Said Nursi filmi için 2 dua bekliyorum

Said Nursi filmi için 2 dua bekliyorum

Hür Adam yönetmeni Mehmet Tanrısever'den Risale Haber’e ilginç açıklamalar

Röportaj: Abdurrahman Iraz

Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını anlatan Hür Adam filmi 7 Ocak’ta vizyona giriyor. Senaryo aşamasında ve çekimler sırasında filmin yapımcısı ve yönetmeni Mehmet Tanrısever’le görüşmüştük. Her görüşmemizde Mehmet Tanrısever’de meydana gelen farklılıklara bizzat şahit olmuştuk. Film bittikten sonra Tanrısever’in yaşadığı duygu yoğunluğunu ve değişimin zirve yaptığını gördük. 58 yıllık hayatında ağladığı anların iki katını son bir yılda yaşadığını ifade eden Tanrısever, röportaj sırasında da sık sık duygulu anlar yaşadı ve ağladı. Büyük bir fedakarlıkla filmi bitiren Tanrısever, yaşadığı hayal kırıklığını da anlattı. Özellikle Nur talebelerinden beklentilerini dile getirdi. Ve bunların ardından önemli bir vaatte bulundu… İşte birinci bölüm:

14 AYDA ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM

Sizinle Hür Adam ile ilgili iki kere röportaj yaptık. Birinci röportajımızı yaptığımız zaman siz daha Bismillahirrahmanirrahim’deydiniz. Filmin Bismillah’ındaydınız.

Daha başlamamıştık.

Daha başlamamıştınız. Senaryo aşamasındaydınız. İkinci röportajımızı da Barla’da, çekimlerde yaptık. Film bitti çok şükür. Şu anda ne durumdasınız?

Nasıl yani?

Yani zihni olarak. Film bitti. Siz zihin olarak, ruh olarak, kalp olarak, gönül olarak nasıl bir durumdasınız?

Savaştan çıkmış, yorgun, vicdanen rahat, kendimi bir kahraman gibi görüyorum. Biraz tevazusuz olacak ama tevazuum benim bu. Bir kahraman gibi görüyorum kendimi. Elhamdülillah iyi ki bu filmi yazdık, çektik.

Onu bırakın biz söyleyelim.

Çoğunu söylemiyorsunuz. İltifatları söylemiyorsunuz şımartılmasın diye.

Ben, sizin için kahraman diyorum.

Ben kendimi bir savaş kahramanı gibi, gazi gibi görüyorum. Çok yoruldum. Çok zevkli bir yorgunluk ve çok lezzetli bir yorgunluk. Helal olsun. On dört aydır çalışıyorum, huzur verdi. Çok mutluyum. Bazen iniş çıkışlar yapıyorum. Samimiyetime inanın şu filme bir Allah’ın kulu gelmese ciddi anlamda üzülürsem… Melaike bu filmi gördü. Üstadın ruhaniyeti bu filmi gördü. Peygamberimiz, Allah görüyor. Bırak onu, ben çok şey öğrendim on dört ayda. Bu bana yeter. Öğrendiklerimle amel etmem benim hayatımı kurtarır.

YÜZ YILA BEDEL BİR AĞLAMA YAŞADIM

Mesela ne öğrendiniz?

hur_adam_tanrisever.jpgÜstadın öğrenebildiğim her şeyini öğrenmeye çalıştım. Bakışını, oturuşunu, mahiyetini. Bir de kim olduğunu öğrendim ki; ben eskiden duyuyordum, Üstadımız şöyle vazifelidir gibi. Ama şimdi yüzde 99 daha çok inanıyorum. Yüzde 1 ihtimal veriyorum, hiç kimse mükemmel olmaz. Onun için yemek yerken belli zamanlarda Üstadımı hatırlıyorum. Onun iktisatla yemek yiyişini, otururken tevazuunu hatırlıyorum. Aynı zamanda zalimlere karşı bir şahin gibi haykırışını, baş kaldırışını hatırlıyorum. Bu bana yeter. Bu kişilik, onurlu durmak ne kadar güzel bir şey. Hani diyor ya Üstad “Gardaşım, hakiki imanı elde eden insan kâinata meydan okuyabilir.” Onu eskiden duyardım. Şimdi onu biraz daha iyi duymaya başladım. Biraz daha iyi hissetmeye başladım. Onu laf olarak duyuyorduk. Ama hissetmek farklı. Hissettiğin zaman lezzet alıyorsun, ürperiyorsun.

