Selahattin Akyıl Risale Haber’e konuştu: Üstadın Risale-i Nur vasiyeti

Selahattin Akyıl Risale Haber’e konuştu: Üstadın Risale-i Nur vasiyeti

Bediüzzaman’la defalarca görüşen Vanlı Selahattin Akyıl Risale Haber’e konuştu

Röportaj: Dursun Sivri-Nurettin Huyut / Risale Haber

Selahattin Akyıl kimdir? 

Van’ın eşrafından… 

Hayatını ve maddi tüm imkanlarını Risale-i Nur hizmetlerine sarf etmiş aktif bir Risale-i Nur gönüllüsüdür. 

Sadece Van’da değil Türkiye’nin muhtelif yerlerinde yapılan inşaatlara maddi destekte bulunmuştur. Mevlit geleneğini ilk defa Van’da o başlatmıştır. 

Risale-i Nur dershanesini ilk defa Van’da açanlardandır. Uzun yıllardan beridir İzmir’de ikamet etmektedir.

SESLİ OKU BEN DE DİNLEMEK İSTİYORUM

Van Bediüzzaman’ın memleketidir. O nedenle Üstada taalluk eden hatıralar mutlaka vardır. Burada Risale-i Nur hizmetleri nasıl başladı? Bu hizmetlerin başlamasında ve inkişafında sizinde büyük payınız var. Gönüllü olarak maddi manevi büyük destek verdiğinizi biliyoruz. Önce Risale-i Nurları nasıl, nerede tanıdınız, kim size tanıttı? 

Risale-i Nurları 1953’te tanıdım. Molla Hamid abi, bana Elhüccetüzzehra Risalesini vermişti. Daktiloda güzelce yazılmış bir eserdi. O günlerde askere gitmeye hazırlanıyordum. Kitabı biraz okudum baktım ağır ifadelerle yazılmış. Götürdüm nineme verdim dedim “bu sende kalsın askerden dönünce alır okurum.” 

Askerliğim Bolu’ya çıkmıştı. Bolu’da askerlik yapıyordum. Kısa bir zaman geçmişti ki, bayram geldi. Herkese bayram izni verdiler. Ben de bayram izni aldım Adapazarı’na gittim. Adapazarı’nda babamın ortağı vardı. Kamyonu vardı nakliyecilik yapıyordu. Aynı zamanda oteli de vardı. Oteline gittim orada kaldım. 

O günlerde kitap okumaya çok meraklı idim, çok kitap okuyordum. Kütüphaneye gittim birkaç kitap alıp okuyayım diye. Kitaplara bakarken baktım Üstadın yeğeni Abdurrahman ile çektiği resminin üzerinde olduğu bir kitap gördüm. Eşref Edip’in yazdığı Tarihçe-i Hayatı idi. O kitabı aldım otele getirdim, orada okumaya başlayınca otel sahibi “sesli oku ben de dinlemek istiyorum” dedi. Sesli okudum ve o da dinledi. Kitabı hemen okuyup bitirdim.  

Kitap otelciye çok tesir etmişti. Dedi, “bu kitabı nerden aldın? Bu kitabı bana ver, yenisini sen alırsın” dedi. Ben de “olur” dedim. Dışarı çıktım biraz dolaştım çarşıyı gezdim geri geldiğimde baktım ki, o otelci kitabı almış başka birine okuyor.  

Benim geldiğimi görünce bana döndü  dedi, “Sen bu kitaptan aldığında bir tane fazla al bu adama verelim, bunun kızı öğretmenmiş o da okusun.” Ben de, “öyleyse yerini size göstereyim belki siz daha fazla alırsınız, daha sonra almanız gerekir kolaylık olur” dedim. Götürdüm kendisine kitap satış yerini gösterdim. Üstad ile ilk tanışmamız böyle olmuştu. 

