Said Nursi: Sultan Selim'in ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim
9. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'i vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz
RİSALEHABER
Babası 2. Bayezid'in sancak beyi olarak bulunduğu Amasya'da 10 Ekim 1470'te doğan Sultan Selim, 22 Eylül 1520'de vefat etmişti.
İslâm tarihinin seyrine bakıldığı takdirde İttihad-ı İslâm düşüncesini hayata geçirmek için en canlı mücadelelerden birinin Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleştirildiği görülmektedir.
Yavuz Sultan Selim devrine kadar Osmanlı İmparatorluğu genellikle Avrupa’ya doğru bir genişleme politikası gütmekteydi. Yavuz döneminde ise Osmanlı Devletinin “doğu siyasetine” ağırlık verdiği görülmektedir. Yavuz Sultan Selim doğu seferlerinin amacını şu sözleriyle özetlemektedir: “Nist bihude seferhay-ı ve fürasani-i ma, beheri cem’iyyet edilmest perişani-i ma.” (Bu seferleri beyhude sanma, bizim bütün perişanlığımız, cemiyetlerin, toplulukların gönlünü birleştirmek içindir.)
Safevi Devletinin kurucusu Şah İsmail birlik ve beraberliği bozuyordu
Yavuz Sultan Selim iktidarı döneminde Avrupa devletleri ile sulh siyasetini benimsemiştir. Buna mukabil doğu bölgelerine yönelik siyasetinde birlik ve beraberlik ortamını bozucu hareketleri engellemeyi hedef seçmiştir. Safevi Devletinin kurucusu olan Şah İsmail’in birlik ve beraberlik duygularını bozucu, Osmanlı Devletinin Anadolu’daki hakimiyetini zedeleyici hareketlere açıkça destek vermesi Yavuz Sultan Selim’in dikkatinden kaçmamıştı. Şah İsmail mutaassıp bir Şii idi. Merhametsizliği ve kan dökücülüğü ile tanınan Şah İsmail özellikle Sünnilere oldukça merhametsiz davranmıştır. Birçok Sünni’nin idam edilmesini emretmiş, Sünni alimlere zulüm etmiştir. Tebriz’i ele geçirdiğinde ezanın aslını değiştirerek kelime-i şehadeti “aşhadu anna Aliyan valiyyullah” şekline çevirmiş ve buna muhalefet edenlerin yok edileceğini ilan etmişti. (Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi, c. 11, s. 278)
İran’da güçlü bir devlet kuran Şah İsmail (Safevi Devleti) Şii mezhebini devletin resmi dini olarak kabul ettirdi. Siyasi ve dini önderliği şahsında toplayan Şah İsmail Şii düşüncesini yaymak için Anadolu’da müsait bir zemin buldu. Şah İsmail’in Anadolu’ya göndermiş olduğu tarikat mensupları buralarda halkı Osmanlılara karşı kışkırtıyor, Şah’ı yüceltiyor, zaman zaman da isyan çıkarıyorlardı. Bu durum Anadolu’da tımar usulünün bozulmasını, birlik ve beraberlik havasının zedelenmesini netice vermişti. Bu olumsuz hareketlerin Anadolu’yu olumsuz etkilediğinin farkında olan Yavuz, öncelikle Anadolu’daki isyan hareketlerini bastırdı.
Yavuz'dan Şah İsmail'e uyarı mektubu
İsyanların Safevi devletinin politikalarından kaynaklandığını bildiği için İran ile olan ticari ilişkileri kesti. Ulemasıyla yapmış olduğu müzakereler sonucunda Anadolu birlik ve beraberlik havasının bozulmasına neden olan Safevi Devleti ile savaş yapılmasının “ehem ve akdem” olduğuna dair fetva aldı. Savaştan önce Yavuz, Şah İsmail’e yazmış olduğu bir mektup ile, Şah İsmail’in düşünce ve faaliyetlerinin İslâm dini hükümleri ile bağdaşmadığını (Şah İsmail’in hulefa-i raşidine ve bazı din büyüklerine edepsizlikte bulunması, isyanları yönlendirmesi…vb), tövbe etmesi gerektiğini, aksi halde kendisiyle savaşmak üzere Osmanlı ordusunun hazırlandığını bildirmiştir. Ancak Şah İsmail bu ikazları dikkate almamış ve savaşa hazır olduğunu bildiren bir mektup yazmıştır. Safevilerin Çaldıran Savaşı ile etkisizleştirilmesi Yavuz’un İslâm birliğini gerçekleştirme düşüncesini kolaylaştıracak siyasi ortamın doğmasını netice verdi.
