Mustafa ÖZCAN
Renan mukallidi Celal Şengör
Celal Şengör için ‘Renan’ın çömezi’ demek belki biraz değer atfetmek olabilir. Bu açıdan Renan mukallidi demek daha yerindedir. Renan, Hazreti Mesih‘i seven ama aynı zamanda mucizatı inkar veya tevil eden bir pozitivisttir. Victor Hugo nasıl ki Sefiller kitabında müspet bir papaz portresi çizer, aynı şekilde Hayatı İsa (Vie de Jésus ) kitabında da Ernenst Renan sevimli bir İsa portresi takdim eder. Bu akli zeminde koparsa da duygusal zeminde Hristiyanlık ile bağlarını koparmadığını gösterir. Bununla birlikte Ernest Renan geride sakil bir miras bırakmıştır. Nedeni Hazreti Mesih’i pozitivist bir portre içinde ele almasıdır. Burada Hristiyanlık geleneğindeki yanlışlara bir de pozitivist gelenek eklenmiştir. Böylece yanlışlar kümesi bulamaç haline gelmiştir.
İkinci olarak da, içten pazarlıklı yani garazkâr bir biçimde İslamiyeti terakkiye mani bir din olarak tasvir etmiştir. Bu tasvirin yankıları günümüze kadar içte ve dışta devam etmiştir. En son kurbanı Celal Şengör’dür. Renan zamanla ateizm çizgisinden deizme kaymıştır. Hristiyanlıktan geriye İslam düşmanlığı tortusu kalmıştır. Hristiyanlığa olan öfkesini İslam diyarlarıyla dolaşması ve kültürüyle karşılaşması sonucu İslam’a ve Müslümanlara kaydırmıştır. Voltaire ile Jean Jacques Rousseau da bu kabildendir.
Renan, İslam diyarı ve Şam bölgesine ziyaretlerinden ülkesine dönüşünde (Eylül 1861) başarılı hizmetlerinden dolayı Collège de France’ta görevlendirildi. Ancak ilk dersinde Îsâ’yı benzersiz, fakat ilahi (tanrısal) yanı bulunmayan bir insan olarak ele alması büyük tepki uyandırdı, ders vermesi yasaklandığı gibi kilise tarafından da aforoz edildi. Bu bize Renan’a reddiye ve cevap yazan Cemaleddin Afgani’nin serüvenini hatırlatır. Daru’l Funun’da yaptığı zanaatlara dair konferansı, konuşması benzeri tepkilere neden olmuştur.
Afgani 1870 tarihinde ilk İstanbul ziyaretinde ilgili konferansını vermiş ve bu konuşması “Takvim-i Vakayi’de (Osmanlı Devletinin resmi gazetesi) Arapça olarak neşredilmiştir. Muhammed Reşid Rıza, Afganî’nin konuşmasının muhtevasına “Tarihu-l Ustad el-İmam eş-Şeyh Muhammed Abduh” adlı eserinde yer vermiştir. Zanaat ve sanatkârlık edinmenin gerekliliği konusunda bir konferans veren Afganî, yaptığı konuşmasında insan yaşamını/geçimini İbni Haldun gibi canlı bir organizmaya, bedene benzeterek vücutta her organın oynadığı işlev, rol gibi bütün sanat ve zanaatları da birer organ gibi göstermiş ve oynadıkları faydalı rollere temas etmiştir. Örneğin iktidarı, irade merkezi olan beyne, demirciliği bileğe, tarımı ciğerlere, denizciliği ayaklara ve diğer zanaatları başka organlara benzeterek konuyu anlatmıştır. Bu benzetme sanki bir nebze Hindistan’daki kast sisteminden uyarlanmış gibidir. Sonunda insanlığın saadet vücudunun bunlardan oluştuğunu, ruh olmadan vücudun yaşayamayacağını, bu vücudun ruhunun ya nübüvvet ya da hikmet olduğunu belirttikten sonra nübüvvetin ilahi bir bağış olup kişinin çabasıyla elde edilemeyeceğini ve Allah’ın onu kullarından dilediğine verdiğini söyler. Hikmet ise düşünme, araştırma ve bilgileri tahsil ile elde edilmektedir. Peygamberlik hükümleri Allah’ın ilminden kaynaklanmaktadır. Ona, batıl ne önünden ne ardından erişilebilir. Onu kabullenmek ve uygulamak imanın gereğidir. Fakat âlimlerin görüşlerine uymak hiçbir kimseye farz değildir. Bu görüşler daha güzel ve daha üstün olması itibariyle benimsenir ve alınır. Ancak hiç bir şekilde Şeriat’a aykırı olmamaları gerekir.”