Orada bir müddet kaldım daha sonra iznim bitti kıtaya döndüm. Askerde depocuydum, yani levazım işlerine bakıyordum. Bütün malzeme depolarını bana teslim etmişlerdi. Bir ara depodan bir sivis marka tabanca çalmışlardı. Aradık taradık tabancayı bulamadık. Sonra başçavuş gitti bir yerden bir tane benzerini buldu getirdi, nerden getirdi bilmiyorum ama uydurdu yerine koydu. Ama parasını ben ödedim o zamanın parasıyla yüklü bir para 200 TL ödemiştim. Onun gibi bazı başka şeyler de kaybolmuştu. O nedenle fazla miktarda paraya ihtiyaç hasıl oldu. Ben de tabi o kadar para yoktu mecburen izin aldım Van’a gittim. O miktarda para alıp tekrar geri döndüm. 

ÜSTAD ŞAPKALI HİÇ KİMSEYİ KABUL ETMEZ

Bir müddet sonra beni Bursa’ya sıhhiye kursuna gönderdiler. Bir yıl da orada kaldım ama sonra öğrendim ki, yanlışlıkla göndermişler. Bu defa bizi Balıkesir Edremit’e gönderdiler. Orada da iki ay kaldım daha sonra tekrar beni Bolu’ya gönderdiler. Geldiğimde baktım ki, Bolu’da askerlik yaptığım alayın yerini değişmişler. Lüleburgaz’da Kemerburgaz’a kaldırmışlar. Teskeremi orada aldım. 

Teskereyi aldıktan sonra doğruca Isparta’ya gittim. Orada kalmaya niyetlenmiştim. Trende giderken yolda soruyorum “Üstadı tanıyor musunuz?” diye ama kime sorsam normal cevap vermiyor, çekiniyorlar. Demek o arada, Isparta’nın yakınlarında bir istasyondan Şaban (Vahşi lakablı) abi binmiş. O binince oradaki yolcular onu tanıyormuş. “İşte” dediler. “Üstad ile ilgili bir şey öğrenmek istiyorsan buna sor. Bu Üstadın yakınlarındandır.” Bunun üzerine yaklaştım tanıştım ve orada arkadaş olduk. O “ben seni üstada götürürüm” dedi. 

Trenden indik. Ulu camide namaz kıldık. Namazdan sonra baktım Şaban abi kayboldu. Ortalıkta yok bulamadım. Ben de gittim imama dedim. “Ben Üstadı ziyarete gelmişim, Onu nasıl ziyaret edebilirim.” İmam, “Saray oteline gidersin orada Nuri Benli var, o seni götürür” dedi.

Gittim Saray Palas Otelinin sahibi Nuri Benli’ye –çok mübarek bir insandı- Onunla görüştüm o beni Rüştü Efendinin dükkanına götürdü. Rüştü Çakın, “Bekle şimdi talebeleri gelir buraya, onlarla gidersin” dedi. Biraz sonra rahmetli Zübeyir abi geldi. Askerden yeni geldiğim için kafam da tıraşlı olduğundan şapka koymuştum başıma. Şapka ile ilgili annemden bir şeyler duymuştum ama dini hükmünü pek iyi bilmiyordum. Zübeyir abi bana, “Üstad şapkalı hiç kimseyi kabul etmez” dedi. Şapkayı çıkardım kafamdan, yırttım attım, gittik ama Üstad da orada değilmiş. Başka bir yere gitmiş meğer. Onun üzerine ben de Van’a geldim. Bu anlattığım olay 1955’te cereyan etmişti. 

Bir yıl sonra tekrar Isparta’ya gittim. Bu defa da oraya ulaştığımda baktım Üstad gene hazırlanmış bir yere gidiyor. Merdivenlerde karşılaştık, Üstad benimle ayaküstü konuşurken Van’daki bütün talebelerini sordu, teker teker. Çaycı Emin abiyi sordu. Dedi, “Duydum o İran’a gidecek, merak ediyorum, niye gidecek biliyor musun?” Ben o zaman tanımıyordum. Bana “söyle kendisine İran’a gitmesin” dedi. 