Hilafet kurumunu Osmanlı Devletine naklettirdi
Yavuz Sultan Selim’in doğu siyasetinde ikinci önemli politikası hilafet kurumunu Osmanlı Devletine naklettirmesidir. Hilafet Abbasilerin elindeydi ve Abbasilerin koruyuculuğunu Memlük Devleti üstlenmişti. Ancak Memlük devleti siyasi ve ekonomik yönden eski gücünden oldukça uzaktı. Şark ticaretini kontrolleri altında tutuyorlarken iken bunu Portekizlilere kaptırmışlardı. Hicaz ve diyarındaki otoriteleri Memlük Sultanlarının Mekke Şerifleri ile olan kötü ilişkileri yüzünden sarsılmıştı. Ayrıca Çaldıran Savaşında yenilgiye uğrayan Şah İsmail Memlüklerle ittifak ederek Osmanlı Devletini ortadan kaldırmayı tasarlamaktaydı.
Bu siyasi durum Yavuz’un Memlükler üzerine sefer düzenlemesini zaruri kılmaktaydı. Zira güçsüz bir Memlük devleti Şah İsmail’in işine yarayacaktı ve bu durum İslâm aleminin birlik ve beraberliğine darbe indirebilirdi. Ayrıca doğu ticaret yolları Hıristiyanların (Portekizlilerin) eline geçtiği için İslâm dünyası ticari ve ekonomik yönden gerilemekteydi. Bu etkenler Yavuz Sultan Selim’in İslâm dünyasını tek bir siyasi gücün altında toplama düşüncesini pekiştirdi. Yavuz Sultan Selim’in öncelikli hedefi İran’daki Safevi varlığına tamamen son vermekti. Doğu Seferine bu maksatla çıkıyordu. Ancak Memlüklerin Osmanlıların doğuda ilerlemesinden rahatsız olması ve özellikle Kansu Gavri’nin Osmanlı elçilerine kötü davranması sorunun diplomatik yollardan çözülmesini imkansızlaştırdı ve sonuçta Osmanlılar Memlükler’i mağlup etti.
Yavuz’un doğu siyaseti incelendiği takdirde hedef olarak İttihad-ı İslâm’ı seçtiği söylenebilir. Siyasi ve ekonomik koşulların etkisiyle gerçekleştirilen bu seferler netice olarak İslâm dünyasının büyük bölümünün Osmanlı siyasi çatısı altında toplanmasını netice vermiştir. Hilafetin Osmanlılara geçmesi de bu önemli kurumun Memlüklere nazaran daha güçlü olan bir devlet tarafından temsil edilmesini beraberinde getirdi. Ancak İttihad-ı İslâm yalnızca siyasi otorite altında toplanmayı ifade etmediği, kültürel, bilimsel ayakları da olduğu için gerçek anlamda İslâm birliğinin sağlandığı söylenemez. Bu yüzden Yavuz döneminde sadece hedef ve kısmen netice olarak İttihad-ı İslâm’ın var olduğu söylenmelidir.
Kürtlerle karşılaştı
Sultan Selim, Şah İsmail ile savaşa başlamadan evvel Kürtlerle karşılaştı ve onların ileri gelenleriyle bir toplantı yaparak onlara tasavvurunu, gayesini, hedeflerini anlattı. Hülasaten Sultan Selim onlara, gayesinin i’la-yı kelimetullah olduğunu anlattı ve ikna etti. Kürtler de ona inandılar ve biat ettiler.
Bediüzzaman: Sultan Selim’in ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim
Bu hakikatı Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, II. Meşrutiyetten sonra verildiği Askerî Mahkemede şu şekilde ifade eder:
“Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zîrâ o Kürd’leri ikaz etti. Onlar da ona biat ettiler. Şimdiki Kürd’ler, o zamandaki Kürd’lerdir.
Bu mes’elede seleflerim: Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin Efendilerle Namık Kemâl Bey ve Sultan Selim’dir (ki, demiş:)
İhtilaf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.
İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz
İttihad etmezse millet, dağıdar eyler beni…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.