Sekizinci mukaddimeye kendimce yorum-8

(Muhakemat- Bediüzzaman Said Nursi)

Karn-ı evvel ve sanî ve salisteki gibi ve beşinci karna kadar filcümle olduğu gibi. Beşinci asırdan şimdiye kadar kuvvet hakkı mağlup eylemişti

Hicri birinci asır, ikinci asır ve üçüncü asırda olduğu gibi nihayet beşinci asra kadar yaşanan sıcak ortam ve İslami yaşantıya benzer bir yaşamın ahir vakitte de yaşanacağının müjdesi bu cümle ile verilmiş oluyor. Bu cümle önceki cümlenin devamı mahiyetinde bir cümle, yani onu tamamlıyor. Ahir vakitte insanlığın uygulayacağı sistem ilk asırdaki sisteme benzeyecektir. Ve bu sistem ile ilk beş asırda olduğu gibi insanlığa huzur ve saadet getirecektir.

“Beşinci asırdan şimdiye kadar” ifadesi ile tanımlanan asırları “mazi” sınıfına dâhil etmektedir. Yani, Miladi 11. asırdan sonra İslam dünyasında artık kuvvet galip olmuş. Hakkın yerini tutmuş. Hukukun üstünlüğü prensibi rafa kaldırılmıştır.

Osmanlı Padişahları zaman zaman adil olsalar da genel anlamda bu böyle olmuş. Adalet yerine kuvvet, kanun yerine güç ve dirayet hakim olmuş. Devletin selamet ve bekası için fertlerin hukuku zayi edilmiş. Bu ne zamana kadar böyle devam etmiş? 12 asrı devirinceye kadar, yani Meşrutiyetin ilanına kadar. Ve okullarda fen ilimlerinin okutulmaya başlanmasına kadar.

Hulasa: Meşrutiyetin ilanı ve fen ilimlerinin okullarda okutulması adeta “mazi” sürecini durdurup “istikbal” sürecini başlatmış oluyor. Bunun izahını önceki bölümlerde yapmıştı.

Saltanat-ı efkârın icrâ-yı hasenesindendir ki: Hakaik-i İslâmiyetin güneşi, evham ve hayalât bulutlarından kurtulmuş, her yeri tenvire başlamıştır. Hatta dinsizlik bataklığında taaffün eden adamlar dahi o ziyayla istifadeye başlamıştırlar.

Fikrin sultan olması, şahıs yerine aklın ve fikrin hükmetmeye başlaması ile vücuda gelen/gelecek güzellikler bu cümlede ifade edilmektedir. Efkâr, yani fikirler, yani akıl, yani bilim hükmedecek. İşte böyle bir hükümranlık Bediüzzamana göre çok önemlidir. Böyle bir dönemde İslam’ın getirdiği prensipler kabul görecektir. Veya göreceği varsayılmaktadır. İnsanlar vehmetmekten, zandan, tahminden uzak duracak. Hayallerin peşinde koşmayan akılcı ve bilimsel bir hüviyete kavuşmuş olacaklardır.

“Mazi” diye ifade edilen dönemde İslamiyet güneşi hissin galip gelmesiyle tahminlerle, zanlarla hayal dünyasına itilmiş ve hayal bulutları ile kaplanmıştı. İşte bu bulutlar fikrin icraya başlamasıyla eş zamanlı olarak dağılmaya başlayacaktır. İslam’ın yüce prensipleri akla dayandığı için insanlığı aydınlatmaya başlamış olacaktır. Hatta bu durum öyle bir seviyeye ulaşacak ki, onu sevmeyen, hatta inanmayan ve imansızlık bataklığında kokuşmuş insanlar bile istifade edecek ve onlar dahi bir dereceye kadar o nurdan faydalanarak aydınlanacaktır.

Nitekim geçen iki asra yakın uzun denecek süre bu iddiayı ispata kafidir. Bu gün bir çok aydın geçinen, inançtan yoksun insanların İslam güneşinin aydınlığında kendi karanlık yollarını aydınlatmaya çalıştıklarını ibretle görüyoruz.

Çağdaş geçinen ve dindar olmadığını göstermeye çalışan bir çok sanatçının ve yine bir çok bilim adamının özel hayatında dini bir takım ibadetleri yerine getirmeye çalıştıklarını görüyor ve duyuyoruz. Bu durum yukarıdaki iddiayı ispata kafidir.

Hem de meşveret-i efkârın mehasinindendir ki: Makasıd ve mesalik, bürhan-ı kàtı’ üzerine teessüs ve her kemale mümidd olan hakk-ı sabitle hakaikı rapteylemesidir. Bunun neticesi: Batıl, hak suretini giymekle efkârı aldatmaz.

“Meşveret-i efkar”: Fikri müşavere, fikir alışverişi, bir diğer ifade ile müdavele-i efkarın güzellikleri nelerdir? Diye bir sual edilse:

Bu suale burada mükemmel bir cevap var o da şudur:

“Makasıd”, maksatlar, gayeler bir diğer ifade ile hedeflenen yaşam biçimi ve bu yaşam biçimini düzenleyecek olan kurallar. Maksada giderken Meslek erbabı, yani cemaatler, sivil toplum kuruluşları veya tasavvuf ehli toyekün burhan ve delile tabi olacaklardır. Her hareket burhana dayandırılacak “mazi” den gelen hayallere sarılı mezhep ve tarikat anlayışı rafa kaldırılacaktır, yepyeni bir sayfa açılacak Ayet ve hadise dayalı yeni bir tarza bürünecektir.

Sanırım herkesin de arzu ettiği ve gerçekleşmesini istediği de budur. Meşveretin kamil manada işlemesi, hakkın üstün gelmesi batıl denen anlayışın revaç bulmamasıdır. Ve öyle de olacaktır. Hal ve şart, zemin buna müsait olacaktır. Fen ilimleri ile aklı nurlanmış insanlık, din ilimlerinden ve tasavvuftan aldığı nur ile kalbini de nurlandırmış olacağından böyle bir toplumu yanıltmak mümkün olmayacaktır.

Her tarafta akıl ve bilim hükmedecek, bürhana dayanmayan bilimsel geçerliliği ispatlanmamış hiçbir kanun uygulamaya konmayacaktır. Eskiden batılı hak suretinde gösterebilirlerdi ve insanlar buna inanabilirdi. Oysa bundan sonraki dönemde bu kabil girişimler akim kalacak ve insanlar o tarz yaklaşımlara prim vermeyecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.