Afife ARTIK
Said Nursi kitaplarına el koyan zâbıtalara ne dedi?
Emirdağ Lahikası 1’de erisale tasnifine göre 175 numaralı mektub önemli bir hadiseden bahseder. Önce mektubu okuyalım sonra da verdiği mesajlara ve Said Nursî’nin davranışının bize ne anlattığına değinelim. İşte mektubun metni:
“Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Madem Isparta Nur dershanesi hükmüne geçmiş ve şimdiye kadar belki dost nazarıyla Nurculara bakmış, ziyade incitmemiş; biz dahi Isparta’nın mübarekiyeti hesabına onların bu hadisede ilişmelerinden gücenmiyoruz ve bir cihette onları da tebrik ediyoruz ki; Nurun eczalarını vazifece tetkik etmeğe ve okumağa ve istifade etmeğe muvaffak oluyorlar. Zaten onların hakkıdır. En evvel onlar okusunlar. İmanı kuvvetli bir zabıta veya adliye memurunun, on adam kadar millete ve vatana faidesi olabilir. Onun için maddi zayiatımız, bu manevi faideye nisbeten hiç ehemmiyeti yok. Münasib gelse, benim tarafımdan da emniyet müdürü ve müddeiumumiye selam edip deyiniz ki: “Ben onlara beddua değil, bilakis dua ediyorum ki: Ya Rabbi! Onlara îman-ı kâmil ve hüsn-ü hâtime ver ve Nurlardan müstefid yap.”
Mektubun metni bu kadardır. Bu mektub Emirdağ Lahikasında bulunduğuna nazaran hadise vuku bulduğunda muhtemelen Bediüzzaman Emirdağ’dadır. Isparta’da zâbıta maddi hasara da sebeb olarak kitaplara el koymuştur.
Defalarca mahkeme görüp pek çok ehl-i vukuf tarafından “vatana, millete faideli, ahlakî ve ilmî eserlerdir. İçinde zararlı bir şey yoktur” raporu verilip çok mahkemelerden beraat alan kitaplara yine el koyulmuştur.
Bediüzzaman’ın bu hadiseye tepkisi ise sıra dışıdır. “Neden bu haksız muameleyi yapıyorsunuz” dememiş “Sizin o kitaplara herkesten çok ihtiyacınız var. Okuyunuz, sizin hakkınızdır, ben de size dua ediyorum” demiştir.
Bugünün aklını zorlayan ifadeler elbette bunlar. İman ve Kur’an hakikatlerini neşretmek adına eser telif edeceksiniz ve bu eserlere haksız olarak maddi zarara da yol açılarak el koyulacak ve siz onlara imanlarının kurtulması ve hüsn-ü hâtime için dua edeceksiniz…
En azından bunu anlamamız gerekiyor ki Bediüzzaman olaylara bir başka göz ile bakıyor. Nazarı sadece bu vatan ve bu milletin ve insanlığın imanının kurtulmasına odaklanmış[i]. Hadisenin kendilerine zarar olan kısmına değil, insanların imanlarının kurtulmasına vesile olabilecek yanına bakıyor.
Bediüzzaman ‘hayatımın neticesi’ olarak zikrettiği Risale-i Nur’ların telifi ve neşri hususunda başına gelenleri, bir insanın tahammül sınırlarını hayli aşan halleri nazara vermiyor. Karşısında yer alanlara da dua ediyor, imanlarının kurtulması ve hüsn-ü hâtimeleri için duacı oluyor.
Bediüzzaman, dünyada Risale-i Nur ile iman ve Kur’an hakikatlerine hizmetten başka hiçbir şeyle de kendini tarif etmiyor ve bağlamıyor. Hadiseleri de kendine gelen zararlar cephesinden değil iman ve Kur’anın hakikatlerinin intişarı ile insanların imanının kurtulması cephesinden değerlendiriyor.
Hatta mahkemelere verilmesini ve defalarca ayrı ayrı mahkemelerde muhakeme edilmesini de Risale-i Nur’ların daha çok intişarına hizmet ettiğini nazara veriyor. Halbuki malumdur ki bir dava bir büyük mahkemeden beraat kararı alsa daha başka mahkemelerde yeniden muhakeme edilmez. Oysa Risale-i Nur’lar ve Bediüzzaman defalarca ayrı ayrı mahkemelerde yargılanıyor…
Bu mektubda Bediüzzaman’ın Isparta vilayetine vefası da üzerinde durulacak bir başka husus. Isparta’nın mübarekiyeti hesabına onların bu ilişmelerine gücenmiyoruz diyor Bediüzzaman. Ayrıca oranın hükümeti ve zabıtası Nurculara dost nazarı ile bakmış, ziyade incitmemiş de diyor.
Bu mektubdan ve emsallerinden anlıyoruz ki; Bediüzzaman şahıslarla savaşmıyor, düşmanlık edenlerin bile imanının kurtulması için gayret ediyor. Savaştığı tek şey küfürdür, küfr-ü mutlaktır. Zındıka komitelerinin ifsadı ile ve aldatmaları ile kendisine saldıranlara karşı da daima Nuranî müdafaada bulunuyor.
Şahısları kötüleyen, aşağılayan, yargılayan bir tutum sergilemiyor. Aldatılanları aldatanların tasallutundan kurtarmaya çalışıyor. Onları kendilerini aldatanlara daha bir yaklaştıracak tavırlardan da uzak duruyor.
Bu mektub bugün Nur Talebelerinin tarz-ı hareketinin ne olmasına dair çok mesajlar içeriyor. Muhatabı kim olursa olsun ve zarar da verse imanının kurtulmasına hizmetin esas olduğu, maddi zayiattan çok daha önemli olanın manevi kazanç olduğunu nazara veriyor bu mektub.
Elbette tam muhatap olabilenlere verdiği daha çok mesajlar vardır.
Bu mektubları bir hayırhah, bir pusula nazarı ile okuyabilmek duasıyla…
[i] Bediüzzaman çok mektublarında siyasette önemli yeri olanları uyarıyor ki; eğer bu milletin din ile olan bağları zayıflarsa dinini bırakan bir Müslüman ancak anarşist olur, istibdad-ı mutlaktan başka zabt altına alınamaz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.