Niyazi BEKİ
Risale-i Nur fütuhatının arka planı
Hz. Adem’den beri insanlık camiası iki zıt kutuplu bir mücadeleye sahne olmuştur. Bir taraftan peygamberlerin ortaya koyduğu nurlu yol, diğer taraftan muhaliflerinin takip ettiği karanlıklı yol. Bu sahnede her zaman iman ile küfür, hak ile batıl, adalet ile zulüm, fazilet ile rezilet, ilim ile cehalet mücadelesi söz konusu olmuştur. Bu mücadele tekamül kanununa paralel olarak Hz. Muhammed’in devrinde zirveye ulaşmıştır.
İnkârcılar siyasî, ekonomik ve edebî alanda zamanın şartlarına göre oldukça zirvede idiler. Buna mukabil, Kur’an’ın mucizevî üslub-u belagatı, eşsiz güzellikteki âyât-ı beyyinatı, evrensel ahkâmının âdil izahâtı, gaybî ihbarâtı, sonsuz bir ilmin kaynağını gösteren rümuzat ve işarâtı, had ve hesaba gelmeyen hikmet-feşan telmihat ve telvihâtı; Hz. Muhammed’in nebevî kemâlâtı, hakimâne beyanatı, alîmâne ifadatı, emsalsiz kulluk şuurunu gösteren takva ve ibâdâtı, günün ortasında parlayan ve parlaklığın zirvesine ulaşan güneşin aydınlığı gibi en parlak bir zirveye ulaşmıştır. On beş asırdan beri ölçüm bakımından yeryüzünün yarısını, nüfus bakımından üçte birini aydınlatmaya devam etmesi bu zirvedeki hakikat güneşinden yansıyan ışıklarının açık göstergesidir.
Çağımızda ise, aydınlık ile karanlığın mücadelesi en tepelerde sürmektedir. Küfrün karanlığı en zifiri geceleri temsil ederken, imanın nuru en aydın gündüzlerin ışıklarını yansıtmaktadır.
Bilindiği üzere, eskiden dinsizlik cereyanları daha çok cehaletten kaynaklanıyor olduğu için izalesi kolaydı. Günümüzde ise, bu materyalist akımların dayanak noktası fen ve felsefedir.
Bu teslimiyeti kırılmış asrın en bariz bir özelliği de cerbezeye, demagojiyle kılık değiştirmesidir; zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bağy ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş, cehalet ilim sarığını sarmıştır. Zıtlar suretlerini mübadele etmişler. Başına ilim maskesini takmış böyle bir cehaletin izalesi oldukça zordur. Her derde devayı ihsan eden, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, bu asrın bu cehl-i mürekkep handikabına sıkışmış insanlık camiasının kurtuluşu için Kur’an’ın nurânî ve mukaddes eczanesinden alınan ilaçlarla tedavi eden ve Kur’an’dan mülhem olan Risale-i Nurları -sonsuz rahmetiyle- bizlere ikram etmiştir.
NUR’UN ÇAĞDAŞ İLETİŞİM ARAÇLARI DA NURLUDUR
“Sultanın atiyyelerini ancak onun matiyyeleri taşır” diye bir kelam-ı kibar vardır. Yani, sultanın ikramlarını, hediyelerini ancak onun özel binitleri (develeri) taşıyabilir. Bunun gibi ezel ve ebed sultanı olan Allah’ın en büyük hediyeleri olan Kur’an’ın nurlu mesajlarını da ancak onun ilhamla donattığı nurlu akıllar, nuranî gönüller tam olarak kavrayabilir. Kur’an hakikatlerinin nurlarını bu asrın idrakine sunan Risale-i Nur külliyatı böyle bir donanıma sahip olduğunda şüphe yoktur.
Zaman, Bediüzzaman hazretlerinin ilhama mazhar akıl ve kalbinden çıkan bu eserlerin “Kur’an’ın nurlu semavî atiyyelerini insanlık camiasına taşıyan nuranî matiyyeler” olduğunu gözler önüne sermiştir.
