Senai DEMİRCİ
Ramazan günlüğü
1.Gün
Göründüğün kadar değil, olduğun kadar ol
Ramazan, zamanın mekâna hükmetmesidir. Kudsiyet iner Ramazan’da her köşeye. Mübarekleşir her köy. Mekkeleşir şehirler. Medine olur yaşadığımız yer. Her yüzde bir Kâbe komşuluğu okunur. Her gözde hasret ve vuslat gerilimi seyredilir.
Ramazan’da insan niyetine göre yaşar, niyetini giyinir. Ameliyle değil, niyetiyle tartılır. Niyet görünmezdir, gösterilemez. Şu haliyle, Ramazan, olmayı önceler, görünmeyi sonraya bırakır. Bu da insan ruhunun aradığı bir huzur, insan kalbinin hasretini çektiği bir durulma halidir.
Öyleyse, terk et görüntüne göre sana değer veren tüm köşeleri. Öyleyse, çekil niyetini görmeyen kör gözlerin gölgesinden..
2.Gün
Bir asâ-yı Mûsa'dır oruç
Bir asâ-yı Mûsa'dır oruç. Dokunur dokunmaz, sihirleri bozdu, büyüleri yutuverdi.
Sanırdın ki ekmek doyurur seni; doyuramazmış meğer; oruçla gördün işte. Çaresiz kaldı lokmaların cümlesi. Sanırdın ki su kandırır seni. Kandıramazmış meğer; sular yetişemezmiş dudağına. Oruçla işin aslını gördün şimdi. Su vazgeçti iddiasından.
Sanırdın ki, dostlar giderebilir açlığını ve susuzluğunu; onlar da çaresiz şimdi. Ne etseler, ne yapsalar, ne kadar çırpınsalar, sana yardımcı olamıyorlar. "Kimsenin kimseye faydası yok; O izin vermedikçe." Elleri kolları bağlandı dostların, anne babanın, evladın. Sanırdın ki parasını verince hak ediyorsun sahip olmayı. Hayır; hiç de öyle değilmiş; oruç gösterdi sana. Elinin altındakiler senin değilmiş. Mutfağına koyduklarının, buzdolabında beklettiklerinin sahibi sen değilmişsin. O izin verdiği için sana indirilmiş her nimet. Sanırdın ki dudağın senin, dilin senin, damağın senin, gırtlağın senin, elin senin. Bak dokununca oruç, tıpkı asâ-yı Mûsa gibi, dağıldı sihir, bozuldu büyülü görüntü. Dudağına izinsiz dokunamıyor bir damla su bile. Sen sana ait değilmişsin. Sen değilmişsin bedeninin sahibi. Bıraktı Mûsa asâsını ve sona erdi gözbağlayıcılıkların hepsi.
3. Gün
Sahip olma telaşından şahit olma sükûnetine...
Davanı geri çektin. Vazgeçtin sahip olmaktan. Yüz çevirdin eşyadan. Herşeyin ardından"Benim olsun!" diye koşmamayı öğrenmek üzeresin. Elinin tersiyle itiverdin doymayı. "Şöyle durun siz!" deme cesaretiyle başladın güne. "Olmasanız da olur!" deyiverdin suya, ekmeğe ve tene. Yüzünü çevirdin eşyadan. Şeffaf bir perde indi eşya ile arana. İştahın kesildi. Hevesin söndü. Ardı sıra koşmuyorsun ekmeğin ve suyun. Oruç tutmayanları seyrediyorsun. Hüzünle belki. Senin tenezzül etmediğin şeylerin peşinde koşuyor insanlar. Seyrediyorsun sadece. Girmiyorsun o oyuna. Çoktan çekildin sahadan.
Aslında, hüzünlü değilsin; gülüyorsun. Evet, evet; gülüyorsun işte. Asla kıskançlık değil yaşadığın. Acıyorsun kendilerini eşyanın pençesinden kurtaramayanlara.
Senin gönüllüce vazgeçtiğin şeylere kimilerinin çaresizce yapışmasını gülerek seyrediyorsun. Kenara çekildiğin için seviniyorsun. Memnunsun halinden. Diğerlerinin açlığını çektiği şeylere toksun sen. Müstağnisin. "Olmasa da olur" diyebiliyorsun, diğerlerinin boyun büktükleri şeylere. "Yeter ki Rabbim razı olsun benden. O'nun iznini beklerim vakarla. O'nun izniyle var oldum. O'nun izniyle var olurum ben!"
