Risale-i Nur’da Ehl-i sünnete aykırı fetva var mı?
Ehl-i Sünnet, itikad ve inanç noktasından üç hak mezhebe ve üç hak ekole ayrılır.
Evvela, Risale-i Nurlar bu zamanda Kur’an ve hadislerin manevi ve hakikatli bir tefsiridir. Bütün Âlem-i İslam tarafından kabul görmüş ve takdir edilmiş bir eserdir. Risale-i Nurlar fikir ve istikamet noktasında Ehl-i sünnet çizgisinde ve istikametinde giden bir tefsirdir. Ehl-i sünnet inançlarına aykırı ve ters bir fikrin tespiti şimdiye kadar görülmemiştir.
İkincisi, bazı bidat ve sapkın mezheplerinin fasit fikirleri Kur’an ve hadisin zahir ve muhkem bir hükmüymüş gibi gösterilip, sonra da ona uygun olmayan, sağlıklı ve Kur’an’i fikirleri Kur’an dışıymış gibi lanse etmek; ya cehaletin eseridir ya da art niyetli bir yaklaşımdır. Kaldı ki Kur’an ve hadislerin metinleri ile onun üzerinde yapılan yorumlar aynı değildir. Kur’an’ın bir yorumunu, hatta yanlış ve fasit bir yorumunu inkar etmek, Kur’an’ı inkar etmek anlamına gelmez.
Özetle Kur’an’ın metni ile metni üzerine getirilen yorumu aynı kefeye koymak müthiş bir cehalettir. Bizim miyarımız ve ölçümüz Ehl-i sünnet kaynaklarıdır; şayet buna zıt bir durum varsa ortaya konulur ve ona göre bir cevap verilir.
Üçüncüsü, bugüne kadar Risale-i Nurlar hakkında; "Ehl-i sünnet dışıdır." diye bir itiraz ve tenkit gelmemiş, aksine daima taltif ve tahsin edilmiştir. Hal böyle iken, yuvarlak laflar ile şu kadar hata var, deyip şüphe ve bulantı vermek ilim ve tahkik ile bağdaşmaz. Hata diye iddia edilen yerlerin delilleri ile gösterilmesi iktiza eder.
Dördüncüsü, Ehl-i Sünnet, itikad ve inanç noktasından üç hak mezhebe ve üç hak ekole ayrılır.
Birincisi, Selef-i Salih’in dediğimiz sahabe, tabiin, tebe-i tabiin dönemini içine alan ve İslam’ın temelini ve esasını oluşturan ana omurga ve kolektif ümmet bilincidir. Ehl-i sünnet içindeki bütün ameli ve itikadi mezhepler bu temel ve esas üzerine bina edilmiştir. Bu dönemler içinde en çok üzerinde durulan husus, itikaddan ziyade, ameli konulardır. Yani amele dair mezheplerin hepsi bu dönemde şekillenmiştir. Bu dönemde felsefe ve farklı görüşler daha inkişaf edip bulaşmadığından, iman ve inanç katışıksız ve safi idi. Herkesin teveccühü Kur'an'ı anlamaya ve yaşamaya yönelikti. Bu yüzden itikadi bir ekol ve mezhep söz konusu değildi. Bu dönemlerde kimse Kur'an ve hadislerdeki müteşabih ifadeler üzerinde durmaz, duranları da şiddetle men ederlerdi. Ancak ameli konularda alabildiğine açık ve geniş idiler. Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli gibi bütün hak mezhepler bu Selef-i Salih döneminde ortaya çıkmıştır.
Bundan sonra İslam toprakları genişleyip farklı medeniyet ve kavimleri içine almaya başlayınca, o eski safiyet ve Kur'an’a olan teveccüh azalmaya başladı. Ve İslam toplumunda Yunancadan tercüme edilen felsefeye karşı bir ilgi duyulmaya başlandı. Hal böyle olunca, artık itikad ve inanç sorgulanmaya ve eski gelenekler tartışılmaya açıldı, farklı ekol ve mezhepler ortaya çıktı.
Yeni çıkan bu mezhep ve ekoller, felsefeden beslendiği ve onun usulü ve metodu ile hareket ettikleri için İslam aleminde fikri ve itikadi karmaşayı ve kaosu ateşlediler. İslam ya da sahabe çizgisi için açık bir tehdit olmaya başladılar. Kur'an ve sünnette sahabelerin girmediği mütaşabih ifadeleri kendi felsefi meşreplerine uygun olarak yorumlayıp yeni inanç sistemleri kurmaya başladılar. Bunun ilki Mutezile oldu, sonra onu takiben çok ekol ve mezhepler türedi.
Bu felsefe eksenli mezheplere esaslı ve onların anlayacağı dilden karşı bir savunma ve yeni bir tarzda bir mezhep iktiza ediyordu. Selef-i Salih’in döneminde böyle bir mezhebin modeli olmadığından yeni bir ekol, yeni bir mezhep ihtiyaca binaen olmalıydı. Bu yeni mezhep kök olarak Selef-i Salih’ine bağlı ama usul ve tarzda ise günün ihtiyaçlarına cevap vermesi gerekiyordu. İşte bu vaziyette iken Eşari ve Maturidi ekolu doğdu. Bu iki mezhepte kök olarak Selef-i Salih’ine bağlı, ama tarz ve metot olarak çağın gereklerine göre hareket ediyorlardı.
Eşari ve Maturidi çağdaştır. Eşari ekolu Arap aleminde kök saldı, Maturidi ekolü ise daha çok İslam’ın diğer kavimleri arasında özellikle de Türkler içinde kök salmıştır. Eşarilik ve Maturidilik, ikisi de kök olarak Selaf-i Salih’ine bağlıdır. Ehl-i Sünnetin bu iki ekolu de haktır ve İslam aleminin genelince kabul görmüş mezhepleridir. Bu üç mezhebin dışındaki diğer bütün mezhepler batıldır, Ehl-i Sünnet ekolunun kapsamının dışındadır.
Selefilik akımı ise Selef-i Salih ekolunun devamı olduğu iddiasında olan Vehhabi kaynaklı batıl ve bid'at bir mezheptir. Bunlar amelde ne kadar hak olan Hanbeli mezhebinden de olsalar itikadi açıdan hem Selef-i Salih hem Eşari hem de Maturudi ekollerinin dışında batıl ve bidat bir mezheptirler. Genelde Selef-i Salih’in ile karıştırılırlar. Zaten onlarda böyle bir iddianın içindedirler. Ama Selef-i Salih’in gerçek varisi ve devamı Eşari ve Maturudi mezhepleridir, aralarındaki tek fark, usul ve metot farkıdır, içerik ve itikat noktasında her üç mezhep de aynıdırlar. Ama Selefilik veya Neo Selefilik akımlarının hepsi içerik ve itikat açısından Selef-i Salih mezhebinden sapmışlardır, bunlara Selef-i Salih demek ya da bu mezhebin devamı nazarı ile bakmak batıldır.
Selefilik veya Neo Selefilik hareketi bugünkü Vehhabilik ile aynı safta ve yanı çizgide giden akımlardır. Tasavvuf ve velayeti inkar eden ekol de bu ekoldür. Risale-i Nurlara hücum etmelerinin temelinde de Nurların velayeti ve tasavvufu müdafaa etmesi yatmaktadır.
Sorularla Risale
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.