Said Nursi M.Kemal’in niyetini o an anladı

Said Nursi M.Kemal’in niyetini o an anladı

HaberTürk gazetesi’nde yayınlanan mektup tartışılıyor

Risale Haber-Haber Merkezi

HaberTürk gazetesi’nde yayınlanan mektup tartışılıyor. Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur hareketi ile ilgili kitapları bulunan yazar Ömer Özcan, mektup haberini yorumladı:

Ömer Özcan’ın yazısı:

Haber Türk Gazetesinin 4 Ocak 2010 tarihli “Said-i Nursi’den Atatürk’e: İslam âlemi kahramanı Paşa Hazretleri” şeklinde attığı başlıktan, bazılarınca şöyle bir mana çıkarılabilir:
“Aslında Said Nursi ile Mustafa Kemal dost idiler, bu mektupta da görüldüğü gibi Said Nursi, Mustafa Kemal’i takdir ediyor, övgüler düzüyor, dualar ediyordu. Risale-i Nur’da ve Hür Adam filminde ise bunun aksi gösterilmekte, nur talebeleri yanıltılmaktadır.”

Gazetede atılan başlıktan özetle bu manayı çıkaranlar olabilir.
Bir kere o tarihte daha Atatürk diye birisi yoktu. Bu soyad 1934 yılında verilmiştir Mustafa Kemal’e.
Doksan sene öncesine, o günkü şartları ve ortadaki belirsizliği de dikkate alarak, konuyu da sadeleştirerek bakmak gerekmektedir. Şöyle ki:

1.Savaş kazanmış bir komutan ulemaların, şeyhlerin bulunduğu birinci meclisi toplamıştır, yeni bir devlet kuruluyor. İstanbul’da, işgalci İngilizlere karşı kahramanca mücadele eden Bediüzzaman da, şifreli üç telgrafla Ankara’ya davet edilmiş ve bir kahraman olarak aynı meclis tarafından karşılanmıştır.

2.Bediüzzaman, mecliste dine karşı bir lakaytlık görür ve hemen harekete geçer. Milletin inançlarına ve fıtratına uygun bir devletin tesisi için on maddelik bir beyanname neşreder ve küçük değişikliklerle bu beyannameyi Mustafa Kemal’e, -Haber Türk’ün yayınladığı şekilde- mektup olarak gönderir. Hatta Bediüzzaman bununla da kalmaz Mustafa Kemal ile özel olarak bir musahabede bulunur.

3.Bediüzzaman’ın davete icabeti, Mustafa Kemal’e yazdığı mektup ve onunla hususi olarak görüşme yapmasındaki maksadı ise, savaş kazanmış bir paşayı iyiliğe, müspete teşvik manasındadır. Bir âlim olarak irşad vazifesini yapmak, Mustafa Kemal’i kazanmak ve din lehine çevirmek niyetindendir. Nitekim bu din lehine çevirmek ihtimalini on iki sene sonra Eskişehir mahkemesinde şöyle ifade eder Bediüzzaman: “An'anât-ı milliye-i İslâmiye lehinde istimal edilebilir bir deha-yı askerîyi…” (Tarihçe-i Hayat 219)

4.Daveti yapan Mustafa Kemal ise hayal kırıklığına uğrar. Bediüzzaman’ın faaliyetleri onu rahatsız eder ve Bediüzzaman’ın niyetini anlamaya başlar. “Aramıza ihtilaf soktun” der ve riyaset odasındaki o şiddetli görüşme gerçekleşir.

5.Burada en önemli nokta ise; Bediüzzaman Hazretlerinin de, Mustafa Kemal’in niyetini önceden bilmemesidir. Yapılan davete icabet etmesi ve ona övgü manasında bir mektupla hitap etmesi ve kendisiyle irşad maksadıyla görüşmesi bunu teyid ediyor.

6.Bediüzzaman, Mustafa Kemal’in niyetinin, devleti ve milleti din ve dini duygulardan arındırmak olduğunu fark etmeye başlayınca, Hadisçe haber verilen âhirzaman hadiselerinin başlamakta olduğunu fark eder. (Tarihçe-i Hayat 147) Bediüzzaman bu keşfini yıllar sonra –mealen- şöyle yazacaktır: “Ben bir manevî âlemde gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim…” (Şualar 595)

7.Ankara’dan ayrılıp Van’a, inzivaya çekilişini ise on iki sene sonra, 1935’de Eskişehir mahkemesinde yaptığı müdafaasında şöyle anlatıyor Bediüzzaman Hazretleri: Önce,  “Reisicumhurda bir deha hissettim” diyerek “Bu dehayı kuşkulandırmakla an'anât aleyhine çevirmek caiz değildir. Onun için, ne kadar elimden gelmişse dünyalarından çekindim, karışmadım” diye Ankara’dan ayrılışına açıklık getiriyor. Bu metnin ilgili kısmının tamamı şöyle: 

“Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı "Hutuvat-ı Sitte"  namındaki mücahedatımı takdir edip, beni oraya istediler. Gittim. Gidişatları,  benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi.
– Bizimle çalış, dediler.
Dedim:
– Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor, sizinle çalışamaz; fakat size de  ilişmez.
Evet, ilişmedim ve ilişenlere de iştirâk etmedim.
Çünki: An'anât-ı milliye-i İslâmiye lehinde istimal edilebilir bir deha-yı askerîyi,  an'ane aleyhine çevirmeye maatteessüf bir vesile oldu. Evet; ben, Ankara  reislerinde, hususan reisicumhurda bir deha hissettim ve dedim:
– Bu dehayı kuşkulandırmakla an'anât aleyhine çevirmek caiz değildir. Onun  için, ne kadar elimden gelmişse dünyalarından çekindim, karışmadım.”
(Tarihçe-i  Hayat 219)

8.Bediüzzaman’ın, Mustafa Kemal’e “İslam Kahramanı” diye bir mektup yazmasına bütün bu hususlar dikkate alınarak bakılmalıdır.