Roller çatışıyor

Her bir normal insanın zihinsel, fizyolojik ve ruhsal konumu ve statüsü vardır. Ancak bunlar, zaman ve mekân farkıyla farklı boyutlar kazanabiliyor. Bazı insanlarda ise yeknesak (monoton) bir karakter standardına rastlayabiliyoruz. Örneğin,  geçen gün bir öğrencimizin doktora savunmasında jüri üyesi olarak görev yaparken, öğrencinin oldukça tutuk olduğunu gördüm. Kelimeleri adeta ağzından kerpetenle alıyorduk. Sonunda dayanamadım, “Bak, dedim, bizim mesleğimiz, yani akademisyenlik konuşma sanatının en iyi kullanılması gereken bir meslektir. Biraz özgüvenin olsun, rahat ol, rahat konuş, gerekirse bir diksiyon kursuna git,” şeklinde uyarılarda bulundum. Öğrencinin tez danışmanı, “Bu arkadaşın yapısı böyle, ne yaparsanız yapın bu değişmez,” şeklinde bir şeyler söyledi. Yani, bu insanın hayattaki rolü bu ve bunu değiştirmek oldukça zordur. Her insanın böyle bir konumlandırılması ve statüsü var, ama film yıldızları için aynı şeyi söylemek oldukça zor. Bazı film yıldızlarının farklı karakterlerde tiplemeler yapmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Meselâ bir bakıyorsunuz, bir imam veya şeyh rolünü oldukça başarılı bir şekilde yürüten bir aktör, başka bir filmde, oldukça acımasız bir çete reisi veya mafya babası rolünü başarılı bir şekilde üstlenebiliyor ve rol gereği acımasızca insanları öldürebiliyor.
Filmlerde gördüğümüz bu rol çatışması, birçoğumuzun hayatına konu olabiliyor. İş yerinde oldukça mülayim ve sevecen bir insanın zihinsel konumlandırması ile evindeki konumu ve karakter yapısı çatışabiliyor. Yani, iş yerindeki mülayim ve babacan tavırları evdeki çocuklara yansıtmada zorluklar çekilebiliyor. Hani hep derler ya, bazı komutanlar veya yöneticiler evdeki eşine karşı son derece itaatkâr, ancak emrindeki personele karşı son derece sert ve acımasız olabiliyor.

Bütün bunları düşünürken, Bediüzzaman’ın “Eski Said/Yeni Said” tiplemesi aklıma geldi. İlk önceleri bakıyorsunuz Bediüzzaman, kimseye boyun eğmez ve son derece sert olabiliyor. Devlet reislerinin veya rütbeli şahısların tehditlerine beş para vermiyor. Ama bir bakıyorsunuz, sırtında yumurta küfesi olunca farklı bir davranış biçimi sergiliyor. Meselâ bir jandarmanın kelepçesine ellerini uzatıp teslim oluyor. Yani eskilerin deyimiyle muktezayı hale mutabakat yapıyor ve olması gerekeni yapıyor. Ancak Yeni Said ve Eski Said birbiriyle çatışmıyor birbirinin mütemmim cüz’ü oluyor, yani birbirini tamamlıyor. Bediüzzaman’da zikzaklar yok, hayatı hep istikamet üzerine kuruludur. Zaman zaman Eski Said’le yeni Said’i birbiriyle buluşturuyor ve her iki şahsiyet de birbiriyle muhteşem bir ikiliyi oluşturuyor. Eski Said tiplemesiyle söylemesi gereken sözleri, Yeni Said döneminde de söylüyor ve tam taşı gediğine koyuyor. İnsanın “Bravo Üstad, denmesi gerekeni demişsin,” diyesi geliyor. Meselâ Üstad tükürmesi gereken yerde öyle bir tükürüyor ki, o tükürük tam on ikiden vuruyor. Çünkü o durumda tükürmekten daha güzel bir şey olamaz.
O halde şöyle bir sentez yapmak gerekir. İnsanın monoton olması mümkün değildir. Her yerde aynı ve tek düze tavırlar ve davranışlar sergilemesi imkânsız gibi bir şeydir. Olması gereken şey ise, muktezayı hale mutabakat yapmaktır. Yani şahsiyet ve rol çatışması yerine farklı şahsiyet tiplemelerini aynı şahsiyette toplamak ve barıştırmak gerekir. Böyle olunca, yeri geldiğinde kızmak, yeri geldiğinde gülümsemek, yeri geldiğinde ağlamak, yeri geldiğinde sevmek, yeri geldiğinde nefret etmek oldukça anlamlı bir hale gelebilir. Yani davranışlarımız birbiriyle çatışmaz ve gerektiği şekilde çeşitlilik kazanır. Tıpkı muhteşem bir bahçede envai çeşit çiçekler, güller ve meyvelerin olması ile çalılıkların ve dikenlerin de olması gibi bir şeydir bu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum