Said Nursi'nin siyaseti taraftarlık değil ilkesel

Said Nursi'nin siyaseti taraftarlık değil ilkesel

Emirdağ Okulu seminerlerinin dördüncüsü Doç. Dr. Ahmet Yıldız'ın sunumuyla gerçekleşti.

Risale Haber- Haber Merkezi

Risale Akademinin düzenlediği Emirdağ Okulu seminerlerinin dördüncüsü Risale Akademi merkezinde yapıldı. ''Bediüzzaman'ın Emirdağ Hayatı Döneminde Türkiye'de Dini, Siyasi ve Ekonomik Ortam" konulu semineri Doç. Dr. Ahmet Yıldız sundu.

Bediüzzaman'ın Emirdağ hayatının bir siyasi düşünce tarihi gibi okunabileceğini söyleyen Yıldız, "kimin neyi, ne zaman ve niçin söylediği tarihi okumalarda çok mühimdir. Bediüzzaman'ın Nur Risaleleri içinde aynı şey geçerlidir, tek farkı Bediüzzaman'ın söylediklerinin sadece söylediği döneme münhasır olmamasıdır" dedi.

Bediüzzaman'ın siyasetle olan ilişkisine değinen Yıldız, "Said Nursi siyasete ilkeleriyle yaklaşmıştır, tarafgirlik zeminine çekmemiş, kimseyi dışlamamış ama kimseyi de her icraatıyla kabullenmemiştir" şeklinde konuştu.

Örnek olarak Bediüzzaman'ın 1947'de dönemin CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran'a yazdığı mektubu gösteren Yıldız, Bediüzzaman’ın bu mektupta muhatabına hitap ediş biçiminin mektubu hususî bir mektup gibi gösterse de, aslında durumun böyle olmadığını, daha sonra Emirdağ Lahikasında yayınlanmış olmasının da, mektubun muhatabının bir kişi değil, öncelikle bir kitle (CHP’liler) ve bütün siyaset erbâbı ve hatta bütün insanlık olduğunu belirtti.

Bediüzzaman'ın rejimle ilişkisinde 'müspet hareket' tarzını geliştirdiğini söyleyen Yıldız, meşhur "reddetme-kabul etmeme-amel etmeme" üçgeni çevresinde rejimin dayattığı gayri islami düsturlara karşı Bediüzzaman'ın "amel etmediğini, kabul da etmediğini ama müspet hareketi zedeleyecek şekilde bir reddetme içerisine de girmediğini" söyledi.

Bediüzzaman'ın siyasete araçsal bir nazarla yaklaştığını ve iman ve Kur'an hizmetinin önündeki engelleri kaldırmaya yönelik bir şekilde siyasetle ilişki kurduğunu belirten Ahmet Yıldız, ''Bediüzzaman Emirdağ Lahikasında siyasete her zaman için, adalet temelli, hürriyet eksenli yaklaşmıştır, hiçbir zaman adalet-i mahza mümkünken adalet-i izafiyeye gitmemiştir" dedi.

Emirdağ döneminin, Bediüzzaman'ın iman ve Kur'an hizmetini 'toplumsallaşma' ayağı olduğuna değinen Yıldız, "1944-1953, Risale-i Nur'un toplumsallaşma dönemidir, Emirdağ'dan önce sırren tenevveret hakimdir" şeklinde konuştu.

Toplumsallaşma dönemimdeki yenilikleri hatırlatan Yıldız "Bu dönemde, Türkiye teksir makinasıyla tanışmıştır. Daha önce elle yazarak çoğaltılan Risale-i Nur nüshaları, bu dönemde artık çok daha hızlı ve daha çok basılabilecek duruma gelmiştir, 1947'de parça parça başlayan Latin harfleriyle Risale-i Nurları basma faaliyetleri, 1956'da bütün külliyatın basılmasıyla tamamlanmıştır. Risale-i Nuru latin harfleriyle basmak o dönemin en büyük toplumsallaşma ayağını oluşturur" dedi.

Bediüzzaman'ın bu dönemdeki farklı bir uygulamasının talebeleriyle aynı evi paylaşması ve 'ders ve müzakere'leri başlatması olduğunu söyleyen Yıldız, "Risale-i Nur'un alenileşmesi sadece Türkiye'de değil, hem batıda hem İslam coğrafyasında etkili olmuştur. Çünkü Risale-i Nur'un bu vatana yaptığı en büyük hizmet imanı kurtarmak olduğu gibi, İslam coğrafyasında da hilafetin kaldırılmasından kaynaklanan itirazları izale etmiştir. Türkiye'nin İslam alemiyle bağı Risale-i Nur üzerinden yeniden kurulmuştur" dedi.

Bediüzzaman ve Nur Talebelerinin provokasyonlardan uzak durduğuna da değinen Yıldız, gerek 1951'de Bediüzzaman kırdayken bir kaç jandarmanın gelip zorla şapka giydirmeye çalışmalarının, gerekse Tan gazetesinin basılmasının Bediüzzaman'ın uzak durduğu siyasetin içine çekilme çabası olduğu şeklinde değerlendirdi.

20121228_191115.jpg