Rahmet, Rahman-ı Rahim'e şahadet eder

Rahmet, Rahman-ı Rahim'e şahadet eder

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Üçüncü Kelime: (O Rahmandır; rahmeti bütün varlıkları kuşatır ve bütün yaratıklarının her türlü rızkını merhametle yetiştirir. O Rahimdir; yaratıklarına karşı pek şefkati ve merhametlidir. (Fatiha Sûresi: 3))'dir. Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret:

Evet, kâinatta hadsiz rahmetin mevcudiyeti ve hakikati aynen güneşin ziyası gibi görünür. Ve ziyanın güneşe kati şehadeti misillü, bu geniş rahmet dahi, perde arkasında bir Rahman-ı Rahime şahadet eder.

Evet rahmetin bir ehemmiyetli kısmı rızıktır ki, Rahmana Rezzak manası verilir.

Rızık ise, o derece zahir bir tarzda bir Rezzak-ı Rahimi gösterir ki, zerre kadar şuuru bulunan tasdike mecbur olur.

Mesela, bütün zihayatın, hususan acizlerin ve bilhassa yavruların, bütün zeminde ve fezada ihtiyar ve iktidarlarının haricinde gayet harika bir tarzda hiçten ve mütemasil çekirdeklerden ve su katrelerinden ve toprak habbeciklerinden yetiştiriyor.

Hatta ağacın başındaki yuvada kanatsız, zayıf kuşçuklara annelerini emirber nefer gibi gezdirir, rızıkları getirttirir. Ve aç bir arslanı yavrusuna musahhar eder, elde ettiği bir eti yemeyip yavrusuna yedirir. Ve sair hayvanatın ve insanın yavrularına memeler musluğundan Ab-ı Kevser gibi hoş, mugaddi, safi, halis, beyaz sütleri kırmızı kan ve mülevves fışkı içinden bulaşmadan, bulandırmadan imdatlarına gönderir, validelerinin şefkatlerini yardımcı verir.
Ve bir nevi rızık isteyen umum ağaçlara, münasip rızıklarını onlara pek harika bir tarzda koşturduğu gibi, bir nevi maddi ve manevi rızık isteyen insanın duygularına, akıl, kalb, ruhlarına dahi pek geniş bir sofra-i erzak onlara ihsan ediliyor.

Güya kâinat, gül çiçeğinin yaprakları ve mısır sünbülünün gömlekleri gibi birbiri içinde sarılı, yüz binler ayrı ayrı, çeşit çeşit sofralardır ki, o sofralar adedince ve onlardaki taamlar ve nimetler miktarınca diller ile ve ayrı ayrı, külli ve cüz'i lisanlar ile bir Rahman-ı Rezzakı, bir Rahim-i Kerimi bütün bütün kör olmayana gösterir. (Şualar, 15. Şua)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

ÂB-I KEVSER : Cennette bulunan Kevser ırmağı. Bu kelime mecaz olarak Kur'an için de kullanılmaktadır.
ÂCİZ : Güçsüz, kuvvetsiz.
EMİRBER : Emir alan, emre göre hareket eden, iş gören.
FEZÂ : Yıldızlar arasındaki geniş boşluk, uzay, gökyüzü.
FIŞKI : Hayvan gübresi.
HABBE : Dâne, tohum, parça. Risâle ismi.
HADSİZ : Sınırsız, sonsuz.
HÂLİS : Hilesiz, katıksız, saf, duru; her işi sırf Allah rızâsı için olan.
HÜCCET : Senet, vesika, delil; bir iddiânın doğruluğunu ispat için gösterilen belge.
İHSAN : İyilik etmek, bağışta bulunmak.
KATÎ : Kesin.
KATRE : Damla, yağmur taneleri. Risâle ismi.
MEVCUDİYET : Varlık, var olma.
MİSİLLÜ : Gibi, benzeri.
MUGADDÎ : Gıdâ verici.
MUSAHHAR : Emre verilmiş, itaatkâr, fethedilmiş, birine bağlanmış.
MÜLEVVES : Kirli, bulaşık.
MÜNÂSİP : Uygun, denk.
MÜTEMÂSİL : Birbirine benzer.
NEFER : Asker, er.
NÎMET : İyilik, ihsân, giyecek ve yiyecek gibi şeyler.
RAHÎM-İ KERÎM : İkramı bol ve kullarına çok merhametli olan Cenâb-ı Hak.
RAHMÂN-I RAHÎM : Dünya ve âhirette yaratıklara sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle davranan Cenâb-ı Hak.
RAHMET : Şefkat etmek, merhamet etmek, esirgemek.
REZZÂK : Bütün yaratılmışların rızkını veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah.
REZZÂK-I RAHÎM : Varlıkların her hâlini bilen ve şefkatiyle onları rızıklandıran Cenâb-ı Hak.
RIZIK : Allah'ın herkese lütûf ve ihsan ettiği nîmetler, yiyecekler.
SÂFÎ : Temiz, pâk, duru.
SOFRA-İ ERZAK : Yiyecek, rızık sofrası.
ŞEHÂDET : Şâhitlik; Allah tarafından Peygamberimize bildirilen herşeyi kabul ve tasdik etme.
ŞUUR : Anlayış, idrâk, bilme, farkına varma.
TAAM : Yemek, yiyecek, gıdâ.
TARZ : Usul, şekil, üslûb.
TASDİK : Onaylama, doğrulama.
VÂLİDE : Anne.
ZÂHİR : Görünen, açık, dış yüz.
ZEMİN : Yer; yüzey, satıh.
ZERRE : Maddenin en küçük parçası, molekül. Risâle ismi.
ZÎHAYAT : Hayat sahibi, canlılar.
ZİYÂ : Işık, aydınlık.