Anlıyorsun ki, sahip olmak değil maksat, şahit olmak... Seyircisisin dünyanın. "Bu da benim olsun" telaşından sıyrıldın işte. Eşsiz, benzersiz, izzetli ve şerefli bir tokluktur yaşadığın... Afiyet ola!
4. Gün
Hızır'a yoldaş eyler seni oruç
Oruç, ötelerden bir Hızır dokunuşudur sana. Mûsa gibi, Hızır'ın yanında yürüyorsun artık. Zorlu bir yoldaşlık bekliyor seni. Hikmetini hemen anlayamayacağın işler geldi başına.
Birlikte geçtiniz nehrin öte yakasına. Seni huzur yakasına taşıyan gemini deldi oruç. Aç bıraktı. Susuz bıraktı. Şehvetin helalini bile elinden aldı. Çarelerini tüketti. Bozuldu huzurun. "Neden bu kötülük?" diye isyan ediyorsun belki. İşte "bilmediğini bildiriyor" sana Kerim olan Rabbin. [Alak, 5] Bilmiyorsun ki, "kendini kendine yeter görür ve azar insan." [Alak, 6-7] "Ben bana yeterim" dediğinde başlar uçurumun senin.
Oruçlusun şimdi; kendine yetmez olduğunun farkında değil misin? Doyuramıyorsun kendini. Elin yetişmiyor ellerine. Hep tok kalırsan, fark edemezsin muhtaçlığını. Yeter görürsen kendini kendine, büyükleneceksin.. Azıtırsın, kendi kendine aldanırsın. Kendi gerçekliğini unutup büyükleneceksin. Her şeye kadir sanacaksın kendini. Her şeyin sahibi bileceksin kendini. Bu renkli rüyaya aldanıp uykuda kalacaksın. Zalim bir kral gibi gelip sana el koyar kibrin. Seni senden alır, kandırır sahte kudretine.
Şimdi aç bıraktı seni Hızır orucu. Deldi tokluğunu. Yıktı kendini kendine yeter sanışlarını. Bak, işte, hiçbir köşede sana el uzatacak yok. Hiç kimse seni doyuramıyor. Hiçbir şey sana tokluk sunamıyor. Gördün gerçeği. Anladın ki sana ait değil elinde olanlar. Gördün ki, parasını vermekle, bedelini ödemekle senin olmuyor servetin. Su senin değil, dudak senin değil. Sen sahip değilsin, sahip olunansın. Mâlik değil mülksün. Acizsin sen; Rabbindir Kadir olan. Fakirsin sen, Rabbindir Rahîm.
Dediğince Hızır'ın Mûsa'ya: "O [beden] gemi[si] var ya, fukaranın malıdır. Ben onda bir kusur meydana getirmek istedim. Çünkü o fukarayı, rastladığı her sağlam beden gemisine zorla el koyan bir [kibir] kralı kovalıyordu." [Kasas,79]
Sen de Mûsa'nın sözünü koy ağzına şimdi: "İnşaallah, beni sabırlı bulacaksın, hiçbir konuda sana karşı gelmeyeceğim." [Kasas, 69]
5. Gün
Alışkanlığın cehenneminden kurtulmak üzeresin..
Oruç, seni alışkanlığın cehenneminden kurtarmak için geldi. Her şeyi elinin altında hazır bilirken, uzaklaştı nimetler. Her şeyin sahibi sanırken kendini, iddianı kaybettin. Sen sana ait değilsin. Senin değil hiçbir şey. Sahibinin izniyle yersin. İşte şimdi, alışkanlıkla değil, hasretle bakıyorsun her şeye. Bıkkın olarak değil, özleyerek var oluyorsun gün boyu.
Farkında mısın yeniden boyandı su ve ekmek. Yeni renkler giydi meyveler ve yiyecekler. Yeni ve taze görünüyor her şey sana. Yeni/den var oluyor nimetler. İzinle dokunuyorsun ekmeğe suya. Rabbinin izniyle. Sahibinin izniyle. Doğruca Rabbinden alıyorsun ikramı.
Rabbinin yanında buluyorsun doymaları, tatları, hazları... Dünyanın dağdağasından alınıyorsun; cennet sofrasına oturtuluyorsun. Hep güzellerin oturduğu sofraya buyur ediliyorsun. İyilerin yanında diz çöküyorsun. İyilerle beraber yudumluyorsun suyu.
Sıradan değilsin artık. Sıradan değil hiçbir lezzet. Alışkanlığın ateşinden kurtuldun, hayret cennetine vardın. Bıkkınlığın cehenneminden çıktın, minnet ve şükür cennetine alındın.
Cennetine hoş geldin...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.