Rasim SOYLU
Sani-i Hakim ve sanatın hikmeti
Sani; sanatlı yaratan, sanatkar anlamında çok kullanılan bir Esma-ül Hüsnadır. Hakim ise herşeyin hikmetli bir amaçla yaratıldığını ifade eden Allah’ın güzel isimlerinden biridir.
Risale-i Nur’da Sani-i Hakim genellikle birlikte kullanılır. Bu sanatın ve güzelliğin bir hikmeti ve amacı olduğunu çağrıştıran bir isim tamlamasıdır. Aynı zamanda Sani, sanatın sensitiv yani duygusal boyutunu, Hakim, intellektiv, akılcı ve anlam boyutunu sembolize eder.
Sanatın hikmeti ve gayesi ise sanatı tanımlama ve gerekliliğini ifade etme açısından ayrı bir önem taşır. Kainat bir sergi salonu ve şuurlu varlıklar ise bu sergi salonuna davetli olarak gönderilen misafirlerdir. Bu serginin kokteyli de insanların damak zevkine hitab eden binbir çeşit yiyecek ve içeceklerdir. Bir serginin açılışına katılan, sergide sergilenen eserlerle ilgilenmeyen ve eserleri sergileyen sanatçıyı tebrik etmeyen, ancak kokteyldeki yiyecek ve içeceklere yönelen arsız birisi herhalde bu sergide hiç hoş karşılanmayacaktır.
Amaçsız sırf sanat olsun diye estetik objeler ve hiç bir anlam taşımayan soyut eserler üretmek hikmeti olmayan sanatın sonuçlarıdır. Sanat bizatihi sanatçının içindeki cemal ve kemali yani güzellik ve mükemmelliği dışavuran bir kavramdır. Bu yönüyle bile hikmet ve mana yüklüdür. Anlamsız ve tamamen soyut sanat modernizmin ve marksist estetiğin burjuva estetiğine ve klasik sanat anlayışlarına alternatif arama çabalarının sonucudur.
Ancak şu da unutulmamalıdır ki sanatın evrensel boyutundan ziyade milli kültürle ilgisi daha kuvvetlidir. Her milletin ve toplumun kendi değer yargılarından beslenen veya onlara karşı tepki olarak gelişen uyumlu veya marjinal bir boyutu vardır. Bizim kültürümüz ve değerlerimiz açısından anlamsız veya bizin estetik zevklerimizle uyumsuz olan bir sanat başka bir milletin kültürü için anlamlı veya estetik olabilir. Sanatın bu izafi-göreceli durumu milli-evrensel kavramını da daha iyi anlamamızı sağlar.
İlahi sanatın keşfedilmesini Almanların ünlü rönesans ressamı Albrecht Dürer şöyle özetler.
‘’Sanat kâinatın içindedir. Sanatkâr bunu keşfeden ve oradan çıkarıp gösterendir.’’
Tolstoy da sanatı şöyle tanımlar: ‘’Sanat, bir haz, bir avuntu ye da eğlence aracı değildir; sanat ulvi bir şeydir. Sanat insanların şuurunu ve aklını, duygu alanına aktaran bir insanlık yaşamı biçimidir.’’
Bediüzzamanın Muhakemat’ındaki ‘’Sanat-ı hayaliyyesiyle tabiata şakirdlik (öğrencilik) etmek gerektir. Ta ki tabiatın kavanini onun sanatına inikas edebilsin (yansıyabilsin)’’ sözü Rönesans sanatının en ünlü ismi Leonardo Da Vinci’nin ‘’sanatçı tabiatın öğrencisi gibi olmalıdır’’ sözüyle ne kadar da benziyor değil mi?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.