Said Nursi ve Risale-i Nur karşıtlığının 6 sebebi var

Said Nursi ve Risale-i Nur karşıtlığının 6 sebebi var

Prof. Dr. Metin Yiğit, Üstad Bediüzzaman Said Nursi etrafında zaman zaman tenkit konusu yapılan 12 meseleyi cevaplandırıyor

Salih Okur-Cevaplar.org

SORU-2: Bediüzzaman’a atılan iftiraların genel sebepleri sizce nelerdir?

CEVAP: Bediüzzaman’ın zuhûrundan günümüze kadar seveni de muhalifi de eksik olmamıştır. Bu aslında büyük işler başaran bütün şahsiyetlerin kaderidir. Eskiden beri bu hususa dikkat çekenler olmuştur. Endülüs alimlerinden İbn Abdilberr'in bir ifadesi var: "İnsanların büyüklüğünün bir ölçüsü de onlar hakkındaki çelişik değerlendirmelerdir.” Tarihte gelmiş geçmiş birçok büyük şahsiyet çelişik tutumlara maruz kalmıştır. Hz. İsa (aleyhisselam) ve Hz. Ali’yi (radiyallahu anhu) hatırlayalım. Bediüzzaman da benzer şekilde hem aşırı muhabbete hem de adavet ve iftiralara maruz kalmıştır.

Siz iftira sebeplerini soruyorsunuz. Ancak müsaadenizle iftira sebeplerinden ziyade genel manada Üstad ve Risale-i Nur karşıtlığının sebeplerine değinmek istiyorum.

Kanaatimce Bediüzzaman ve Risale karşıtlığının başlıca sebeplerini husumet, cehalet, haset, kavmiyetçilik ve taassup şeklinde sıralayabiliriz.

Birinci sebep husumettir. Bediüzzaman karşıtlığının en başta gelen sebebi planlı husumettir. Üstad’ın, dönemin yöneticileri tarafından 19 defa zehirlenmesi ve idam edilmek istenmesi ona yönelik şiddetli bir husumetin varlığını göstermektedir. Bu husumet onun fiziki varlığına kastetmekle kalmamış, aleyhinde asılsız iddialarla dolu yayın faaliyetleriyle devam etmiştir.

İkinci sebep cehalettir. Meşhur deyişte belirtildiği üzere kişi bilmediğinin düşmanıdır. Bediüzzaman’ın aleyhindeki menfi propagandanın etkisinde kalıp onu tanımadan muhalefette bulunan kimseler bu grupta yer almaktadır.

Üçüncü sebep hasettir. “Her nimet sahibine haset edilir” meâlinde bir hadis-i şerif vardır. Bediüzzaman sahip olduğu ilmi ve içtimai kişiliğiyle dünya çapında ağırlığı bulunan bir şahsiyet olduğu için ister istemez bazılarının hasedine maruz kalmış ve kalmaktadır.

Dördüncü sebep kavmiyetçiliktir. Fransız inkılabından bu yana dünya genelinde özellikle de Asya ve Afrika’da milliyetçiliğin terviç edildiği herkesin malumudur. Ülkemizdeki eğitim kurumlarında da yüzyılı aşkın bir süredir menfi kavmiyet fikri esas alınmaktadır. Bu süreçten geçen nesillerin bakış ve tutumları milliyet endeksli olmaktadır. İşin garip tarafı hâkim ideoloji bu sistemle bir yandan kendi milliyetçisini yetiştirirken diğer yandan farklı kökenlere mensup olanların da muhalif milliyetçiler olarak yetişmesine sebep olmaktadır.

Beşinci sebep, meşrep taassubu ve rekabet hissidir. Risale-i Nurun intişarını ve cazibesini gören bazı kimseler, kendi meşrepleri adına endişeye kapılıp Bediüzzaman’ı ve Risaleyi tezyif etme yoluna başvurmaktadırlar. Halbuki bu, son derece gereksiz bir endişedir. Sünnet ve Cemaat dairesi içerisinde yer alan meşreplerin varlığı rahatsızlık sebebi olmamalı. Üstad’ın ifadesiyle hizmet-i diniye bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. Onu kaldırmak için ne kadar eller yapışırsa o kadar minnettar olmak gerekir.

Bu sebeplere ilaveten altıncı bir sebep olarak nur camiasında yer alan bazı kimselerin mübalağalı ve yersiz tutumları da zikredilebilir. Gördüğüm kadarıyla Üstad veya Risale-i Nur’a dair mübalağalı ifadeler ya da diğer meşreplerin tezyifini ima eden tutum ve tavırlar birçok insanın uzaklaşmasına sebep olmaktadır.

Yukarıda saydığımız sebeplerden hiçbirinin ilmi mizanda bir kıymeti yoktur. Söz konusu sebeplerin hiçbiri Risale-i Nur veya Bediüzzaman karşıtlığına meşruiyet kazandırmaz. Bediüzzaman olsun ya da başka bir alim olsun, ümmetin genel kabulüne mazhar olanlar hakkında yapılan menfi tenkitler kabul edilemez. İbn Cerir et-Taberî der ki: Ümmet nezdinde adalet ve imameti sabit olanlar hakkında cerh kabul edilemez. Bu cerh bir imamdan da gelse durum değişmez. Zira kat’î olarak sabit olmuş adalet vasfı zann ile sakıt olmaz.

Tacuddin es-Sübkî Kâidetun fi’l-Cerhi ve’t-Tadil adlı eserinde taassup ve dinî rekabetten kaynaklanan tenkitlerin itibara alınamayacağını belirtir. Ümmetin tarih boyunca kabul ve ret konusunda başvurduğu kıstaslar bunlardır.

“İslam ümmetinin genel telakkisi” dediğimiz şey, bu kıstaslar ışığında şekillenmiştir. Mesela İmam Ebu Hanife, İmam Şafiî ve İmam Ahmed aleyhinde menfi iddialarda bulunanlar olmuştur. Ancak mezkûr ölçüleri esas alan ulema, ana çizgiler ışığında hareket etmiş ve bu tür şaz yaklaşımlara itibar etmemiştir.

Cerh ve Tadil imamlarının ortaya koyduğu kriterlerden hareket ettiğimizde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Ümmetin genel kabulüne mazhar olan Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında yapılan yıkıcı muhalefetin ilmî mizanda bir değeri yoktur.

Devam edecek

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum