Sana kendileri için nelerin helâl kılındığını soruyorlar

Sana kendileri için nelerin helâl kılındığını soruyorlar

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 3-5. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

3-Size, ölü (usûlünce kesilmeden veya avlanmadan ölen hayvanın eti), (akan) kan, domuz eti,(1) kendisi Allah’dan başkası adına kesilen (hayvan) bir de (canı çıkmadan yetişip) kestiğiniz hâriç; boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş (boynuzlanmış), yırtıcı hayvanın yediği (hayvanlar) kezâ, dikili taşlar (putlar) üzerine kesilen (hayvan)lar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunlar (birer) isyandır! 
İnkâr edenler, bugün sizin dîninizden (onu yok etmekten) ümidlerini kesti(ler); artık onlardan korkmayın, ancak benden korkun! Bugün, size dîninizi kemâle erdirdim,(2) üzerinize olan ni‘metimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a râzı oldum!
O hâlde kim günâha (ölmeyecek kadar olan zarûret mikdârından fazlasına) meyletmeksizin açlık içinde (bunlardan yemeye) mecbur kalırsa, artık şübhesiz ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.(3)

4-(Ey Habîbim!) Sana kendileri için nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: “Size temiz şeyler helâl kılındı; yetiştiriciler olarak Allah’ın size öğrettiğinden onlara öğreterek terbiye ettiğiniz avcı hayvanlar(ın avladıkları) da (size helâl kılındı). Öyleyse onların size tuttuklarından yiyin ve (ava gönderirken) üzerine Allah’ın ismini zikredin! Hem Allah’dan sakının!” Muhakkak ki Allah, hesâbı pek çabuk görendir.

5-Bugün size temiz şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitab verilenlerin yiyeceği de size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Gerek mü’­min kadınlardan hür ve iffetli olanlar, gerekse siz­den önce kendilerine kitab verilenlerden hür ve iffetli olan kadınlar, zinâdan kaçınan ve gizli dost edinmeyen iffetli kimseler olmak üzere, kendilerine mehirlerini verdiğiniz takdirde (size helâl kılındı).
Artık kim îmânı (Allah’ı ve İlâhî hüküm­leri) inkâr ederse, bu durumda şübhesiz ameli boşa gitmiştir; ve o, âhi­ret­­te zarara uğrayanlardandır.

---
(1)“ ‘Hınzır (domuz) eti yiyen, bir cihette hınzırlaşır’ kāidesiyle, o hayvanın eti sâir hayvanât-ı ehliyenin etleri gibi zararsız yenilmiyor. Etinden gelen menfaatten daha çok ziyâde zarar îrâs etmekle (vermekle) berâber, etindeki kuvvetli yağ ise (fazla harâret verdiğinden,) kuvvetli soğuk memleket olan Frengistandan (Avrupa’dan) başka, tıbben muzır (zararlı) olduğu gibi, eti de yağı da ma‘nen ve hakīkaten çok zararlı olduğu tahakkuk etmiş (belli olmuş). İşte bu gibi hikmetler onun haram olmasına ve nehy-i İlâhî taallukuna (Allah’ın onu yasaklamasına) bir hikmet olmuştur. Hikmet, her ferdde ve her vakitte bulunmak lâzım değildir. O hikmetin tebeddülü (değişmesi) ile illet (onu haram kılan gerçek sebeb) değişmez. İllet değişmezse hüküm değişmez.” (Lem‘alar, 9. Lem‘a, 38)

(2)“*اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتَ لَكُمْ د۪ينَكُمْ*[Bugün, size dîninizi kemâle erdirdim] âyetinin sırrıyla, kavâid-i Şeriat-i Garrâ (o parlak Şeriatın kāideleri) ve desâtîr-i sünnet-i seniye (sünnet-i seniyenin düsturları) tamam ve kemâlini bulduktan sonra yeni îcadlarla, o düsturları beğenmemek veyâhut hâşâ ve kellâ, nâkıs (noksan) görmek hissini veren bid‘aları (dîne ters düşen yeni şeyleri) îcâd etmek dalâlettir, ateştir.” (Lem‘alar, 11. Lem‘a, 54)

(3)Vedâ‘ Haccında indirilen bu âyetten sonra, haram ve helâle dâir artık başka bir âyet indirilmemiştir. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 179)