'ül İ'caz" adında bir tefsir kitabı vardır. Ali Akın adında eski bir DİB müşaviri, bu eserin, Abdurrahman Sülemi'nin "Hakaikül hakaik" adlı tefsirinden intihal olduğunu iddia etmektedir.
...yaptığım araştırmada, Ebu Abdurrahman Sülemi"nin eserinin doğru adının "Hakȃikü’t-tefsîr" olduğu ve bu tefsir üzerinde zat-ı alinizin "Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri" başlıklı çok değerli bir çalışmanızın bulunduğunu öğrendim...
Söz konusu tefsiri en iyi bilen bir alim olarak, adı geçen şahsın iddiasının gerçeklik payı hususunda fikrinizi lütfeder misiniz.”
Hocanın Cevabının özeti:
“Sülemî'nin Hakakiku'tefsir adlı eseri üzerinde "Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri” adıyla doktora tezi yazmış ve pekiyi derece ile İlahiyat doktoru unvanını almıştım. Yıl 1968.
Ama Said-i Nursî’nin İşaratu'l-İ'caz alı eserini okumadım. Bu bakımdan iddianın doğru olup olmadığını bilemem. Bunun için İşarat'ı incelemem gerekir. Buna vaktim yoktur. Madem siz merak ediyorsunuz, benim hazırladığım doktora tezini inceleyip İşaratu'l-İ'caz ile karşılaştırırsınız...”
Müteşekkir kaldığımız muhterem Hocanın tavsiyesine uyarak, 286 sayfalık söz konusu doktora tezini, Ankara'da Milli Kütüphanede inceleme imkȃnı bulduk. (Kitabın kütüphanedeki adresi: MK Yer No: 1969 AD 2436) (Söz konusu doktora tezine dair özet bilgi şu adreste görülebilir: http://ilim2000.tripod.com/Kitaplar/Tasavvuf/sulemi_ve_tasavvufi_tefsiri.htm)
Ayrıca, araştırmacı dostlarımız için, Sülemi'nin "Hakȃikü’t-tefsîr" adlı eserinin İstanbul/Fatih Kütüphanesi 262 numarada bulunduğunu belirtelim.
Yaptığımız incelemenin sonucu:
Prof. Süleyman Ateş Hoca'nın doktora tezinin 96 ilȃ 141 sayfalarını teşkil eden 46 sayfalık bölümü, Sülemi'nin tefsirindeki metoda ayrılmış.
Orada verilen ayet örneklerinden, özellikle İşarat'ül İ'caz'da da bulunan Fatiha 4. ve Bakara 3. 9. 17. 22. 28. ve 30. ayetlere ait açıklamalardan; söz konusu tefsirin ne metot, ne muhteva ve ne de yazılış maksadı bakımından, İşarat'ül İ'caz'la herhangi bir benzerliği olmadığı açıkça görülmektedir. Hattȃ, İşarat'ül İ'caz'ın muhteviyatına çağrışım yapacak, en küçük bir bilgi kırıntısı dahi bulunmamaktadır.
Çünkü, İşarat'ül İ'caz'ın yazılmasındaki maksat; müellifinin ifadesiyle; "Şu İşârâtü'l-İ'câz adlı eserden maksadımız, Kur'ân'ın nazmına, lâfzına ve ibaresine ait i'câz işaretlerini ve remizlerini beyan etmektir."
Yani, "İşârâtü'l-İ'câz"ın yazılmasının maksadı; Kur'an'ın nazmında, lâfzında ve ibaresinde görülen icâzlı (icâz: az sözle çok mana ifade etmek) anlatımın işaretlerini açıklamaktır.
İşârâtü'l-İ'câz tamamiyle müllefilin özgün telifi olup; çok az yerde başka müfessirlere atıf yaptığında o müfessirin adını zikretmekte, yani kaynak göstermektedir.
Meselâ 23 ve 24. ayetlerin tefsirindeki bölümde; “Tefsir-i Keşşâf'ın müellifi Zemahşerî'nin dediğine göre, o Hazretin bu nevi harikaları bine bâliğ olmuştur” ibaresinde olduğu gibi.
“Hakȃikü’t-Tefsîr" adlı eserde ise tam tersine; eserin müellifi, kendi fikirlerine çok az yer vermekte, ağırlıklı olarak, kendinden önceki müfessirlerin beyanlarını eserinde toplamaktadır. Eserin yazılış maksadının, İşârâtü'l-İ'câz’daki gibi, Kur'an’ın anlatımının mucizevî yönünü göstermek olmadığı, ayetlerin manasındaki tasavvufî ciheti göstermek olduğu anlaşılmaktadır.
Netice olarak:
"İşârâtü'l-İ'câz" tarzında bir eser yazmak için, istense dahi, "Hakȃikü’t-Tefsîr" adlı eserden herhangi bir şekilde istifade edilemez. Dolaysıyla, bu eserden herhangi bir şekilde intihal kesinlikle söz konusu olamaz.
Bu durumda, iddia sahibinin İşârâtü'l-İ'câz'ı okumadan, sırf eserin adından hareketle, aslı astarı olmayan böyle temelsiz bir iddiada, daha doğrusu iftirada bulunduğu söylenebilir.
Hilafı hakikat beyanlarda bulunan böyle bir anlayışın, Diyanet gibi saygın bir kurumda bir zamanlar müşavir sıfatıyla bulunmuş olması düşündürücüdür.
Ne diyelim; Fıkıh Hocası olduğu bilinen bu zata Cenab-ı Hak, ilmi ile amel etmeyi nasip eylesin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.