58 yaşımdayım. 57 yaşıma kadar ağladığım zaman ile bu bir yılı karşılaştırsak, bu bir senede önceki hayatımda ağladığımın iki katı ağladım. Yüz yıla bedel ağlama. Bu ağlama da rahmetten geliyormuş meğerse. Bir de ben Üstad’tan merhameti öğrendim. O kadar güzel bir insan ki; hiç minneti yok. Otuz beş sene baskılar, zulümler, hapisler… Bir ekmeğini on beş günde yiyor. Parasız kalıyor Kastamonu’da. Gidip sırtında odun getiriyor. Karakolun odasında kalıyor üç ay. Hiç itiraz etmiyor, “tamam gardaşlarım” diyor. Gecesi gündüzü ibadette olan, namazda, zikirde olan bir zat, tefekkür ediyor, teslim oluyor. En büyük teslimiyeti biraz daha öğrendim burada. Her şeyde O’nun rızası. O görüyor ya, beni demek buraya layık gördü. Kastamonu’da O’nu görmüş ya, sen kimsin, benim Allah’ım var, idam bana vız gelir. Minnet etmiyor. Korkuyu yeniyor. Tenezzül etmiyor. Bunu ben biraz daha çok gördüm yani. Okurken, araştırırken bu hayatında biraz daha yansıma yaptı.

ÜSTADIN SÜRGÜN HAYATI 49 YAŞINDAN SONRA BAŞLADI, İNSANIN EMEKLİ EDİLDİĞİ ZAMAN

Şöyle diyebilir miyiz biz. Risale-i Nurları okuyoruz, anlamaya gayret ediyoruz. Ama sizin anlatmalarınızdan şunu hissediyorum: Siz, Risale-i Nur’u okudunuz ve bu filmi yaptığınız aşamalarda sanki Risale-i Nur’u ya da Üstad’ın hayatını yaşadınız gibi, öyle mi?

Şöyle izah edeceğim. Ben, Risale-i Nur’u tabii ki okuyorum. Risale-i Nur’u okumak, Allah’ın ayetlerini anlamak, Allah’ın emirlerini anlamaktır. Allah’ın emirlerini anlayan insan, Üstadımızın da hayatını şeklen yazanlar - yirmiye yakın kitap- Üstadımız şöyle yaşadı, şöyle yemek yedi, şöyle sevindi, şöyle kızdı, şöyle dik durdu… İkisini birleştirdiğim zaman bir temsil, bir model oluyor. Sırf eserlerini okumak farklı bir şey. Ama bir de Üstadımızın nasıl yaşadığını talebeleri tarafından yazılan ve anlatılanlar birleşince çok farklı bir yaşam oldu bende. Oturması, kalkması… Zaten İslam bu. Ahlak bu. Rehber bu. Son dönemin rehberini yaşamış. İnsanlara örnek olmuş. Demiş, “Gardaşım bak sen geçim yapamıyorum diyorsun, sen evimde sıkıntı var diyorsun; ben bir odada yaşıyorum, bir kilimim bile yok.” Mahkemede sormuş hâkim ‘Neyle geçiniyorsun.’ ‘Bir kilo un, bir kilo yoğurt, bir kilo pirinç’ diyor. Bir aylık ihtiyacı toplasak on lira. On lira ile geçiniyor.

Şimdiki insanlara bakalım. Ne diyor bizim insanımıza, “ben yaşadım sen de yaşayabilirsin.” İktisat, ne kadar güzel bir şey. Üstadımızı tanıyan birisi diyecek ki, utanacak. Ben peynir yiyorum. Bir de çorba da içiyorum. Sıcak suyum da var. Elektrik lambada oturuyorum. Oysa Üstadımız, suyunu kendisi getiriyordu elli yaşından, altmış yaşından sonra. Ki Üstadın sürgün hayatı 49 yaşından sonra başladı. İnsanın emekli edildiği zaman. O, hayatını sürgünlerle, cefalarla geçirdi. Yani öyle bir yaşıyor ki dünyanın en alt seviyedeki insanın hayatını yaşıyor ve onunla geçiniyor, iktisat yapıyor, kanaat ediyor, şükrediyor, kimseye minnet etmiyor. Bunu bilen insan haline ne yapar? Şükreder, kanaat eder. İşte bunları ben içselleştirdiğim zaman hayatımda bana büyük bir lezzet ve keyif veriyor.

