Said Nursi'nin talebesi Mustafa Sungur'dan TRT'ye 'Allah'a iman' mektubu
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin merhum talebelerinden Mustafa Sungur ağabeyin 70'li yıllarda TRT'ye yazdığı bir mektup ortaya çıktı
RİSALEHABER
Ailesi tarafından Sungur ağabeyin notları arasında bulunan mektupta radyo ve televizyon yayıncılığında Allah inancının işlenmesinin "en büyük millî, tarihî, vatanî ve insanî bir vazife, bir vecibe" olduğuna dikkat çekiliyor.
El yazısıyla yazılan mektup şöyle:
Bismihî sübhanehu
Sübhan’ın ismiyle başladığıma kızmayınız sayın Radyo-TRT idarecileri…
İlim ve mantık gözü ile bakıldığında âlemde her şey O'nu tesbih eder, O'nu anar, yâd eder. Atomun, zerrenin hareket, vazife ve yapılışından, tâ güneş sistemine, tâ kehkeşanlara kadar her şeyde var olan düzgünlük, ölçülü yapılış ve hikmetli işleyiş; bir ilim ve şuurun kâinatı kapladığının en açık delilleridir.
Çünkü bir ilim ve şuur olmazsa nizam, ölçülü yapılış ve hikmet dediğimiz menfaatli neticeler husul bulmaz, meydana gelmez. Evet sebepler var, her şey bir sebebe dayanıyor. Fakat sebepler fail (yapıcı) değildirler. İlim ve şuurları yoktur.
Halbuki; meyveler, neticeler, hep ilim ve şuurun mahsulü olarak mizanlı, düzgün ve hikmetli vücuda geliyorlar. Meselâ: Bir saatin bir çarkı, saatin umumiyle ilgili şekilde hareket eder. Ondaki yivler, çıkışların mutlaka bir gayesi, vazifesi vardır. Saatin tümünü gören, bilen bir ustanın yani bir ilim ve şuurun eseridir. Aynen bunun gibi her bir canlı, başta insan olarak tüm hayvanlar da, bitkiler de, yapılışlarında ince sanatlar, düzgün ölçülü ve neticeli (hikmetli) vaziyetleri de aynen saatin çarkı gibi bir ilim ve şuurun eseridir. Bir kast ve irade ile vücuda geliyorlar.
Demek Allah’ın varlığı, kâinatın varlığından daha kat’îdir. Ve kâinat denilen şu gördüğümüz âlem, maddeler âlemi Cenab-ı Hakk’ın varlığının ve birliğinin en açık delilleri ve şahitleridir. Fizik, Kimya, Biyoloji, Anatomi, Astronomi ile alâkadar fenler gerçekte Allah’ın (celle celâluhu) eşyada, kâinattaki tecelliyatını keşfetmekte, araştırmaktadır.
Öyle ise, millî ve küllî bir dil, lisan olan radyo ile, televizyon ile kâinatı delil yaparak, ilim ve fenlerin araştırmalarını şahit yaparak, san’atlı eserleri göstererek onların ustaları olan San’atkâr-ı Zülcelâl’i yeni nesillere, gençliğe tanıtmalı, bildirmeli, zihinleri gerçek ilim ve marifetle yöneltmelidir. Dinsizlik, ahlaksızlık, anarşilik bu suretle önlenecektir. Çığırtkan Marksistler susturulacaktır…
Allah’a iman dersini, ilim ve hikmet içinde, maddeler âlemini delil yaparak ders vermeği TRT, vazifesinin önüne almalarıdır. Televizyon ise bu hususta ne muazzam mekteptir. O harikalar dediğimiz, san’atlı yapılışlar, ince san’at olan hep gayeli, neticeli oluşlar, tesadüfe verilmeyip bir dikkat, bir ilim, bir kast ve iradenin eseri olarak, bilerek yapılmasını izah ede ede zihinleri, akıl ve kalpleri, yaratılışın gayesine muvafık şekilde beslemek… Ve bilhassa ebede giden insana, ebedî hayat ve saadete namzet ruhları fıtrata uygun şekilde manen doyurmak, her halde şimdi, bu zamanda en büyük millî, tarihî, vatanî ve insanî bir vazife, bir vecibe olsa gerek…
Selâmlarımla
Mustafa Sungur
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.