Risale-i Nur nedir, neyin adıdır?

Risale-i Nur nedir, neyin adıdır?

Ünal, "Risale-i Nur nedir?" sorusunu cevapladı

Risale Haber-Haber Merkezi

Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal, "Risale-i Nur nedir?" sorusunu cevapladı. Peygamber Efendimiz’den sonra Kur’ân ve Sünnet muhafaza edildiği için, artık peygamber yerine büyük âlimler, mürşidler, müçtehidler, farklı sahalarda mücedditlerin geldiğini ifade eden Ünal, İslâm dünyasının 20’nci asırda çöktüğünü, yeni baştan ve tümden bir tecdit hareketinin gerektiğini vurguladı.

Ünal'ın yazısı şöyle:

Peygamber Efendimiz dâhil, her mü’minin –Sünnet namazlar da içinde olmak üzere– günde 40 defa Fâtiha Sûresi içinde okumak mecburiyetinde olduğu duada “(Allah’ım!) Bizi Sırat-ı Müstakîm’e hidayet buyur!” diye yalvarırız. Peygamber Efendimiz, Sırat-ı Müstakîm’in tam üzerinde olmasına rağmen, O da bu duayı yapar.
Kendi muhasebe ve murakabesi içinde “Günde 70 defa, 100 defa kalbimin farklı attığını hisseder ve Allah’tan bağışlanma dilerim.” buyurur. İstikameti bulmak kadar, onda sebat etmek de önemlidir ve zordur. Çünkü, kalb sürekli değişkendir ve her davranışta, her sözde, her hissimizde istikameti yakalamak zorun da zorudur. Bu zorluğu ve meselenin önemini en iyi Peygamber Efendimiz (s.a.s.) anladığı için O, “Hûd Sûresi beni ihtiyarlattı.” buyurur. Çünkü Hud Sûresi’nin içinde “Emrolunduğun şekilde dosdoğru ol!” emri vardır.

Bu duadan sonra, Cenab-ı Allah bize Sırat-ı Müstakîm’i tarif etmez. Yerine, “Kendilerine (Sırat-ı Müstakîm’in rehberleri olma) nimeti verdiklerinin yoluna!” dedirtir. Bu rehberlerin kimler olduğunu da, Nisa Sûresi’nde (âyet 69), nebîler; özü–sözü–davranışı bir; yalan, emanete ihanet, sözde durmama gibi her türlü nifak alâmetinden uzak; Allah ve Rasûlüllah’tan gelen her şeye içten inanan (sıddîk)lar; insanların gayb gerçekleri olarak inandıklarını bizzat müşahede eden ve inandıkları gerçeğe bütün sözleri, davranışları ve hayatlarıyla şahitlik yapan (şehîd)ler; her söz, düşünce ve davranışları cihan sulhü için, nizam için olan, bozgunculuktan olabildiğince uzak, ârızasız iş yapan ve her durumda sâlih amelde bulunan sâlihler olarak açıklar. Demek ki, Sırat-ı Müstakîm’in rehberleri sadece peygamberler değildir ve onlardan başka, onların olmadığı zamanlarda diğer üç grup veya zikredilen üç vasfı kendilerinde taşıyan insanlar da bu rehberlerdendir.

Peygamberler üç sınıftır. Bunların tamamı, vahye muhatap ve bunu tebliğle vazifeli nebîlerdir. Nebîler içinde bazılarına kitap verilir ki, bunlar, rasûllerdir. Rasûller içinde Peygamber Efendimiz dâhil beş tanesi de (Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa) en büyük, ülü’l-azm rasûllerdir ve bunlara verilen Kitap’ta Şeriat ahkâmı vardır. Nebîler, kendi zamanlarında bir rasûl gelirse ona tâbi olmak, nebîler ve rasûller, kendi zamanlarında bir ülü’l-azm rasûl gelirse, bu defa ona tâbi olmak mevkiindedir ve bununla mükelleftirler. Cenab-ı Allah’ın Hz. Âdem’den itibaren gönderdiği din, İslâm’dır. Her yeni rasûl veya ülü’l-azm rasûl, İslâm’ı tecdit ve ihya etmek, yeni şartlarda tatbik ve temsil etmek için gelmiştir. Peygamber Efendimiz’e kadar bütün peygamberler, İslâm’ı belli bir zaman ve bir veya birkaç kavimle sınırlı olarak temsil, tatbik ve tebliğ ederlerken, Peygamber Efendimiz’le İslâm, Kıyamet’e kadar her şart, her seviyeden kişi, her zaman ve her mekân için geçerli olarak evrenselleşmiştir.

Peygamber Efendimiz’den sonra İslâm, her zaman bütünüyle ve tam saffetiyle tatbik edilebilmiş değildir. Nasıl daha önceki dönemlerde görülen sapmalar ve gelişen hayat, yeni nebîler, rasûller, ülü’l-azm rasûller gönderilmesini gerektirmişse, Peygamber Efendimiz’den sonra Kur’ân ve Sünnet sâbit olup muhafaza edildiği için, artık peygamber yerine büyük âlimler, mürşidler, müçtehidler, farklı sahalarda mücedditler gelmiştir. Globalleşmenin başlangıcı diyebileceğimiz 20’nci asra gelinceye kadar her müceddit Din’in sınırlı ve belli sahalarında tecditte bulunurken, İslâm dünyasının bir manâda çöktüğü 20’nci asır, yeni baştan ve tümden bir tecdit hareketini gerektiriyordu. İşte Risale-i Nur, bu yeni baştan ve tümden tecdit ve/veya ihya hareketinin adıdır. İslâm’ın tümden tecdit, temsil, tebliğ ve tatbik hareketinin adıdır.