Risale-i Nur’la 180 derece değişen binbaşı
Binbaşı Hayri Tanju’yu rahmetle anıyoruz
Risale Haber-Haber Merkezi
Binbaşı Hayri Tanju, 1910 senesinde Kütahya’da dünyaya gelmiştir. “Ağabeyler Anlatıyor” kitaplarım için yaptığım araştırmalarım sırasında, Binbaşı Hayri Bey ismini çok sık duyuyordum. Bilhassa Risale-i Nur’un 1956’da Ankara’da yeni harflerle basımı sırasında, daktilo ile çok hizmet ettiğini anlatıyordu ağabeyler.
Merak ediyordum bu ağabeyi, keşke onun bir fotoğrafını ve onu iyi tanıyan birini bulsam da bu kahraman insanı da yazabilsem diye hep içimden geçerdi. Hamdolsun Allah bu fırsatı da verdi... Binbaşı Hayri Bey’in oğlu Dinçer Tanju ile tanıştım.
Uçak Pilotu olan Binbaşı Hayri Bey’in filmlere konu olacak bir hayatı var. Berbat bir yaşantıdan; sadık ve fedakâr bir Nur Talebesi kimliğini Allah O’na bahşediyor… Hayatı hayat buluyor… Hazreti Ömer gibi; kötü niyetle gidiyor, bir gecede Nur-u Kur’an’a talebe oluyor... Sanki yeniden yaratılıyor; Hayırlı Hayri oluyor... Hatıralar okununca görülecek ki; Binbaşı Hayri Bey’in hayatı, bir hidayet ve hizmet destanıdır…
Elbette Hayri Bey’in yeni hayatında, onu yeni ve başka türlü imtihanlar bekler. Çünkü terakkinin yolu böyle… Allah’ın kanunu bu… İnce eleklerle eler onu kader… İşten atılır, ailece çok sıkıntı çekerler, dört kere hapis yatar, devamlı takip altındadır…
Hayri Bey’i iyi tanıyan, Said Özdemir ve İlhan Yüce ağabeylerle de görüşüp; Binbaşı Hayri Bey hakkındaki çok güzel kanaatlerini hatıraların sonuna ekledim. Binbaşı Hayri Bey’in eski bozuk yaşantısından, ‘batılı tasvir etme’ endişesiyle fazla bahsetmek istemedim. Sadece geçirdiği inkılâbın daha iyi anlaşılabilmesi için mecburen birkaç kelime ile ima ettim… Hatıralar Dinçer Tanju’ya tashih ettirilmiştir.
27 Aralık 1974 tarihinde Ankara’da vefat eden Binbaşı Hayri Bey’i, ölümünün 36. yılında hayırla yâd ediyor, Allah’tan rahmetler niyaz ediyoruz…
ÖMER ÖZCAN
***
ASKER, “YÜZBAŞIM NAMAZ KILIYOR” DEYİNCE ŞOK GEÇİRDİK
Dinçer Tanju babası Hayri Tanju’yu anlatıyor:
19 Mayıs 1941’de Eskişehir’de dünyaya geldim. Babam o zaman üsteğmendi. Babam Hasan Hayri Tanju 1910 senesinde Kütahya’nın Börekçiler Mahallesinde dünyaya gelmiştir. Kuleli Askerî Lisesi ve Hava Harp Okulu’nu bitirdikten sonra pilot-teğmen olarak ordu saflarında katılır... İlk görev yeri Eskişehir başta olmak üzere memleketin muhtelif yerlerinde vazife yapmıştır. Hatırladığım kadarıyla; Eskişehir, Diyarbakır, İzmir-Güzelyalı, Erzincan ve tekrar Eskişehir... Son görev yeri olan Eskişehir’e Binbaşı olarak geldi ve Hava İkmal Merkez Müdür Muavini olarak görev yaptı. Nur Cemaatı içinde daha çok Binbaşı Hayri Bey olarak bilinir ve anılır…
Babamın eski hayatı çok berbattı; içki, dayak, metres… Her türlü günahlarla alûde çok bozuk bir hayat... İyi bir mazisi yoktu yani babamın... Annem Cuma namazına dahi gönderemezdi onu...
Sene 1950… Erzincan… Babam yüzbaşı… Ne olduysa oldu, nasıl olduysa oldu, o sene bir şeyler oldu… Doğrusu mahiyetini ve sebebini ben de tam bilemiyorum… Yalnız şunu çok iyi biliyorum; babam o sene 180 derece değişti… Hem de ne değişme… Sanki yeniden yaratıldı… Yeni halini görünce tanıyamadık, inanamadık biz babama… Şöyle oluyor bu İlâhi tecelli:
EKSİ 39,5 DERECEDE BUZU KIRIP GUSÜL ABDESTİ ALMIŞ
Sene 1950. İzmir’den Erzincan’a tayini çıkan babam Yüzbaşı Hayri Bey; Ev bulamadım deyip bizi götürmek istemedi yanında… Yalnız olarak gitti Erzincan’a… Annem, ben ve üç kız kardeşim İzmir’de kaldık… Annem buna çok üzülmüş ve “bizi kasıtlı olarak götürmedi…” demişti…
Erzincan’da Yüzbaşı olarak göreve başlayan babama, kendi askerlerinden “Süleyman” isminde devamlı Kur’an ve Risale-i Nur okuyan ihlaslı bir er, -kendi emir eri- çok tesir ediyor... Süleyman asker, İlk defa Risalelerden veriyor kumandanına… Bu mübarek asker, hâl ve ahlakı ile de çok tesir etmiş babama... Babamın sonradan bana anlattığına göre; bir gece, Allah’tan bir hidayet gelmiş ve eksi 39,5 derecede buzu kırıp gusül abdesti almış ve namazlarını tam olarak kılmaya başlamış... O gece yepyeni bir Hayri çıkmış ortaya.