Kur’an-ı hakimin esrar ve envarının manevî bir mucizesi olan Risale-i Nur’un nurlarını her tarafa taşıyan en mükemmel bir taşıyıcı ise maddî bir nur olan elektriktir, bilgisayardır, internettir. Bu sebepledir ki, eskiden –reel uygulama itibariyle- çok sınırlı bir kapsam alanına sahip olan tebliğ vecibesi, elektrik teknolojisi, bilgisayar-internet sayesinde bütün yeryüzünü kapsam alanına almıştır. Bu sebeple, eskiden “teklif-i ma la yututak” sayılan bir çok husus artık “teklif-i ma yutak” hükmüne geçmiştir. Bunun bir sonucu olarak da İslam’ın güzelliklerini, Kur’an’ın nurlarını denizaşırı kıtalar arasına/sath-ı arza neşretmek, dünyanın her tarafına yayma vizyonu hususunda, insanlığa daha aktif bir misyon yüklemiştir. Bu misyon en azından bir farz-ı kifayedir. Bu vesileyle bu misyonu fiilen üstlenmiş internet siteleri kahramanlarına medyun-u şükran olduğumuzu belirtmek isterim.
Nur ayetinin on parmağıyla hem –manevî dünyamızı aydınlatan- Kur’an’ın nurunu neşreden Risale-i nur külliyatına, hem -maddî dünyamızı aydınlatan- elektrik nuruna işaret etmesi, Nur ism-i celilin celali ve cemalli tecellilerinin pek nurlu bir tezahürdür. Evet, kara, deniz ve hava araçlarını ikram eden Allah bu araçların ihtiyaç duyduğu elektrik, benzin gibi levazımatı beşeriyete ikram etmiştir. Bunun gibi vahiy nuruyla her iki cihanın yolunu aydınlatan Kur’an güneşini insanlık camiasına ihsan ettiği gibi, bu semavî güneşin ışıklarını her tarafa yayan ilim ve takvaya bağlı gelen ilham projektörünü de işin erbabına, özellikle de bu asırda bu manevî projektörlerin en güçlüsü olarak görülen Risale-i Nuru ihsan etmiştir.
Her şeyi hikmetle tanzim eden Allah, rahmetinin ilaçları nevinden olan ikramlarını da hastalığın şiddetine göre yaratır. Bu cümleden olarak Hz. Adem’den beri hiçbir asırda görülmediği kadar şiddetli bir zulüm, bir istibdat ve bunlardan kaynaklanan insanlık dışı zifiri karanlıkların şiddetine paralel olarak en güçlü bir aydınlık kaynağı olan Risale-i Nuru ihsan etmiştir. Bu manevî elektrik akımını muhtaçlara ulaştıran en güçlü iletişim hattı ise kuşkusuz bilgisayar ve internettir.
Özellikle bu bilgisayar çağında zaman bize Bediüzzaman’la gösterdi ki, gerçekten “sultanın atiyyelerini ancak onun matiyyeleri taşıyabilir.” Onun aşağıdaki ifadeleri bu “taşıma misyon”unun önemini ortaya koymaktadır:
“Kur'an-ı Hakîm'in sadık bir hizmetkârı, ne kadar âdi olursa olsun Kur'an namına, en büyük insanlara emirlerini çekinmeyerek tebliğ eder ve en zengin ruhlu olanlara Kur'anın âlî elmaslarını yalvararak mütezellilane değil, belki müftehirane ve müstağniyane satar. Onlar ne kadar büyük olursa olsun, o âdi hizmetkâra, vazife başında iken tekebbür edemezler. Ve o hizmetkâr dahi, onların ona müracaatında, kendine medar-ı gurur bulamaz ve haddinden tecavüz etmez. Eğer o hazine-i kudsiyenin müşterileri içinde bazıları, o bîçare hizmetkâra velayet nazarıyla baksalar ve büyük tanısalar; elbette hakikat-ı Kur'aniyenin merhamet-i kudsiyesi şanındandır ki, o hizmetkârını mahcup etmemek için, hazine-i hâssa-i İlahiyeden o hizmetkârın hiç haberi ve medhali (dahli) olmadan, onlara meded versin ve himmet ederek feyizdar etsin… Elbette hakaik-i imaniyeyi kemal-i vuzuh ile beyan eden ve esrar-ı Kur'aniyeden tereşşuh eden Sözler/Risale-i Nur külliyatı, velayetten matlub olan neticeleri verebilirler.” (Mektubat/28. Mektup/3. Mesele)
Nurla ilgili bu yazımızı Nur-u Muhammedî’den fışkıran nurlu bir nebevî münacatla noktalayalım:
“Allah’ım! Kalbime bir nur ver, dilime bir nur ver, gözüme bir nur ver, kulağıma bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur, üstüme bir nur, altıma bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur, içime bir nur ver ve benim için büyük bir nur yarat!” (Müslim, Müsafirin, 189).
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.