Said Nursi, bitki ve hayvan türleri için niye 'dört yüz bin çeşit' ifadesi kullanıyor?
Risale-i Nur'da birçok yerde "yüz bin", "üç yüz bin", "dört yüz bin nev" tabirleri kullanılıyor. Bunlar hangi türlerdir?
Geçtiğimiz yıllarda iki bini aşkın yeni bitki türünün keşfedilmesiyle bilinen bitki türlerinin sayısı 400 bine yaklaştı. Bilimin şu ana kadar saptadığı bitki türü sayısının 390 bin 900'ü aştığı tahmin ediliyor.
BBC'nin haberine göre Londra'daki 'Kew Gardens' Kraliyet Botanik Bahçeleri'nde görevli uzmanlar ilk kez dünya çapındaki tüm bitki türlerinin durumunu değerlendiren bir çalışma yürüttüler.
SAİD NURSİ NEDEN DÖRT YÜZ BİN DİYOR?
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de Risale-i Nur Külliyatında bitki ve hayvan türlerini "dört yüz bin" sayısı ile anlatmaktadır.
Peki, Risale-i Nur'da birçok yerde "yüz bin", "üç yüz bin", "dört yüz bin nev" tabirleri kullanılıyor. Bunlar hangi türlerdir? Neden farklı yerlerde farklı farklı kullanılıyor? Sorularla Risale sitesinde bu soruya verilen cevap şöyle:
"İster Kur'an’da olsun, ister hadislerde olsun, ister tefsirlerde olsun, rakamlar genelde çokluk ifadesi için kullanılır. Yoksa birebir aritmetik bir değer içermezler. Mesela, Kur'an içinde geçen "on sekiz bin âlem" kavramını müfessirler âlemlerin çokluğuna bir işaret, bir kinaye olarak kabul etmişlerdir.
Bu yüzden hem Kur'an'da hem de Kur'an’ın tefsirlerinde, rakamlar birebir aritmetik değerler taşımazlar. Genelde sözün ve lafın akışına uygun olarak o rakamlar sarf edilir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de bu tarzı Risale-i Nurlarda çokça kullanır. Üstad Hazretleri bu rakamları kullanırken elbette sayısal bir değer için değil, maksada kuvvet vermek için kullanıyor. Yani lafın ve sözün akışına uygun bir ifade tarzıdır. Bu gibi ifade tarzları edebi bir değer taşımasından dolayı matematiksel bir nazar ile tartılmazlar, sadece çokluğun üstünde bir sembol ve nişanedirler ve öyle bakılmalıdır."
DÜNYA'DA KAÇ CANLI TÜRÜ VAR?
Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Programı'nın yeni araştırmasına göre Dünya 8 milyon 700 bin canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Ancak hepsinin tanımlanmasının bin yılı bulabileceği söyleniyor.
80 ülkeden 2 bin 700 bilim insanının katılımıyla gerçekleşen araştırmadan bu sonuç elde edildi. NTV'nin haberine göre daha önce sadece 1 milyon 200 bin canlı türü tespit edilebilmişti.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Microsoft Araştırma Merkezi'nin ortaklaşa yaptığı son araştırmaya göre yeryüzünün yüzde 70'i suyla kaplı olmasına rağmen tespit edilen türlerin dörtte üçü karada yaşıyor. Ancak uzmanlardan önemli bir uyarı da var. yeryüzünde yaşayan canlıların bir çoğunun nesli tanımlanamadan tükenebilir. Zira araştırmada türlerin çok büyük bir kısmı isimlendirilemedi. Bugünkü yöntemlerle bunun yaklaşık bin yıl sürebileceği belirtiliyor.
Biliminsanları son araştırmada 8 milyon 700 canlı türü tespit etsede aslında doğal hayattaki canlı türlerinin 100 milyonu bulabileceği tahmin ediliyor. Günümüzde bilim insanları her yıl 15 bin yeni tür keşfediyor. Teknolojinin ilerlemesiyle araştırmaların hızlanabileceği söyleniyor.