Afganî, söz konusu konuşmasında meseleyi bu şekilde ortaya koymuştur. Kimilerine göre çekemeyenler kimilerine göre de muhalifleri konferansta söylenenlerden hareketle ‘Peygamberliğin sanata’ benzetildiğini savunmuşlardır. Özellikle Şeyhülislam Hasan Fehmi bu yüzden Afganî’yi tekfir etmiş ve aleyhinde kampanya yürütmüştür. Şeyhülislam, “Cemaleddin Afganî, ‘nübüvveti sanat seviyesine indirdi’ deyip ve bunu ispat etmek için de “sanat ve zanaat/meslekler” konulu konferans içinde peygamberlikten bahsetmek onu da diğer sanatlar sırasına katmaktır” şeklinde bir mütalaa yürütmüştür. (1)
Tekrar Renan’a dönecek veya gelecek olursak;
29 Mart 1883’te Cemaleddin Afgani’den 13 yıl kadar sonra Sorbonne Üniversitesi’nde “İslâm ve İlim” başlıklı meşhur konferansını verdi. Renan’ın İslâm ve Müslümanlarla olan anlaşmazlıklarından önceki asıl sorunu Îsâ’nın mahiyetine dairdir. Daha Saint-Sulpice Semineri’nde iken Îsâ’nın tanrılığı konusunda zihninde beliren şüpheleri o zaman yazdığı Essai psycologique sur Jésus-Christ’in her sayfasında görmek mümkündür. Renan, Îsâ’nın tanrı ve İncil’in vahiy mahsulü olduğu inancını reddeder. İncil’in daha çok ahlâk ve güzellik içerdiğini kabul ederken hıristiyan olmak için mutlaka vahye ihtiyaç bulunmadığını savunur. Ona göre İncil’in olağanüstülüğü kabul edildiği takdirde bilimden sapılmış olur. İncil’in yayılmasını onun kutsiyetine değil Doğu misafirperverliğine bağlayan Renan liberal Protestanlığı insanlığın en bilinçli gelişmesi diye kabul eder. Hz. Îsâ’yı bir insan olarak sunan Îsâ’nın Hayatı Avrupa’da büyük yankı uyandırmış, lehte ve aleyhte yazılar yazılmış. Papa Pie kitabı yasakladığı için birçok Fransız şehrinde piskoposlar da bu kitabı okumayı, satmayı ve ödünç vermeyi yasaklamıştır.
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ı aynı kökten süren üç filize benzeten Renan, Hıristiyanlığın Yahudiliğin bir devamı, İslâm’ın ise Sâmî ırkının en son ve sade bir ürünü olduğunu vurgular. Avrupa Rönesansı’na İslâm dünyasının yaptığı katkıları tamamen inkâr eden Renan, “l’Islamisme et la science” adlı konferansında fikir ve kültür yönünden Müslümanların geri kalışını dinlerine bağlar.
Burada Celal Şengör’ün iki meselede de Renan’ı taklit ettiğini görüyoruz. Celal Şengör de Musevilik, Hristiyanlık ve İslam’ı birbirinden beslenen üç fidana veya filize benzetir. (2) Celal Şengör nedense her dine veya dinlere karşı olduğu halde en büyük husumetini Renan gibi İslamiyete saklamıştır ve ona boca eder. Bu kin iç içe yaşamaktan mı kaynaklanmaktadır yoksa kompleksten mi? Bu meyanda Celal Şengör selefi Renan gibi Müslümanların geri kalmasını dinlerine bağlar. Dante’nin İlahi Komedya adlı eserinde cehennem tasvirinde yaptığı ve Müslümanları en alta attığı gibi, buna denk gelen bir şekilde Renan ile çömezi Şengör daha dünya hayatında Müslümanları insan tabakatı içinde en alta atarlar.
