Risale-i Nur ve Bediüzzaman siyaset üstüdür
“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. İlk konuğumuz Doç. Dr. Şadi Eren…
Röportaj: Kemal Benek-Risale Haber
“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. İlk konuğumuz Doç. Dr. Şadi Eren…
BEDİÜZZAMAN EHVEN-İ ŞER DÜSTURU İLE İZAH ETTİ
Risale-i Nur'a göre Demokratlık nedir?
0smanlı Devletinin tarihe karışmasından sonra onun yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan 14 Mayıs 1950 yılına kadar tek parti ile idare edildi. Genelde halkın dini değerlerine ters bir politika izleyen o zamanki CHP, bu seçimde ciddi bir mağlubiyet yaşadı ve halk, kahir bir ekseriyetle Demokrat Parti’yi destekledi. Bediüzzaman, tek parti döneminde “şeytandan ve siyasetten Allaha sığınırım” derken, halkın önüne sandık konulduğunda sandığa gitti ve talebelerini de Demokrat Parti’yi desteklemeleri hususunda uyardı. Bunu yaparken de, İslam Hukukunun temel esaslarından biri olan “ehven-i şer” yani daha büyük şerden kurtulmak için, daha ehven olan tercih edilir” düsturu ile izah etti.
Bediüzzaman Demokrat Parti’yi desteklerken, bir yandan da gönderdikleri mektuplarla onları yönlendirmeye gayret etti. Yaptıkları müsbet icraatları “vatan, millet ve din namına” tebrik etti, hatalarını ise düzeltmeye çalıştı.
Bediüzzaman’ın eserlerinden istifade eden kimseler de, Onun vefatından sonra “Demokrat” manasını temsil eden partilere oy verdiler. Bunu yaparken de “Halk Partisi’nin karşısında yer alan en büyük partiyi destekleme” stratejisi izlediler. Öyle ki, “isimlerin değişmesiyle gerçekler değişmez” esasından hareketle, isim aynı bile olsa, lafza değil manaya baktılar. Küçük partilere oy verip oylarını “çöpe” atmadılar, ülkeyi yönetecek kimseleri seçmekte duyarlılık gösterdiler.
HÜR İNSANLAR…
Risale-i Nur'a göre Ahrarlık nedir?
Ahrar, dindar olmasa bile en azından dine hürmetkâr insanlar topluluğudur. Ahrar kelimesi, “hür insanlar” anlamında olup her türlü baskı ve despotizme karşı olanları ifade eder. Bu kelime, Osmanlının son devrinde o günkü istibdad sistemine muhalif olanları da şümulüne alır. Osmanlı, kendi devrinde hemen her ülkede görüldüğü tarzda, babadan oğula geçen bir saltanat sistemiyle yönetildi. Dünyanın başka ülkelerinde bu tarz sistemlere karşı kitle hareketleri meydana geldiği gibi, Osmanlının son devrinde pek çok aydın istibdada son derece müsait olan bu sisteme muhalefet etti. Sonunda 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edildi, kısmî bir hürriyet inkılâbı oldu. Bediüzzaman, bu yeni merhaleyi alkışladı, özellikle Münazarat isimli eserinde bu konuda çok ciddi değerlendirmelerde bulundu. Ama ardından hürriyet görünümü altında daha dehşetli bir istibdadın geldiğini gördü, buna karşı büyük bir mücadele verdi.
İnsanın en temel haklarından olan “inanç, ibadet, teşebbüs hürriyeti” gibi hak ve hürriyetleri savunanlar, günümüz ahrarlarını meydana getirir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 411 milletvekilinin imzalarıyla sınırları genişletilen bir kısım temel hak ve hürriyetleri “laikliğe muhalif” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine götüren ve iptal ettirenler, her ne kadar “biz hürriyetlere saygılıyız” deseler de, uyanmış olan halkı kandıramazlar, “ahrar” olamazlar!
RİSALE-i NURUN METODU SİYASETÜSTÜDÜR
Risale-i Nur'a göre siyaset nedir ve nerede durulmalıdır?
Siyaset, yönetime talip olmaktır. Bediüzzaman siyasetüstü bir hizmet metoduyla insanlara faydalı olmaya çalışır. Niçin böyle tercihte bulunduğunu şöyle açıklar:
“Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda, Kur'ân'ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufunetli bir çamur içinde, kafile-i beşer düşe kalka gidiyor.
Bir kısmı selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtaları bulmuş.
Bir kısm-ı ekseri, o ufunetli, çamurlu bataklık içinde, karanlıkta gidiyor. Yüzde yirmisi, sarhoşluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü anber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıyor; düşerek, kalkarak gider, tâ boğulur. Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufunetli, pis olduğunu hisseder; fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar. İşte bunlara karşı iki çare var:
Birisi, topuzla o sarhoş yirmisini ayıltmaktır.