RİSALE-İ NUR'DA DÖRT YÜZ BİN İFADELERİ
Acaba her senede dört yüz bin envâı birden zemin yüzünde icad eden; ve semâvat ve arzı altı günde halk eden; ve altı haftada, her baharda, kâinattan daha san’atlı, hikmetli, zîhayat bir kâinatı inşa eden bir kudret-i ezeliye, bir ilm-i ezelînin dairesinde plânları ve miktarları taayyün eden mevcudat-ı ilmiyeyi, göze göstermeyen bir ecza ile yazılan ve görünmeyen bir yazıyı göstermek için sürülen bir ecza misilli, gayet kolay o mâdûmât-ı hariciye olan mevcudat-ı ilmiyeye vücud-u haricî vermeyi o kudret-i ezeliyeden uzak görmek ve icadı inkâr etmek, evvelki güruh olan Sofestâîlerden daha ziyade ahmakane ve cahilânedir. (Lem'alar-Yirmi Üçüncü Lem'a)
Bana o âyet bildirdi ki: İntisab-ı imanî vesikasıyla, kadîr-i mutlak öyle bir Sultana intisap edersin ki, zemin yüzünde, her baharda dört yüz bin milletten mürekkep nebâtat ve hayvânat ordularının bütün cihazatlarını kemâl-i intizamla vermekle beraber, başta insan olarak, hayvânâtın muazzam ordusunun bütün erzaklarını, değil, medenî insanların son zamanlarda keşfettikleri et ve şeker ve sair taamların hülâsaları gibi, belki yüz derece o medenî hülâsalardan daha mükemmel ve bütün taamların her nev’inden tohum ve çekirdek denilen Rahmânî hülâsalara koyup ve o hülâsaları dahi, onların pişirmelerine ve inbisatlarına dair kaderî tarifeler içinde sarıp, muhafaza için küçük sandukçalara koyup tevdi eder. (Yirmi Altıncı Lem'a)
Evet, zeminde dört yüz bin muhtelif ayrı ayrı nebâtâtın ve hayvânâtın taifelerini, hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak, vakti vaktine, kemâl-i intizamla, hikmet ve inâyetle terbiye ve idare eden ve küre-i arzın simasında hâtem-i ehadiyeti vaz’ eden, bilbedâhe, belki bilmüşahede, rahmettir. (Sözler-Birinci Söz-On Dördüncü Lem'a'nın İkinci Makamı)
Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.
Meselâ, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var; şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan dört yüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıb mikyasıyla, küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm i Zülcelâli, hatta kör gözlere de gösterir, tanıttırır.
Hem, meselâ, nasıl bir harika fabrika ki, binler çeşit çeşit kumaşları basit bir maddeden dokuyor; şeksiz, bir fabrikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır. Öyle de, küre-i arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i Rabbâniye ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükemmelse, o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyasıyla, küre-i arzın Ustasını ve Sahibini bildirir, tanıttırır. (Şualar-On Birinci Şuâ-Altıncı Mes'ele)
...zemin bir ordugâh, bir meşher, bir talimgâh vaziyetiyle ve nebatat ve hayvanât fırkalarında bulunan dört yüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı cihazatları muntazaman verilmesiyle, Senin rububiyetinin haşmetine ve kudretinin herşeye yetişmesine delâlet eder. Öyle de, hadsiz bütün zîhayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine, kuru ve basit bir topraktan, rahîmâne, kerîmâne verilmesi ve hadsiz o efradın kemâl-i musahhariyetle evâmir-i Rabbâniyeye itaatleri, rahmetinin herşeye şümulünü ve hâkimiyetinin herşeye ihatasını gösteriyor. (Şualar-Üçüncü Şuâ-Münâcât)