Van’a döndüğümde soruşturdum. Çaycı  Emin abiyi tanıyan yok. Cahit Ünsal’a sordum. “Burada ona Yemen bey derler, kimse onu Çaycı Emin olarak bilmez. Ben bulur getiririm sana” dedi. Hakikaten gitti buldu getirdi. 

Dükkanda konuştuk, tanıştık…  Dedim “Üstadın sana selamı var, İran’a gidecekmişsin gitmesin” diyor. “Merak ediyorum, üzülüyorum diyor” dedim. O da bunun üzerine gitmekten vazgeçti.  

ÜSTADIN BAYRAMINA GİTMEDEN KİMSENİN BAYRAMINI TEBRİK ETMEM

Erciş’te Ali Sinoğlu da bu hadiseden bahsetmişti. Onun ifadesine göre Şah davet etmiş -hile ile imha etmek için- hatta bir kardeşi varmış onu da çağırmışlar o gittiği için onu öldürmüşler. Çaycı Emin abi Üstadın ikazı üzerine gitmediği için kurtulmuş doğru mu? 

Evet doğrudur. 

Ondan sonra hizmet etmeye başladık. Mahallemizde ilk dershaneyi açtık. Eski cezaevi ile Cumhuriyet Ortaokulunun arasında bir yerdeydi. Biz dershane açınca emniyet telaşlandı. Daha Üstad hayatta idi. Hatta Molla Hamit abi gitti Üstada -bir nevi- şikayet etti. İstişare etmeden açmışız diye. Zaten gitmeden önce engellemişlerdi, “imkansız açamazsın” demişlerdi ve kapatmışlardı. Üstada söyleyince Üstad onlara “hala bugüne kadar açmamışsınız, ne duruyorsunuz neden açmamışsınız?” diye sitem etmiş. Üstad öyle deyince geldi bu defa kendisi açmamız için teşvik etmeye başladı.  

Ondan sonra her yıl Üstadı  görmeye gittim. Ekseriyetle Isparta’da görüşüyordum. Ama son görüşmem Emirdağ’da olmuştu.  

Bir defasında bayram arifesiydi. Dedim “Üstadın bayramına gitmeden kimsenin bayramını tebrik etmem.” Ben de öyle haller var bir anda karar veririm bir şeye mutlaka onu yaparım. Arife günü karar verdim ve bir anda atladım arabaya doğru Isparta’ya gittim. Saray Palas Oteli bizim için medrese gibi olmuştu, bizim yerimizdi. Doğru oraya gider kalırdık. Diğer kardeşler de geldiğinde oraya gelirlerdi. Nuri Benli’nin Oteli… 

Oradayken Kastamonu’dan, İnegöl’den, çeşitli yerlerden telefonlar geliyordu. Üstadı ziyaret etmek istiyorlardı ama Üstad kabul etmedi. Hepsine “gelmesinler hizmetlerine baksınlar, hizmete devam etsinler” diye cevap veriyordu. Biz izin almadan gittiğimiz için artık emr-i vaki olmuştu.  

Bayram namazına gitmek için Üstadın evinin önüne gittik, arabayı hazırlıyorlardı, ama araba çalışmıyordu, biz iteledik çalıştırdık. O arada baktım Üstad merdivenlerden iniyor. Rüştü abi bizi görüştürdü. Üstad geldi arabaya bindi bacaklarının üzerine yorgan attılar. Bize iki eliyle “Allahaısmarladık” dedi o şekilde gitti.  

“Biz de Hüsrev (Altınbaşak) abiyi ziyaret edelim” dediler. Gittik Hüsrev abi bahçe kapısını kilitlemiş, çalıyoruz açmıyor. Üstadın evine yakın bir evde kalıyordu. Bayram (Yüksel) abi dayanamadı bahçe duvarından içeri atladı gitti kapıyı açtı. İçeri girdik, gittik yanına, Bayram abiye kızdı “neden açtın” diye… “Yazı yazarken şaşırıyorum” dedi. Mu’cizeli Kur’an’ı yazıyordu.  