BÜTÜN BEYNİMİ VERDİM, BÜTÜN YÜREĞİMİ KOYDUM BU İŞE

Ben otuz beş senedir bu hizmetin içindeyim. Risale-i Nur bize ufuk veriyor, bakış açısını genişletiyor, feraset veriyor, hayat tarzının en mükemmelini veriyor da. Baktım ki sizde farklı şeyler de var. Yani Üstadın sizin hayatınıza kattığı bir sürü şey var. Burada anlatıyorsunuz ben bunları anlıyorum. Yani siz hakikaten bazı detayları yakalamışsınız. Bir söz vardır, kalite detayda gizli, diye. Siz, burada o detayları yakalamışsınız. Ben bu anlatımlarınızdan bunu görüyorum.

hur_adam_rop1.jpgBir insan sevgisi, bir hayvan sevgisi… Farelerle oturuyor, düşünebiliyor musunuz? Bir kedilerine bakıyor. Faresine diyor ki Kastamonu’da, ‘Emin, kardeşim, benim farelerime dikkat edin.’ Temizlik işlerini yapan Emin Beye diyor. Onlar temizlik yaparken horlamışlar herhalde. Üstad geliyor bakıyor ki fareler gelmiyor. Çağırıyor, ‘Kardeşim, benim farelerime dikkat edin demedim mi?’ diyor. Gelmiyor fareler, kırılmış kalpleri. Yani farelerin dilinden anlayan, kedilerle arkadaşlık yapan, onların dilinden anlayan, bütün hayvanların ve bütün insanların dilinden anlayan…

Havlayan köpeklere; ‘Siz gidin, biz hain değiliz’ diyerek köpekleri durduran…

Bu işte. Biz bunu vermeye çalıştık. Farelerle, kedilerle, hassasiyetini vermeye çalıştık. Tabii ne kadar verebiliyorsak. Ben bunu anlamaya çalıştım, anladığım kadarı ile vermeye çalıştım. Ama benden bu kadar. Samimiyetle söylüyorum, bütün beynimi verdim. Bütün yüreğimi koydum bu işe. Allah beni hesaba sorarsa, şurada kaytardım diyemem. On dört aydır gecem, gündüzüm, uykum buradaydı. Hep Üstad’ı tanımak ve filmi O’na layık olduğu bir şekilde yapmaktı. Bir de her görüşü, fikri, eleştiriyi aldım. İkna olduklarımı kabul ettim.

BAYRAM YÜKSEL AĞABEYİN CEMAATİ DE FİLMDE

Barla’daki sohbetimizde de sormuştum şimdi de yeri geldiği için soracağım. Barla’da filmi çekerken gördüm ki sağınıza, solunuza cemaatlerden birer kişi almışsınız, danışmanlık veriyorlar size. Ben onlara sorduğum da ‘Biz, Mehmet ağabeye şurası böyle değil, böyle, dediğimiz zaman bizi dinliyor’ dediler.

Tabii dinliyordum onları. Onlar Bayram Yüksel ağabeyin cemaatiydi. Onları sette de tutuyordum. Mehmet diye bir kardeşimiz vardı, sağ olsun. O bizlere ‘Elini şöyle tutardı, şöyle yapardı’ vs. söylerdi.

Evet, ben de gördüm. Detaylara bile dikkat ediyordu. Üstad böyle vermezdi, şöyle yapardı, diyordu. Siz de onlara uyuyordunuz.

Aynen öyle.

BEN ÜCRETİMİ PEŞİN ALDIM ZATEN

Bir kahramansınız deyince onu söylemeye çalıştım zaten. Risale-i Nur’a sadakatle Risale-i Nur’u gerçek manada yansıttığınız zaman ancak sadık olabiliriz ve her sadık bir kahramandır.