Evet, küre-i arzda dört yüz bin nevileri zîhayattan halk eden, hattâ en âdi ve müteaffin maddelerden zîruhları çoklukla yaratan ve her tarafı onlarla şenlendiren ve mu’cizat-ı san’atına karşı, onlara dilleriyle “Mâşâallah, Bârekâllah, Sübhânallah” dediren ve ihsanat-ı rahmetine mukàbil “Elhamdü lillâh, Ve’ş-şükrü lillâh, Allahu ekber” o hayvancıklara söylettiren bir Kadîr-i Zülcelâli ve’l-Cemâl, elbette, bilâşek velâ şüphe, koca semâvâta münasip, isyansız ve daima ubudiyette olan sekeneleri ve ruhanîleri yaratmış, semâvâtı şenlendirmiş, boş bırakmamış ve hayvanatın taifelerinden pek çok ziyade ayrı ayrı nevileri meleklerden icad etmiş ki, bir kısmı küçücük olarak yağmur ve kar katrelerine binip san’at ve rahmet-i İlâhiyeyi kendi dilleriyle alkışlıyorlar; bir kısmı, birer seyyar yıldızlara binip feza-yı kâinatta seyahat içinde azamet ve izzet ve haşmet-i rububiyete karşı tekbir ve tehlil ile ubudiyetlerini âleme ilân ediyorlar. (Şualar-On Birinci Şuâ-On Birinci Mes'ele)
Zeminin yüzünde, dört yüz bin muhtelif taifeden (HAŞİYE:ttâ o taifelerden bir kısım var ki, bir senedeki efradı, zaman-ı Âdem‘den kıyamete kadar vücuda gelen bütün insan efradından ziyadedir.) ibaret olan bütün hayvânat ve nebâtat envâının ordusu, bilmüşahede ayrı ayrı erzakları, suretleri, silâhları, libasları, talimatları, terhisatları, kemâl-i mizan ve intizamla, hiçbir şey unutulmayarak, hiçbirini şaşırmayarak, bir surette tedbir ve terbiye etmek öyle bir sikkedir ki, hiçbir şüphe kabul etmez, güneş gibi parlak bir sikke-i Vâhid-i Ehaddir. Hadsiz bir kudret ve muhit bir ilim ve nihayetsiz bir hikmet sahibinden başka kimin haddi var ki, o hadsiz derecede harika olan şu idareye karışsın? (Sözler-Otuz Üçüncü Söz)
...zeminin yüzünde, nebâtî ve hayvânî dört yüz bin taifenin tevellüdat ve vefiyatça ve iaşe ve yaşayışça rahîmâne muvazeneleri, ziya güneşi gösterdiği gibi, birtek Zât-ı Adl ve Rahîmi gösteriyor. (Lem'alar-Otuzuncu Lem'a-İkinci Nükte)
...gözümüzle görüyoruz ki, bir dest-i gaybî her baharda dört yüz bin muhtelif nevilerden mürekkep bir muhteşem orduyu icad edip idare ediyor. Kıyamete nümune olan güz mevsiminde, o dört yüz binden üç yüz bin nebatî ve hayvanî nevilerini, vefatlar suretinde ve mevtler namında terhis edip vazifelerinden paydos ediyor. Ve haşir ve neşre nümune olan baharda haşr-i âzamın üç yüz bin misalini birkaç hafta zarfında kemâl-i intizamla inşa edip, hattâ birtek ağaçta dört küçük haşirleri, yani kendini ve yapraklarını ve çiçeklerini ve meyvelerini, gitmiş baharın aynı gibi neşirlerini gözümüze gösterdikten sonra, o dört yüz bin envâa bâliğ olan ordu-yu Sübhânînin her nev’e, her taifeye mahsus ve münasip ayrı ayrı rızıklarını ve çeşit çeşit müdafaa silâhlarını ve ayrı ayrı libaslarını ve ayrı ayrı talimlerini ve terhislerini ve ayrı ayrı bütün cihazat ve levazımatlarını, kemâl-i intizamla, sehivsiz, hatasız, karıştırmadan ve hiçbirini unutmadan, umulmadık yerlerden, vakti vaktine vermekle kemâl-i rububiyet ve hâkimiyet ve hikmet içinde vahdâniyetini ve ehadiyetini ve ferdiyetini ve nihayetsiz iktidarını ve hadsiz rahmetini ispat ederek, bu tevhid fermanını zemin yüzünde, her bahar sahifesinde, kalem-i kaderle yazar. (Şualar-Yedinci Şuâ)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.