Latif SAKARYA
Risale-i Nur ve sosyoloji-1
Bir sohbet esnasında Nur talebelerinin Hz. Mehdi’nin (r.a.) sadece iman dairesindeki vazifesini üstlendiği, siyasi vazifesinin hakiki İsevîlik dininin İslam’la bütünleşmesi nihayetinde hayat bulacağı ifade edilmiş ve sosyal vazife muğlâk bırakılmıştı.
Ben de âcizane Risale-i Nur’a baktığımda, Mehdi’nin sadece imanî değil içtimaî vazifelerinin de Risale-i Nur dairesinde bulunduğunu gördüm. Ve bu konudaki yakînimi paylaşmak niyetiyle bir yazı kaleme almaya karar verdim. İşte bu yazı dizisinin maksadı budur.
Sosyal kelimesi sözlükte; toplumsal, toplumla ilgili manalarına gelmektedir. Sosyoloji bilimi ise toplumu bütün olarak, farklı kategoriler açısından inceleyen bilim dalıdır.
Risale-i Nur terminolojisinde ise “içtimai” olarak geçen sosyal yani toplumsal meseleler imanî meselelerden sonra ikinci öncelik sırasında karşımıza çıkmaktadır.
Risale-i Nur eserlerinde, bireyin manevi tekâmülü esas alınmakla birlikte, içtimai tekâmül kesinlikle göz ardı edilmemiştir. Hatta zamanının diğer dini müesseseleri (en başta ehl-i tasavvuf) bireysel tekâmül dışında çaba sarf etmezken, Risale-i Nur müellifi “zaman cemaat zamanıdır” şeklindeki devrim niteliğinde olan çıkışıyla tarihe geçmiştir.
Risale-i Nur’daki sosyolojik yaklaşımı net olarak anlamak istersek şu ifade yeterli olacaktır:
“Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir. Ve tenfiz-i ahkâm-ı şer'iyeye daha ziyade muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinatla vezâifi deruhte edebilir. Cemaatin ruhu olan şahs-ı mânevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kâmil olur. Eğer fena olsa, pek çok fena olur. Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduttur. Cemaatin ise gayr-ı mahduttur.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 87)
Yalnızca yukarıdaki paragraf üzerine kalın bir sosyoloji kitabı yazılabilir. Bununla birlikte böyle bir kitabı yazmaya benim gibi bir adam liyakatsiz olmakla birlikte, bu paragrafın meselemize tekabül etmesi cihetiyle üzerinde kısaca bir fikir yürütmek niyetindeyim.
Şöyle ki; Ferdî yani kişisel olarak yapılmak istenen işlerin sınırlı kalacağı, cemaat olarak yani bir araya gelinerek yapılacak işlerin ise nispette sınırsız olacağı açıkça ifade ediliyor. Ayrıca cemaat olarak ifade edilen toplumun ruhunu temsil eden hayali kişinin doğru yolda olması gerektiği aksi halde pek kötü bir vaziyet alacağı konusunda açık bir uyarı bulunmaktadır. Elbette özellikle Müslümanların bu uyarıdan nasiplenmesi gerekmektedir. Tabi ki Bediüzzaman Hazretleri’nin sosyolojik uyarıları elbette ki bu kadar değildir. Mesele içerisinde boğulmadan teker teker bu uyarıları ele alalım.
1-KİŞİ, KENDİNİ TOPLUMUN PARÇASI GÖREREK KENDİNİ TOPLUMA FEDA ETMELİDİR
“Bu zaman, ehl-i hakîkat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil, zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevî hükmeder ve dayanabilir. Büyük bir havuza sahip olmak için bir buz parçası hükmündeki enaniyet ve şahsiyetini, o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yoksa, o buz parçası erir, zayi olur; o havuzdan da istifade edilmez.” ( Kastamonu Lâhikası, s. 102.)
Her bir şahsın şahsiyet ve benliğini, toplum selameti yönünde terbiye etmesi ve düzenlemesi gerektiğini ifade eden Bediüzzaman Hazretleri, aksi halde şahısların da, toplumun da istenmeyen zararlı bir duruma düşeceği konusunda bizleri uyarıyor.
(Devam edecek)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.