Resulullah (asm) herkesten cesurdu
Günlük Risalei Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Başta İmam-ı Buharî, eimme-i hadis haber veriyorlar ki: Bir defa, gecede, Medine-i Münevverenin haricinde, düşman hücum ediyor gibi mühim bir hadise işâa edildi. Sonra cesur atlılar çıktılar, gittiler. Yolda yürüyorlar; bir zat geliyor. Baktılar, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Ferman etmiş: "Birşey yoktur." Meşhur Ebu Talha'nın atına binip, şecaat-i kudsiyesi muktezasınca herkesten evvel gitmiş, tahkik etmiş ve dönmüştü. (Mektubat sh. 154)
…
Vakıât-ı katiyedendir ki, mağaradan çıkıp Medine tarafına gittikleri vakit, Kureyş rüesası, mühim bir mal mukabilinde, Sürâka isminde gayet cesur bir adamı gönderdiler; tâ takip edip onları öldürmeye çalışsın. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekr-i Sıddık ile beraber gardan çıkıp giderken gördüler ki, Sürâka geliyor.
Ebu Bekr-i Sıddık telâş etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm mağarada dediği gibi, Üzülme Allah bizimle beraberdir. (Tevbe Suresi. 40) dedi. Sürâka'ya bir baktı; Sürâka'nın atının ayakları yere saplandı, kaldı. Tekrar kurtuldu, yine takip etti. Tekrar atının ayaklarının saplandığı yerden duman gibi birşey çıkıyordu. O vakit anladı ki, ne onun elinden ve ne de kimsenin elinden gelmez ki ona ilişsin. "El-aman" dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm aman verdi. Fakat dedi: "Git, öyle yap ki başkası gelmesin." (Mektubat sh. 159)
…
Gazve-i Gatfan ve Enmar'da, müteaddit tariklerle eimme-i hadis haber veriyorlar ki: Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimse görmeden, tam Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın başı üzerine gelerek, yalın kılıç elinde olduğu halde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma dedi: "Kim seni benden kurtaracak?" Demiş: "Allah." Sonra böyle dua etti:
"Allahım! Dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar."
Birden o Gavres, iki omuzu ortasına gaibden bir darbe yer, o kılıç elinden düşer, yere yuvarlanır. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm kılıcı eline alır, "Şimdi seni kim kurtaracak?" der, sonra affeder. O adam gider taifesine. O pek cüretkâr, cesur adama herkes hayrette kalır. "Ne oldu sana? Niçin birşey yapamadın?" dediler. O dedi: "Hadise böyle oldu. Ben şimdi insanların en iyisinin yanından geliyorum."
Hem şu hadise gibi, gazve-i Bedir'de bir münafık, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı bir gaflet vaktinde, kimse görmeden, tam arkasından kılıç kaldırıp vururken, birden Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bakmış. O titreyip, kılıç elinden yere düşmüş. (Mektubat sh. 160)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
AMAN : (Emân) Emniyet. İmdat.
CÜRETKÂR : Cesur, girişken.
EİMME-İ HADÎS : Hadîs imamları.
FERMÂN : Emir, buyruk, tebliğ.
GAİB : Görünmeyen, gizli.
GAR : Mağara. İn.
GAZVE : Savaş, harb, çarpışma.
İMAM-I BUHÂRÎ : (H. 194-256) Buharalı. Altıyüz bin hadisten seçilen 7275 hadis ile en sahih ve muteber olan Sahih-i Buharî adlı eserin sahibi.
İŞÂA : Bir haberi yayma, duyurma.
KABÎLE : Birlikte yaşayan, konup göçen, bir sülâleden gelen insanlar.
MUKTEZÂ : Gereken, lâzım gelen, îcap eden.
MÜTEADDİD : Pekçok. Türlü türlü, çeşitli.
RÜESÂ : Reisler, başkanlar
ŞECAAT-I KUDSİYE : Kusursuz ve noksansız cesaret, yiğitlik.
TAHKÎK : Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu yanlışlığını ortaya çıkarmak. İncelemek, içyüzünü araştırmak.
TÂİFE : Kavim, kabîle, takım, hususî bir sınıf meydana getiren insanlar.
TARÎK : Yol, tarz, usul, vâsıta, meslek.
VÂKIÂT-I KATİYE : Vuku bulduğu muhakkak ve kesin olan olaylar.