Ankara’ya gittim, müthiş bir zındıka fikrini gördüm, eyvah dedim

Bu risalenin sebeb-i telifi Kur’ân’a hücum edilmesidir

Kör olası dinsiz gözü görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü

Yirmi camus ne kadar velveleli hareket eder? İşte yıldızlardaki sükûneti anla

Bak Allah’ın rahmet eserlerine, yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor

Bir sinek kanadı kadar şerike yer yoktur ki parmak karıştırsın

Güneş, 'Ben memurum, Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım' der

En küçük bir noktayı hikmetsiz ve san’atsız görmüş müsün ki bana sahipsiz, serseri dersin?

O vakit, o gömlek lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki

Hiç mümkün müdür ki, bir meyvenin mucidi, ağacının mucidinden başkası olsun?

En güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak gerekir

Eğer bunlar sende varsa ‘Ben seni yaptım’ de yoksa sus!

Beden-i insanı gayet muntazam bir şehir hükmünde halk edilmiştir

Senin gibi sersem değil mâlik olmak, zerre miktar karışamazsın

Bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye Rab olamaz

Risale-i Nur, küllî bir tahribatı ve bir muhît kal’ayı tamir ediyor

Küre-i arzı bir sefine-i tüccariye gibi gezdirir mahsulâtları muhtaç misafirlerine getirir

Taahhüd-ü Rabbânî altında olan ve olmayan rızıklar

Helâl rızık, iktidar ile değil, tevekkül veren zaaf ve acze nisbeten geliyor

Gayet istilâcı ve karıştırıcı unsurları muvazene ile idare etmek hakikati

Bize öyle bir mide vermiş ki

Basit bir maddeden hadsiz muntazam suretlerin, her tarafta, bir anda, bir fiil ile açılması

Birtek mesele-i imaniyenin vuzuhla inkişafı, bin kerâmâta ve ezvâka müreccahtır

Bizim yolcu feyz-i imanî ve zevk-i tevhidî neşesiyle bu şiiri okuyor

Dünyanın sobalı lâmbası, rahmetli süngeri, ateşli aşçısı, hayatlı şurubu birdir

Risale-i Nur şakirtlerinin kalbi, aklı, ruhu böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül etmez

Çok kıymettar şeyleri çok ucuz verir, istediği fiyat ise bir Bismillah ve bir Elhamdülillâhtır

O birtek kelime, birtek kulak gibi, bir milyon kulaklara da zahmetsiz girer

Haşri bahar kadar, baharı ağaç kadar, ağacı bir çiçek kadar zahmetsiz icad eden sır

Kâinatın en gizli ve bilinmez ve felsefeyi idrâkinden âciz bırakan muamması

Bu âyet der ki: 'Hurma ve üzümde büyük bir âyet vardır'

Fırtınalı tesadüflerin, karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin sütle hiçbir cihetle işleri olamaz

Balarısındaki üç cihetle mucizeli fiil-i Rabbâniye vahdeti ispat eder

Gökleri ve zemini altı günde yaratmak gibi çok acip bir hâdiseyi göz önünde bir hâdiseyle ispat ediyor

Tevhid, yalnız tasavvurdan ibaret değildir, ilim denilen tasdiktir

Zerrât ordusu, nebatat fırkaları, hayvanat taburları, yıldızlar ordusu

İnsan, kâinatın en mühim meyvesi, arzın halifesi, Hâlıkın en ehemmiyetli sevgilisi

Her tarafta umulmadık bir surette olan bir tasarruf

Kur’ân’ın şirki red ve müşrikleri Cehennemle tehdit etmesi bu cihettendir

Ayetin sırrıyla, kelâm-ı İlâhî nihayetsizdir

O (cc) razı olduktan sonra sizler istemek talebinde olmadığınız halde halklara da kabul ettirir

Hayat, ilim, kudret, irade, sem, basar ve kelâm sıfatları ile kendini tanıttırır, bildirir

Herşeyi gösteren, kendini herşeyden ziyade gösterir

Zerrât-ı taamiye hüceyrat-ı bedeniyenin tamirine koşuyor

Her güzde büyük bir âlem vefat eder, o vefat o kadar muntazamdır ki

Bu kâinat, cismânî bir Kur’ân-ı Rabbânî suretinde görünüyor

Kur’ân’ın misli olamaz çünkü bütün âlemlerin Rabbinin hitabı ve konuşmasıdır

Her asır, Kur'an'ı kendine hitap ediyor gibi bir gençlikte görmüş