Bence de öyle. Hatta bir çaycı bile bir şeyler yapıyorsa, çayını getiriyorsa o da bir kahramandır.

O zaman şöyle diyebilir miyiz? Siz ücretinizi peşin aldınız zaten bu zevkle, bu muhabbetle, bu keyifle.

Onun için dik duruyorum zaten. Onun için çok büyük bir lezzet alıyorum.

ARKADAŞLAR DA BANA İKİ KERE DUA ETSİNLER

Sanatla çok az bile ilgisi varsa her Nur Talebesinin hayalindeydi bir Bediüzzaman filmi. Bu, size nasip oldu.

Allah’ın takdiri. Bunu bir taç gibi görüyorum. Bir de kendimi çok mesuliyetli hissetmeye başladım. Eskiden yürüyüşüm, kalkışım farklıydı. Şimdi biraz daha dikkat etmem lazım. Büyük bir emanet gibi bakıyorum. Allah’ın verdiği bir lütuftur. Arkadaşlar da bana iki kere dua etsinler. Hem sözlü dua, hem de filme gelerek fiili dua.

ÜSTAD GELİP BANA SARILDI

Risale Haber’de film ve sizinle ilgili yapılan yorumlara, dualara bir bakın. Daha önce hiç okumadığım dualar var orada. Öyle dualar var ki. Eskimiyor da orası. İnsanlar baktıkça dualar ekliyorlar. Allah razı olsun. Bu önemli bir şeydi.

Benim tek korktuğum kardeşlerimizin bana karşı ‘yahu bu nereden çıktı’ demesiydi. Bu, Allah’ın takdiri. Ama benim yirmi senedir de sinema hayatım var. Önceden de Bediüzzaman’ın hayatını sinema yapmak istemiştim. Mehmed Fırıncı ağabey ve Abdülkadir Badıllı ağabeyler bana ‘yapma’ dediler. Sonra Üstad’ı rüyamda gördüm ‘zamanı değil’ dedi. Bir de ‘beni tanımıyorsun’ dedi. Aradan yirmi sene sonra senaryo yazıldığı zaman gelip bana sarıldı. Bunu ibret olarak anlatıyorum, kıskanılmasın.

Yok. İnsanlar size gıpta ederler, kıskanmazlar.

İnşallah gıpta edenler olur da daha güzelini yaparlar.

O gıpta da bir şey olmaz. O gıpta da dua ederler size inşallah.

Görüyorsunuz kültürüm belirli bir seviyede. Çok terimli kelimeleri hayatta kullanamam. Hayatta kullandığım belki elli-yüz kelime. Ama şunda dikkat ediyorum. Yalan söylememeye çalışıyorum, dik duruyorum, sevmeye çalışıyorum. Zalimleri de sevmiyorum, onlara da kızıyorum yani.

Mehmet bey bu sevgi, aşk, muhabbet, ücretini peşin almak. Namazda Üstad söylüyor ya  nevi ibadet hükmünde iş yapmışsınız ve ücretini gönlünüzün tatminiyle, ruhunuzun tatminiyle, borcunuzu ödemenin hazzıyla, Bediüzzaman’a olan vefa borcunuzu ödemiş bir hazla ücret aldınız. Ama bunun için de bir para harcadınız.

Paradan değil de sevgiyi anlatayım. Çok seviyorum şu anda.

ÜSTADIM FİLM ŞERİDİ GİBİ ÖNÜMDEN GEÇİYOR

Sevginiz arttı. Elleriniz titremeye başladı şu anda, gözleriniz doldu. “Muhabbet, şu kâinatın sebebi vücududur” diyor Bediüzzaman Hazretleri. Yani bu kâinatın var oluş sebebi, sevgidir. Siz o sevgiyle böyle bir şey yaptınız. Gözyaşlarınız… Bunlar rahmettir işte. O, sizin gözlerinizin feri, yüzünüzün nuru olacak inşallah.

Üstadın yaşadığı dönemdeki kederleri, acıları, beni çok üzüyor.

Bediüzzaman Hazretleri, talebeleriyle “Bizler muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” diyor.
 
