Said Nursi ne demek istemiş?

Said Nursi ne demek istemiş?

AG dergisi yazarı Başar:"Bediüzzaman devir iman kurtarma zamanıdır derken acaba imanınızı kurtarın gerisine karışmayın mı demek istemiştir?

Risale Haber-Anadolu Gençlik dergisi yazarı Aydın Başar, "Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleri 'Devir iman kurtarma zamanıdır' derken acaba 'imanınızı kurtarın gerisine karışmayın' mı demek istemiştir?" diye sordu.

Derginin son sayısında "Önce kendinizi düzeltin! Mi acaba?" başlıklı makalesinde toplum sorunları ve onların çözüm yolları hakkında fikir yürütüldüğünde bazılarınun bu durumu çok garipsediğini belirten Başar, “toplumu düzeltmeden önce kendinizi düzeltin” gibi klişeleşmiş bir lafla buna karşı çıkıyorlar. Sizce sosyal duyarlılık gösterilmesi gereken konularda bu anlayış insanları biraz pasivize etmez mi? Yani bu anlayış onları bir şekilde “ben kendime bakarım” noktasına getirmez mi? O zaman nerde kalıyor İslam dininin toplumsal yönü ve Müslümanın fonksiyonu? Şu halde “ben piştim” iddiasında olmayan hiç kimsenin sosyal konularda ağzını açmaması mı gerekiyor?" diye sordu.

"Bu düşünceye sahip olan kişilere göre öncelikle kendimizi düzelttikten ve imanımızı da kurtardıktan sonra toplumu düzeltmemiz gerekiyormuş. Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleri “Devir iman kurtarma zamanıdır” derken acaba “imanınızı kurtarın gerisine karışmayın” mı demek istemiştir? Yoksa iman kurtarmanın her dönemde en birinci vazifemiz olduğunu mu vurgulamak istemiştir? Batıl düşüncelerle mücadele edilmediği takdirde asıl o zaman iman tehlike altında değil midir? Toplumsal konulara girmeden de bu mücadele yapılamaz" şeklinde yazan Başar yazısını şöyle sürdürdü:

"Toplum üzerine söz söylüyorsak elbette kendimizin de düzgün bir insan olmamız şarttır. Ancak bu konular üzerinde kafa yormamak için kendimize çeşitli bahaneler bulmamamız lazım. “Ben kendimi düzeltmedim bunun için toplumsal meselelere de karışamam” dersek, bu mantık bizi yanlış bir yere götürür. Bu mantığa göre şu sorulara nasıl cevap bulabiliriz? Birincisi ben ne zaman düzeleceğim? İkincisi ben kendi kendime, düzeldiğime nasıl kanaat getireceğim? Bu soruları cevaplandırmak sanırım kolay olmasa gerek.

Bir kere bu anlayışın en kötü tarafı onda bir şeyleri erteleme söz konusu. Bunu somut bir örnekle açıklamaya çalışalım. İmanlı bir genç düşünün, dini için çalışmak istiyor, bir şeylerin mücadelesini vermek istiyor, babaları gibi pasif ve etkisiz kalmak istemiyor. Siz ya o çocuğu iyi bir şekilde İslam davasına yönlendireceksiniz ya da “sen önce kendini düzelt” deyip onu pasifleştireceksiniz.

Bir düşünce şayet yapılacak olan iyi bir şeye mani oluyor ya da onun ertelenmesine sebep oluyorsa o düşüncenin mutlaka bir sakat tarafı vardır. Efendimizin cihat etmek için izin isteyen çocuk sahabilere verdiği izni hatırlayalım: Rafi bin Hadic ve Semüre bin Cündeb, Uhut savaşına katılabilmek için ayaklarının uçlarına basarak boylarını uzun göstermeye çalışıyor, güçlerini ispat edebilmek için de birbirleri ile güreşiyorlardı. Bu sahabilerin heyecanlarının farkında olan Efendimiz onların ikisinin de savaşa katılmalarına izin verdi. (Bkz. Taberî, Târîh, II, 505-506; Vâkıdî, I, 216) Görüldüğü gibi Efendimiz cihat arzusunda olan gençlere destek olmuştur. 

Silik bir din anlayışının hakim olduğu toplumlarda bu anlattıklarımızın yadırganması gayet doğal bir durumdur. İdeallerini yitirmiş insanlara “adanmışlık” bahislerini açmak ise gerçekten gayet zordur. Bu yazıda eleştirmiş olduğumuz bizi pasifleştiren bu tür düşüncelerin alternatifini de bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor. Bu alternatif; her ikisini bir arada yapmaya çalışmak olabilir. İnsan bir taraftan kendi iç alemini düzeltmeye çalışırken diğer taraftan da toplumunun iyiliği için bir şeyler yapmaya çalışır. Yani ne ferdi ne toplumu ihmal etmeden her ikisi için de bir şeyler yapmak mümkündür. O halde toplumsal sorumluluklarımızdan kaçmak için kendimize müspet görünümlü menfi bahaneler bulmayalım? Toplumu ihmal etmeden de imanımızı kurtarmaya çalışabiliriz.