İman edildiğinde bilim, bilim olarak kalamaz, bilim dine dönüşür zira bilim şüphe veya müspet şüphe üzerine kuruludur ve öyle gelişir. İlmi besleyen husus şüphedir. Deneme yanılma metodudur. İman ettiğinizde bilim din olur nitekim Renan da bilime iman etmiştir. Bu isimler bilime iman ederler halbuki Hindistanlı allame Vahidüddin Han bilimin iman ettiğini yazar. Bugünkü tabirle Renan ile mukallidi Şengör erken dönem bir Scientology mürididir. Yahudilik veya Hristiyanlıktan öte ilimle barışık tek bozulmamış din olan İslamiyet hakkında 'scientism' taarruzu yaparlar. Bu ilmi değil ideolojik bir saldırıdır. Bunun kanıtlarından birisi Celal Şengör’ün Osmanlı İmparatorluğunu Türk tarihinin en dip noktasına yerleştirmesidir. Bu tarih ilmine yüzde yaz aykırıdır. Osmanlı’dan öte şanlı bir Türk tarihi var mıdır? Dolayısıyla Celal Şengör’e ilim değil ideoloji diliyle cevap vermek gerekir.
Burada Seyyid Kutup’tan bir alıntı, aktarma yapmak isabetli ve yerinde olur. O der ki "Müslümanlar en altta veya en tepede olsalar da fark etmez; inançları gereği daima en üsttedirler. Müslümanlar manevi olarak hep üsttedirler. Maddi olarak zaman zaman tökezlemeleri kabildir ama manevi donanım olarak hep üsttedirler. Bu imanlarının iktizasıdır. İki tarz medeniyet vardır maddi medeniyet ve manevi medeniyet. İlkel olan maddi açıdan terakki etmiş bile olsa maneviyattan yoksun olduğu müddetçe üstün olamaz." (3)
Maddi terakki ve medeniyet seviyesinden geri düşseler de Müslümanlar manevi medeniyeti temsil ettiklerinden daima üstündürler. Küfür ise en alttadır ve Celal Şengör söz ve eylemleriyle bunu ortaya koymaktadır. Dışkı yeme edebiyatında olduğu gibi.
Akıllarda kalan bazı sözleri şöyledir: “En cahil Türkler, Müslüman Türklerdir… Osmanlı Devleti, kanaatimce, Türk tarihinin en alt noktasıdır…” Bunlar tahrik dolu sözlerdir ve ilim adamına yakışmaz.
Şengör, Mart 2018’de “Piri Reis’in hayatındaki en büyük talihsizliği, Kanuni Sultan Süleyman gibi bir salağın döneminde doğmuş olmasıdır” demiştir! Kem söz sahibine aittir. Bu performansıyla Nobel ödülü alsa da yine de ilim adamı olamaz. Veya söylediklerinin ilimle fenle alakası yoktur. Fakat yine de sanatçı olabilir. BAE-Mısır kontenjanından Ateşin Sultanları filminde figüran oyunculuğu kapabilir. Sanal alemde Tomambay’ın safında, yanında Yavuz’a karşı omuz omuza cenk edebilir. Sonuçta bu yolla hıncını ve öcünü bir nebze de olsa giderebilir. Bu sadece ilimden istifa etmek değil aynı zamanda akıldan da istifa etmektir.