Olsun yine de yine de yine de kınıyorum Ona yapılanları. (Ağlıyor)

İsterseniz biraz ara verelim…

Yok, önemli değil. Bu da güzel bir duygu. Üstadım film şeridi gibi önümden geçiyor. Aynı anda binlerce kare geçiyor yani. Bir Barla geçiyor, bir odası geçiyor, bir hapishane geçiyor, bir oradan geçiyor… Duygulanmamak elde değil yani. Bir de içimde her şeyim Onunla dolu. Şu 365 günün iki yüz günü rüyalar gördüm. Hep film çekiyorum.

Bir de mesela sizinle üçüncü söyleşiyi yapıyoruz. Bu kadar duygu var mıydı onlarda?

Şimdi daha çoğaldı gitti. Hep montajlarda, müziğini yaparken çok sirayet etti. Ama bu sevgim inşallah devam etsin. Çok güzel, huzur veriyor bana bu gözyaşlarım. Esasında bunlara nur gibi bakıyorum. Huzur geliyor içime bu yaşlarla. Bunun devam etmesini istiyorum. O’ndan ki merhamet, sevgi gördüm. O’na karşı saygı duyuyorum. Bu kadar merhamet, bu kadar sevgi. Düşmanlarını affeden, merhametinden helal eden bir insan sevilmez de kim sevilir?

Bu filmin senaryo ve hazırlık aşamasındayken medyada yeterince yer aldığına inanıyor musunuz?

Yok. Sağ basın yeterince buna değer vermedi.

RİSALE HABER’İN YÜREĞİ BENİ DUYGULANDIRIYOR

Hedef kitleye ulaşılabildiğine inanıyor musunuz?

hur_adam_afis2.jpgYok. Bir siz varsınız. Sağdaki basının buna çok daha ilgi çekmesi gerekiyordu. Yeterince yok yani. Çok daha fazla olması gerekiyordu. Ama Allah razı olsun sizden. Risale Haber’in yüreği zaten beni duygulandırıyor. Buna söyleyecek bir laf yok. Zaten bir siz geldiniz şimdiye kadar şahsiyetli olarak. Bir iki çoluk-çocuk göndermişler. Onların da geldiğinde söyleşiden bile haberi yok. Onlarla ben ne söyleşi yapacağım? Çoluk çocuk yani karşımda. ‘Eğer alıcı yoksa peygamber bile gelse bir şey anlatamaz, tutulur. Ama eğer alıcı varsa orada çok ilhamlar gelir’ diye sanırım Mevlana’nın bir sözü vardı. Şurada bir rahmet geliyorsa alıcıya geliyordur. Siz bir şey öğrenmek istiyorsunuz, biz de bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Allah da buna yardım ediyor.

Ama inşallah bundan sonra basın özellikle de sağ basın yeterince ve gerekli ilgiyi gösterecek.

Gidip orada lüzumsuz filmlerin fragmanlarını gösteriyorlar, onların söyleşisini yapıyorlar. Onlar da bizim dinimize diyanetimize saygısı olmayan filmler. Hiç bizim dinimize diyanetimize saygıdan da anlamıyorlar. Dalkavuktan, takkeden bir şey bilmedikleri zaman ‘aman görünmeyelim, etmeyelim…’ Biraz da dik durun yani. Üstadımızı tanıtmamız lazım değil mi? On beş günde bir haber çıkması gerekiyordu. Yani burada bir mağaza olsa, ben bin liralık buzdolaplarımı beş yüz liraya düşürdüm dese, sabah namazından sonra başlarlar kuyruğa. Ne veriyor bu? Dünyalık. Biz burada bir film yapıyoruz. Hem dünyadaki iktisadı, kanaati verip hem de ahireti kazanmayı anlatacak bu film. Temsil olarak anlatılacak. Burada insanlar haber yapmak için sıraya girmesi gerekiyor. Ben bunu düşündüğüm zaman Üstadın “cam parçası olanı elmas kıymetine getirmişler, elmas değerinde olan uhrevi hayatı da cam parçası haline getirmişler” sözü aklıma geliyor ve üzülüyorum.
(Devam edecek)

www.RisaleHaber.com