İkincisi, bir nur göstermekle mütehayyirlere selâmet yolunu irâe etmektir.
Ben bakıyorum ki, yirmiye karşı seksen adam, elinde topuz tutuyor. Hâlbuki o biçare ve mütehayyir olan seksene karşı hakkıyla nur gösterilmiyor.
Gösterilse de, bir elinde hem sopa, hem nur olduğu için, emniyetsiz oluyor. Mütehayyir adam, "Acaba nurla beni celb edip topuzla dövmek mi istiyor?" diye telâş eder. Hem de bazan arızalarla topuz kırıldığı vakit, nur dahi uçar veya söner.” (Mektubat, s. 45)
Bediüzzaman’a göre siyaset yolu;
-Problemli,
-En lüzumlu hizmete mâni,
-Tehlikeli,
-Çoğu yalancılık,
-Sonuç alınması şüpheli,
-Bilmeyerek ecnebî parmağına âlet olunabilecek bir yoldur. (Mektubat, s. 57)
Bediüzzaman “Kur'ân ve iman hizmetinin kendisini siyasetten men ettiğini söyler ve bunu şöyle açıklar:
“Hakaik-i imaniye ve Kur'âniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyasetle âlûde olsaydım, elimdeki o elmaslar, kandırılabilen avam tarafından, "Acaba taraftar kazanmak için bir siyaset propagandası değil mi?" diye düşünürler. O elmaslara âdi şişeler nazarıyla bakabilirler. O halde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer.” (Mektubat, s. 59)
İşte böyle ciddi sebeplerden dolayı siyasetin içine girmeden vatan evladına faydalı olmaya çalışan Bediüzzaman siyasilere de zaman zaman mektuplar göndererek Kur’an ve iman hesabına tevcihatta bulunur. Bu siyasetüstü metodun sonucu olarak çeşitli partilere mensup kimseler O’nun eserlerinden istifade ederler.
NUR CAMİASI HİÇBİR ZAMAN BİR PARTİNİN YAN KURULUŞU OLMAMIŞTIR
Risale-i Nur'a göre cemaat-siyaset mesafesi nasıl olmalıdır?
Bediüzzaman, doğrudan siyasetle meşgul olmamış, talebelerini de meşgul etmemiştir. Gerçi “camiayı meşgul etmeden fert olarak siyasete girme kapısı” açık tutulmuş, zaman zaman da bu açık kapıdan girenler olmuş, faydalı olmaya çalışmışlardır. Ama bir bütün olarak bakıldığında, ülke dâhilinde hatırı sayılır bir sayıya ulaşan Nur Camiası, aktif siyasete pek girmemiştir. Bu durum camiayı daha da saygın yapmış, hemen her partiden insan bu “iman ve Kur'an hizmetinden” yararlanma imkânına kavuşmuştur. Nur Camiası hiçbir zaman herhangi bir partinin yan kuruluşu olmamıştır ve bugün de değillerdir.
HİZMETİNİ SİYASETE BİNA ETMEMİŞ
Risale-i Nur'da, Hac bahsinde geçen "Siyaset-i Aliye-i İslamiye" ışığında, Nur talebelerinin siyasete bakışları hangi çerçevede olmalıdır?
Bediüzzaman’ın tehlikeli olarak gördüğü siyaset, başkasını yutmakla beslenen, çıkarcı, seviyesiz, din ve hürriyetlere muhalif olan bir siyasettir ve böyle bir siyaset gerçekten de kendisinden Allah’a sığınılması gereken bir siyasettir. Ama bundan hareketle “kimse siyasetle meşgul olmasın, bizi kim idare ederse etsin” şeklinde bir hareket tarzı elbette tasvip edilemez. Mesela Bediüzzaman tarikata bağlı değildir, hizmetini tarikatla yapmamıştır, ama ona karşı da değildir. Benzeri bir şekilde hizmetini siyasete bina etmemiş, siyasetüstü çalışmıştır, ama bazılarının siyasetle hizmetine de elbette karşı değildir. Adnan Menderes’i açıktan desteklemesi, bunun bir göstergesidir.
Bu durumu bir nevi iş bölümü olarak görebiliriz. Aklı başında, dindar veya dine hürmetkâr kaliteli bazı siyasilerin olması, ülke dâhilinde ve haricinde göğsümüzü kabartacak şekilde bizleri temsil etmeleri, İslam’ın öngördüğü esaslar çerçevesinde siyasetle hizmet etmeye çalışmaları, tebrike ve takdire şayan bir durumdur.