Said Nursi'nin kırık kalp sendromu reçetesi
Araştırmacılar, yaşanan kalp kırıklıkları ve acıların kalbe ölümcül derecede zarar verebildiğini belirledi.
Risale Haber - Fatih Karaşahan
Star Gazetesinde yayınlanan bir habere göre İsveçli bilim insanları yıllardır öne sürülen bir teoriyi kanıtladı. Araştırmacılar, yaşanan kalp kırıklıkları ve acıların kalbe ölümcül derecede zarar verebildiğini belirledi.
‘Kırık kalp teorisi’ üzerinde çalışan araştırmacılar derin üzüntünün kalp kaslarında fiziki olarak hasara yol açtığını keşfedip, bunu da ‘kırık kalp sendromu’ olarak adlandırmış, ancak bunun nasıl gerçekleştiğini bulamamıştı.
İsveçli bilim insanı Mikronörograf Yrsa Sverrisdottir ve ekibi 2 yıl boyunca kırık kalpleri inceledi, kalbin nasıl kırıldığını buldu.
Araştırma sonucuna göre, stres altında salgılanan hormonlar kalpte yığılıyor, kalp de savunmak için kendini kapatıyor. Fiziksel açıdan sapasağlam olan bir kalp, duygusal çöküntüye maruz kaldığında şekil değiştiriyor ve kan pompalamakta zorlanıyor. Bu da kalbe ciddi zarar veriyor.
Duygusal durumun insanın üzerindeki fizyolojik etkilerinin bilimsel olarak kanıtlanmasıyla bir cihaz olarak kalbin görevinin sadece kan pompalamak olmadığı da ortaya çıkmış oldu. Nitekim Said Nursi Risale-i Nur'da kalpten bahsederken 'çam kozalağına' benzer et parçasından bahsetmediğinin altını özellikle çizmiştir.
Bediüzzaman'ın kalbin manevi boyutu ile ilgili çok ilginç ifadeler kullanır. Burada hepsini sayamayacağımız bu ifadelerden bazıları şöyledir;
kalbin teneffüsüne,
Ruh ve kalbin hayat dairesi,
kalbin hizmetçileri,
kalbin manevi kuvveti,
kalbin sınırsız sevgilisi,
kalbin ilgi alanları,
kalbi hasta etmek,
toplumun kalbi,
kalb ve ruhumuzdaki yaralar,
insan kalbi kainatı içine alabilir,
kalbinde dehşetli musibetler,
küfür kalbi söndürür vs.
Mana olarak sıraladığımız bu ifadeler kalbin manevi boyutunu ve hastalanması halinde doğuracağı sonuçlar hakkında fikir veriyor. Bediüzzaman Risale-i Nur külliyatında bu hastalıkların sebebini çaresini açık bir şekilde anlatır.
Said Nursi, İnsanı islamiyetin çekirdeği olarak tanımlar ve 'kalbe o çekirdeğin çekirdeğidir' der. Kalbi yaralayan sebeplerden birisini şöyle ifade eder; "İnsan kalbindeki sınırsız sevgililerin üzerinde fanilik (gelip geçiçi olma) etiketini gördükçe ilgisini keser, eğer kesmezse sevgilileri adedince kalbinde manevi yaralar açılıyor."
Günümüz şartlarında, yoğun psikolojik etkilere maruz kaldığımız toplumsal ve teknolojik yapıda, hastalıklardan korunduğumuz gibi kalbimizi korumamız gerekmekte. Bunu önleyici tıp gibi düşünürsek sahip olduğumuz kalb cihazını amacına uygun şekilde kullanmak zorundayız. Zira Bediüzzaman'ın ifadesiyle kalbin hastalığı 'zaaf-ı diyanettir' yani dinde gösterilen zaafiyettir. Eserlerinde "günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor" şeklinde ifade eder. Bediüzzaman bu hastalıkların reçetesini de verir ve insanın yaralı kalbini ancak Kur'an-ı Kerim eczanesinden aldığı iman ilaçlarıyla tedavi edebileceğini ifade eder.
İsveçli bilim insanı Mikronörograf Yrsa Sverrisdottir ve ekibinin elde ettiği bilimsel verilerin Bediüzzaman'ın ifade ettiği hakikatleri bir adım geriden takip ettiğini söylemek zor değil. Geçtiğimiz sene duanın hastalıkları iyileştirmesindeki etkisi üzerine yapılan çalışmaların bu ve benzeri çalışmalarla birleştirilmesi insanın ruh ve kalb sağlığını koruma da yeni çığırlar açması an meselesi.