Tekrar rol modele gelecek olursak;
Renan, “Müslümanlar sadece cinayet işlemesini bilir” gibi kin ve öfkenin ürünü olan iddiaları tekrarlar. (Correspondance, s. 868-869) Bu sözler Papa 16’ncı Benediktus’un ağzından da dökülmüştür. 12 Eylül 2006 tarihinde Almanya ziyareti sırasında daha önce teoloji profesörlüğü yaptığı Regensburg Üniversitesi’ndeki konuşmasında Renan'in halefi, Şengör’ün selefi gibi bir açıklama yapmıştı. Papa, bilim adamları önünde yaptığı konuşmada Bizans İmparatoru Manuel Paleologos’un Hristiyanlık ve din eğitimi almış Farsi ile tartışma sohbetinden alıntı yaparak kendince Hıristiyanlık ile İslam arasındaki farkların altını çizmişti. Papa, 14'üncü yüzyılda, Bizans İmparatoru II. Manuel'in; "Muhammed, hangi yeniliği getirmiştir, onun getirdikleri arasında sadece kötülükleri ve insani olmayanları bulursun, vaat ettiği inancı kılıçla yayma emri gibi. Tanrı kan dökülmesini sevmez" sözlerinden alıntı yapmıştı.
Renan’a göre gerçek inanç sahibinin kafası âdeta demir bir çember içine alınmıştır; her türlü bilime kapalı ve yeni olabilecek her şeyi öğrenmekten âcizdir. (Discours, s. 2-3) Bu konferansta Renan’ın asıl tezi, Abbâsîler devrindeki yükselmenin Müslümanların değil İranlıların eseri olduğudur.
Bu doğru ise İranlılar bu beceriyi İslam öncesi niye gösteremediler?
Renan tezini ispatlamak için İslâm tarihini üç bölümde ele alır. Peygamber, dört halife ve Emevîler dönemi her türlü akılcılık ve bilimden uzaktır; çünkü olayların açıklanması sadece Allah’ın doğrudan iradesine bağlanmıştır. Abbâsîler’in idareyi ele geçirmesiyle başlayan ikinci devirde İslâm devletinin nirengi noktası değişmiş, Sâsânî medeniyetinin hâlâ mevcut olduğu Dicle ve Fırat yöresi merkez haline gelmiştir. Bizans’tan çıkarılan felsefe İran’da yerleşmiş, Yunan bilim ve felsefesiyle meşgul olan Nestûrî Hıristiyanların çoğunlukta bulunduğu bu bölgede Abbâsî halifeleriyle iş birliği yapmaları serbest düşünceyi doğurmuştur. Renan’a göre bu ikinci devir 1275’te her türlü bilim ve felsefeye karşı olan Türklerin yönetimi ele geçirmesiyle son bulmuş, bundan sonra İslâm ülkeleri hazin bir zihnî çöküş dönemine girmiştir. Renan’ın İslâm felsefesiyle ilgili görüşlerini onun Averroès et l’averroïsme adlı eserinde daha iyi görmek mümkündür. Arap felsefesi denilen felsefe ne Arapların ne de Müslümanlarındır. Esasen Kindî dışındaki filozoflar da Arap değildir. Her ne kadar Arapça yazmışlarsa da sistemlerinin içeriği tamamen Yunan felsefesidir. Ona göre İslâm mâneviyatla maddiyatın ayrılmaz birliğidir, dogmanın sultası insanlığın hiçbir zaman taşıyamadığı en ağır yüktür. (4)
Kafanı kolla!
Osmanlı düşünürleri, hikmet erbabı Renan akımına karşı Ziya Paşa’nın ağzından şu cevabı vermişlerdir: "İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki, Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı." Namık Kemal de kendisi açsından Renan’a cevap vermiştir.
Bir benzeri cevabı da Celal Şengör hak ediyor. Araplar lisan-ı münasiple şöyle derler: "Ya Natihan Cebelen li tühinehu: Eşfik ale’r resi veya tüşfik ale’l cebeli. Ey zayıflatmak için dağa boynuz sallayan adam, dağı değil başını kolla!"
Bizde yaklaşık manada bu şöyle ifade edilir: Yel kayadan ne koparır?
1-http://sdam.org.tr/image/foto/2019/09/02/Cemalettin-Efgani-ve-Fikirleri_1567413837.pdf
2-https://www.youtube.com/watch?v=Qg3jWcf9Loc
3-Seyyid Kutup ileHikayemiz, Mustafa Kamil Muhammed, Tashih,s: 73
4-https://islamansiklopedisi.org.tr/renan-ernest
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.