O günlerde seçimler yeni tamamlanmıştı. Hiç unutmuyorum. Burdur’da Hürriyet Partisi kazanmıştı. Isparta’da nerdeyse kazanacakmış. Ama Üstad sandığa gidip açıktan oy kullanınca orada kaybetmişler. Demokrat Parti kazanmış. Öyle ifade etmişlerdi.  

BEKİR BERK MAHKEMENİN HAKSIZ TUTUMUNA SERT ÇIKIŞTI

Üstad’ın 1957’de oy kullanmasından başka, daha önce oy kullanıp kullanmadığı hakkında bilginiz var mı? 

Yok. Sadece bir defa o da 1957’de kullanmış olduğunu biliyorum. 1954 seçimlerinde oy kullanmış olduğuna dair kimseden bir şey duymadım.

Üstad’ın vefatından sonra Van’da güzel hizmetlerin başladığını duyduk. Fevkalade güzel hizmetler olmuş bu konuda neler söylersiniz? 

Ondan önce son görüşmemi isterseniz anlatayım. 1960’ta İstanbul’a gitmiştim o zaman Şualar Risalesi yeni çıkmıştı. Birkaç tane almıştım. Hatta bir tanesini İzmir’de Nejdet Doğanata’ya verdiğimi hatırlıyorum. O günlerde İzmir’de mahkeme vardı. O nedenle oraya gitmiştik. O mahkemeyi iyi hatırlıyorum çok heyecanlı ve çok ateşli geçmişti. Çok kalabalık bir izleyici kitlesi vardı. 

Cumhuriyet Savcısı iddianamesinde “Tesettür Risalesi ile Gençlik Rehberi rejim aleyhtarlığı  yapıyor. Bunlar rejim aleyhinde çalışıyorlar, vukuat çıkabilir. O nedenle mahkemenin gizli yapılmasını talep ediyorum” demişti. Onun üzerine Rahmetli Bekir abi kalktı söz aldı, orada Nejdet Doğanata da vardı dedi, “gizlilik dikta rejimlerinin, falanjistlerin usulüdür, demokratik rejimlerde muhakemenin gizli yapılması kararı alınamaz. Biz efkarı umumiye önünde hesap vermek istiyoruz.” Ona rağmen mahkeme reisi celsenin gizli yapılmasına karar verdi. Bunun üzerine bizim avukatlar Bekir abi ile Nejdet Doğanata mahkemeyi boykot ettiler, çekildiler. “Biz bu durumda mahkemeye katılmıyoruz” dediler.  

Bu defa Mahkeme Reisi de çekildi. Gittiler başka bir hakim buldular getirdiler. Mahkeme devam etti o gün neticelenmedi. Mahkeme sonuçlanınca oradan ayrıldık, Bursa’ya geldik. Bursa’dan Van’a gelecektik. Garajda baktım biri “Eskişehir, Eskişehir” diye bağırıyor. Hemen o arabaya bindim Eskişehir’e geldim. Arabadan indiğimde baktım ki, bu defa da biri “Emirdağ, Emirdağ” diye bağırıyor. Sanki gayr-i ihtiyari ona binip Emirdağ’a gittim. Üstadın Emirdağ’da olduğunu da bilmiyordum. İhtimal olabilir düşüncesi ile öyle rast gelince kararımı değiştirip gitmiştim. Isparta da olabilirdi. Gittim baktım hakikaten Emirdağ’da imiş. Tevafuk etmişti. 

BÜTÜN MÜŞKÜLLERİNİZİ BUNDAN SONRA RİSALE-İ NURLA HALLEDİN

Yani bir nevi sevk-i İlahi adeta yönlendirilmişsiniz öyle mi? 

