Hekimoğlu İSMAİL

Hekimoğlu İSMAİL

Safahat'tan daha büyük bir eser Mehmed Akif Ersoy...

Öyle zamanlar oldu ki, başımı ne tarafa çevirsem Mehmed Akif'le karşılaştım. Karlı dağlar gibi beyaz kabuk sarıp namaz kılan Akif yalçın kayalar misali sapıklığın her gelen sefahet dalgalarını kırıp geri çevirmeye uğraşan Akif...

Akif, bir yandan sel olup vatanın çöplüklerini temizlemeye çalışırken öte yandan bağları bahçeleri sulayarak yurdu baştan başa yemyeşil etme gayreti içindeydi.

Ümitsizliğe düşenlere ümit vermişti. Çamura düşenlerin elinden tutmuştu, yollarını karıştıranlara inat, ebediyetten ayrılmamıştı. Maymun soyundan gelmekle övünenlerin karşısında Akif, bir insan olmanın, insan neslinden gelmenin gururunu taşımıştı.

Tabiata, taşa ve tunca tapanlara aldırmaksızın, o kainatı yaratanı bilmiş ve ona inanmıştı.

Akif'i üstün kılan sadece Safahat değildi. Akif'in kendi hayatı, Safahat kadar kıymetlidir. Akif'in hayatını öğrenmek, İslamiyet'in ferden tatbikatını bulmaya yeter.

Safahat'ı dikkatle tetkik eden ise, edebi bir zevkin ziyafetine konmakla kalmaz, aynı zamanda İslam dininin inceliklerine de vâkıf olur.

Akif, belinin bükülüp, bastonuna dayandığı günlerde bir Mecnun'du. Kendi mecnunluğunu Leyla isimli şiiri ile dile getiriyordu. Acaba Akif, neyi kaybetmiş, neyin peşinde koşuyordu? Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyeliği yapmış olan Fevziye Abdullah Tansel, "Mehmed Akif" isimli eserinde şöyle diyor: "İstiklal Harbi sonunda kurulan Türkiye'de İslam'a karşı hareketler, Akif'in yıllardan beri bağlandığı, hiçbir hadisenin sarsmadığı ümidini kırdı. Adeta bir ışık dünyası içinde yaşattığı bu idealin sönüvermesi, onu içinden çıkılmaz bedbinliklere düşürdü. Akif, Leyla şiirinde, idealinin kayboluşu karşısında ruhi bunalımlar içindedir."

Akif neyi kaybetmişti? Neyin peşinde koşuyordu? Niçin ağlıyordu? Başkalarının göz pınarları mı kurumuştu? Yoksa onlar başka sevgililer bulmuş da ona mı ağlıyor? Akif'in Leyla'sı İslamiyet'ti. Amma ümidi kırılmıştı. İslami hayat gelmeyecekti. Yani Akif'in Leyla'sı gelmeyecekti.

Mehmed Akif'in mezarını ziyaret ettiğimde 63 yaşında hayatın ağır yükünden kurtulup ahiret alemine sevk olan Akif'i düşündüm.

"Gitme ey yolcu! Beraber oturup ağlayalım!" diyen Akif yoktu... Sanki ilk defa rahat ve huzur bulmuş gibi kabrinde yatıyordu. Safahat'tan daha büyük bir eser, orada öyle yatıyordu... Çünkü Akif, "Dili yok kalbimin, ondan çok bîzarım." Dememiş miydi? Demek oluyor ki Safahat, Akif'in dili ile söyleyebildikleriydi. Ya söyleyemedikleri? İşte onlar şu mezardaydı.

Ben, sayfaları bulunmayan bu kitabı okumaya çalışırken yine Safahat imdadıma yetişti:

"Oku! Şayet sana bir hisli yürek lazımsa,

Oku, zira onu yazdım, iki söz yazdımsa."

Cumhuriyet'in ihtiyar Akif'i, şansın sıfır noktasından işe başlamış, daha açıkçası, her şeyi kaybettiğini sandığı bir anda grafik çizgisi lehinde yükselmiş, onun sadece İHTİYAR ve HASTA isimli eserlerini ders kitaplarına koyanlar, öğrencilerin Safahat'ı okumasına mani olamamıştı!..

2011 Mehmed Akif yılı ilan edilmiş. Bana göre her evde bir Safahat olması şart!.. Safahat'ı okuyan beyniyle anlamasa bile, kalbiyle anlar!..

Mehmed Akif'i iman davasının önderlerinden bilip, böylece selamlıyoruz!..

Zaman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.