Sonra babam bizi çağırdı yanına, Erzincan’a. Annem, kardeşlerim ve ben hep beraber gittik... Biz gittik ama tabi daha hiçbir şeyden haberimiz yok. Bizi bir asker karşıladı. Babamız nerde dedik. Asker: “Yüzbaşım namaz kılıyor” dedi. (Aradan altmış sene geçmesine rağmen, Dinçer ağabey bu büyük değişimin tesirinden hala kurtulamamış, anlatırken gözyaşlarını tutamıyor, heyecanından zor konuşabiliyordu. Ömer Özcan) Çok şaşırdık tabi... Namaz kılıyor deyince bir şok yaşadık biz... Hatta, yoksa yanlış adrese mi geldik acaba diye tereddüt bile geçirdik.
Baktık babamız tamamen değişmiş... Allah, onun kalbine bir hidayet nuru düşürüp, İslamın huzurunu tattırmış ona. Çok sevindik, çok memnun olduk tabi. Bilhassa annem… Artık dayaklar falan bitti. Bize daha şefkatli davranıyor, asker bile dövmüyordu artık. Bir de, ben o Süleyman askerle de konuştum. Şark şivesiyle konuşuyordu. Tabi o zaman daha on yaşlarında olduğumdan İslam, hidayet gibi şeylerin pek şuurunda da değildim haliyle. Sonradan fark edip, şimdi düşünebiliyoruz bunları biz…
BABAM UÇAK PİLOTUYDU, ALMANCA VE FRANSIZCA BİLİRDİ BUNA RAĞMEN ORDUDAN ATILDI
Aynı sene Binbaşı olan babam, Erzincan’dan ilk görev yeri olan Eskişehir’e tekrar tayin oldu. Eskişehir’de Üstad’ın yakın talebeleriyle; Saatçı Şükrü Yürüten, Yalaman Camisi İmamı Osman (Toprak) Hoca, Kör Hafız, Askeriyede hem makinistlik yapan, hem de çarşaf falan satan Kelterci Mustafa ve diğer Nur talebeleriyle tanıştı, onlarla samimi oldu. Eskişehir’in Muttalip Köyünde Hacı Hilmi Efendi diye bir zat vardı, oraya da gitmişti… Risale-i Nur ilminde ilerlemeye ve Üstad Hazretlerine gidip gelmeye başladı…
1951’DE ÜSTAD’A ZİYARETE GİTMİŞTİ
Babam 1951 senesinde Emirdağ’ında bulunan Üstad’a bir ziyarete gitmişti. Bu ziyaret sebep oldu; “İbadete fazla düşkünlük ve vazifesini ihmal” iddiasıyla Binbaşı iken ordudan tard edildi. Aslında bu ziyaret bahane edildi tard işinde. Yoksa babam çok zeki, çok kabiliyetli bir elemandı. Uçak pilotuydu... Almanca ve Fransızca bilir; bilhassa Almancaya ana lisanı gibi vakıftı. Çok kafalıydı. Astsubaylara derse girer, onlara hocalık yapardı. Astsubay talebeleri babam için; riyaziyenin (matematik) üstadı derlerdi. Okulda öyle isim takmışlar… Mesela bir bisikletle motorsikleti birleştirip, “Tenezzüh” adını verdiği bir binek yapmıştı kendisi. O Tenezzüh’e biz dört beş kişi biner; Eskişehir’e on kilometre mesafede orman fidanlığı diye bir mesire yeri vardı, bizi oraya götürürdü babam. Babam orayı çok severdi.
Bir bahane ile haksız olarak tard edilen babama emekli maaşı da bağlamadılar, emekli olamadı yani… Toptan bir ödemeyle işi bitirdiler. Halbuki 23,5 sene hizmeti vardı. Babam: “Bundan sonra kul kapısında çalışmam artık” deyip, o parayla Eskişehir’de bir lokanta açtı, ama olmadı, iflas etti. Emekli maaşı da bağlanmadığından ailece çok sıkıntılar çektik. Üç kız, bir oğlan olmak üzere dört kardeştik. Mesela ben ortaokuldan ayrılmak zorunda kaldım. Ama elhamdülillah aç, açık kalmadık; babamın yaptığı hizmetler ebedi âlem hesabına geçti; manevi zenginlik kazanmış olduk inşallah.
ORDUDAN AYRILMASINA, ÜSTADIN TASVİP ETMEDİĞİNİ SÖYLERDİ
Annem de beş vaktini kılan dindar bir hanımdı. Zaten babam da hiç bir zaman pişman olmadı; bilakis daha çok hizmete sarıldı. Hatta arkadaşları, sonradan ihtilal reisi olacak olan Cemal Gürsel’e tavassut ettiler; “git Cemal Gürsel’e o sana maaş bağlatır” dedilerse de babam gitmedi.
Babamın Üstadla muhaberesi çok sık oluyordu. Üstad: “Benim fedakar kardeşim” diye hitap edermiş kendisine. Yalnız ordudan ayrılmasına, Üstadın tasvip etmediğini söylerdi bize. “Bırakmasaydın, keşke devam etseydin kardeşim” diye üzüntüsünü belli etmiş Üstad. Bir de babam, çok mağdur olduğunu Üstad’ın anladığını söylerdi bize. Üstad babama küçük bir tayinat bağlamıştı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.