Evet, İzmir’den ayrıldığımda Van’a gitmek için yola çıkmıştım. O zaman direk arabalar olmadığından Bursa’ya gittim oradan Ankara’ya gidecekken baktım Eskişehir’e araba var. Dedim “oraya gideyim oradan Ankara’ya giderim.” Eskişehir’e gidince orada da Emirdağ arabasının hazır olması kararımı değiştirdi ve “bir ihtimal görebilirim” düşüncesi ile Emirdağ’a gittim.  

Emirdağ’da Osman Çalışkan abiyi buldum. O da beni doğru Üstadın yanına götürdü. Üstad üst katta oturuyordu. Merdivenleri çıktık, Üstadın yanına girdik. Orada dedi ki, “Bak kardeşim, Allah benim sesimi de kesti ta ki, Risale-i Nura perde olmayayım, bütün müşküllerinizi bundan sonra Risale-i Nurla halledin” dedi. 

Sesi çok az çıkıyordu Zübeyir abi söylediklerini tekrar ediyordu ama ben anlıyordum. “Ben” dedi “bir müddet sonra o tarafa geleceğim, istiyorum seni yanıma alayım, ama diyecekler kendi hemşerisini yanına aldı, sen şimdi git ben bir müddet sonra zaten geleceğim.” Bu görüşmem Şubat 1960’ta gerçekleşmişti. Zaten daha sonra dediği gibi geldi ama Van’a değil Urfa’ya geldi bir ay sonra orada vefat etti. Allah rahmet etsin. Amin…

CAMİLERDE VAAZLARINDA RİSALE-İ NUR OKUSUNLAR

O görüşmemizde “Şeyh Fehmi’nin çocukları var mı?” diye sormuştu. Tarihçe-i Hayat’ta ismi geçer. Üstad ondan ders almış. Belki elli sene önce ölmüş bir zat. Ben “torunları var” dedim. Bunun üzerine “ben şeyh Fehmi’yi yanıma almışım kendilerine söyle üzülmesinler, Camilerde vaazlarında Risale-i Nur okusunlar.” Ölmüş bir adam için Üstad “ben yanıma almışım” dedi. Biz ne demek istedi anlamadık tabi. Ölmüş insanı nasıl yanına almış. Ama “seni vekil etmişim git kendilerine söyle” dedi. 

Ben Van’a geldim dükkana gittim o esnada baktım müftü dükkanın önünden geçiyor. Müftü, onun torunlarından biriydi. Çağırdım dedim “Üstadın size selamı var”, “ben şeyh Fehmi’yi yanıma almışım, onun için üzülmesinler camilerde vaazlarda Risale-i Nur okusunlar” dedi. O da hiç itiraz etmedi “benim başım üstüne” dedi. Onun üzerine Erek Camisinde her sabah namazdan sonra Risale-i Nur’dan okudu. Altmış ihtilaline kadar her sabah okudu.  

O günlerde Mehmet Kayalar ilk defa fiili olarak para toplayıp dershane yapmaya başlamıştı. Dershane yapımını ilk defa başlatan Mehmet Kayalar’dır. Onun bu hareketine itirazlar olmuştu. Biz de haliyle itirazlar nedeniyle uzak duruyorduk. Bu meseleyi Üstad hayattayken soralım dedik. “Kayalar abi neden bu işte böyle ısrar ediyor” diye. Ben o görüşmemde Üstada bunu da sordum. Üstad, “ben bilmiyorum, ben bilmiyorum” dedi biraz durduktan sonra “bir şey demeyeceğim, bir şey demeyeceğim” dedi. Sonra da “eski hizmetlerinize devam edin” dedi. Bu kadar. Başka da bir şey demedi. Ben dışarı çıkarken Hüsnü Bayram abi “söyle para toplamasın” dedi bana. Ama ben bizzat Üstad’dan duymadığım için onun bu isteğini geldiğimde gidip Kayalar abiye söylemedim, karışmadım. Çünkü, Mehmet Kayalar abi hassas bir insandı. Sorardı “Üstad’dan sen kendin duydun mu? Nasıl söyledi” diye hesaba çekerdi. İhtilaf çıkmasın diye söylemedim.  

(Devam edecek)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.