Arap alimlerin Said Nursi ve Risale-i Nur hakkındaki tepkileri
"Ya bu Said Nursi kim arkadaş? Hasan el Benna'nın yanına getirdiniz. Bir de o mu büyük, bu mu büyük diyorsunuz.”
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğr. Gör. Dr. Sadık Tanrıkulu, “Nurcular neden sadece Risale-i Nur okuyor?” sorusuna verdiği cevabın ikinci bölümü:
Bizim Türkiye'de herhangi bir yazarımız yahut akademisyenimiz uluslararası oldu mu, yine aynı şekilde parmakla gösteriliyor, yere-göğe sığdırılamıyor. Bir ara saymaya kalktım, az çok tahminen Üstad Bediüzzaman’ın fikir ve düşünceleri ile ilgili yurt dışında; Avrupa, Arap ülkeleri, Endonezya, Malezya, Hindistan, Pakistan o bölgeler dahil, bütün dünyada yapılan sempozyum sayısı benim tahminim 40'a yakın. 40'a yakın Said Nursi düşüncesi ile ilgili sempozyum yapılmış. Aynı şey hani birkaç meşhur hocalar var ya Kemal Karpat işte Şerif Mardin gibi biraz dış dünyaya yayın yapan herhangi birisiyle ilgili olsa, Türkiye heykelini diker, yere göre sığdıramaz.
EZHER ÜNİVERSİTESİ'NİN SAİD NURSİ SEMPOZYUMLARI
Türkiye'de yapılan panel- sempozyumları söylemiyorum. Sadece Ezher Üniversitesi'nin 4 tane Said Nursi Sempozyumu var. Arap dünyasında sadece benim görebildiğim Said Nursi, Risale-i Nur ve nurculuk hareketi ile ilgili her yıl en az 5 kitap çıkıyor. Hakkında yapılan yüksek lisans ve doktora listesi çok uzun, benim tahminim 150 civarında.
Bir zamanlar bir profesör hocayla konuştuk. Ona bir rakam verdim, dedim ki “Said Nursi ve Nurculuk üzerine yapılmış olan, yazılmış olan makalelerin sayısı 2 bini geçmiştir.” “Ne 2000’i hocam, en az 3 bin” dedi.
HAPSE, SÜRGÜNE RAĞMEN BU KİTAPLAR NASIL YAYILDI VE OKUNDU?
Bakın dünya çapında, Türkiye çapında -açık söylüyorum, bilinçli kullanıyorum- bu kadar kitleleri büyülemiş bir kitap var. Hepiniz biliyorsunuz; kırmızı kitabı eline alan bir daha bırakamıyor değil mi? Doğru mu? Kırmızı kitabı eline alan, samimi aldıysa, samimi olarak okuduysa, iyi niyetle okuduysa mezara kadar bırakamıyor. Böyle bir özelliği var, büyülüyor. Şimdi bu kötü bir şey mi?
Tekrar söylüyorum, bu herhangi bir yazara ait olsa hepimiz meraklanırız, ne oluyor diye. Ama Said Nursi'ye iş gelince; “Abi, bunlar Kırmızı Kitap bellemiş meczuplar topluluğu(!) kafayı kırmızı kitapla bozmuşlar, başka bir şey bilmiyorlar(!)”
Ya, şunu soracaksınız; “kardeşim, hapse rağmen, sürgüne rağmen, işkenceye rağmen bu kitaplar nasıl yayıldı ve okundu?” Bak benim hocam hayatta, ne diyor biliyor musunuz; “biz araba araba sopa yedik” diyor. Arkadaşlar önce bir oturup, o 60'tan geriye doğru bir gideceğiz, istiklal mahkemelerinin çatır çatır adam astığı döneme bir gideceğiz, o hapishane dönemlerine bir gideceğiz. Nurculuk hapishanede doğdu. Risale-i Nur hapishanede doğdu. Nur hareketi hapishanede yayıldı. İşkence-hapis. 80 ihtilalini ben biliyorum. Babam 12 Eylül'de hapishaneye giren nurculara gece yarısı, birkaç kere yatak-yorgan taşıdı. Yani o günleri bilmiyor insanlar, bugün oturduğu yerden konuşuyor.
“ABİ BU KİTAPTA NE VAR YA, BU KİTAP NİYE ÇEKİYOR YA BU İNSANLARI”
Üstad Bediüzzaman 23 defa zehirlenmiş, 34 yıl hapis-sürgün. İslam tarihinde belki bir benzeri yok. Buna rağmen, yani yasaklı bir adamın kitapları ve yazdıkları peynir ekmek gibi satılıyor. İnsanlar eline aldı mı, bırakamıyor. Kardeşim, şunu diyeceksin; “Abi bu kitapta ne var ya, bu kitap niye çekiyor ya bu insanları” bunu sormanız gerekiyor. Bu kitap bu insanları niye çekiyor kardeşim? Dünyada en sevdiğiniz yazarın kitabını üç kere okursunuz ya, dördüncüyü okuyamazsınız. Ama Risale-i Nur talebeleri farkındasınız, biliyorsunuz adam 60 yıl hiç bırakmıyor. Mest olarak okuyor.
CEZAYİRLİ PROF. SÜLEYMAN AŞRATİ: NURSİ'NİN AĞINA DÜŞEN KURTULAMAZ
Cezayirli Süleyman Aşrati isminde bir profesör var. Hikâyesi çok uzun, ben konumun dışına çıkmamak için kısa geçiyorum. Süleyman Aşrati o zaman için, kaç yıl önce okudum, 35 kitap yazmış bir adam. Radyo televizyonlarda program yapan, Arap dünyasında tanınan, çaplı bir adam, üst düzey bir profesör. Bir dergide “Nursi İle Nasıl Tanıştım” başlıklı bir yazı yazdı. Nasıl tanıştığını uzun uzun anlatıyor. En son bir cümle kuruyor “Nursi'nin ağına düşen kurtulamaz” diyor. “Nursi birine ağını atarsa, oradan çıkması çok zordur” diyor.
Seyyid Kutup için üslup itibariyle Arap dünyasında yazan herkes der ki; “kalemuhu’s sahir” derler. “Büyüleyici bir kalemi var”, “Büyüleyici bir dili vardır” derler. Buna dikkat çekiyorum. Bütün yasaklara, hapislere rağmen, bu insanlar Risale-i Nur'a akın akın; kadın, erkek, yaşlı, genç, akademisyen, tahsilli, köylü herkes, her kesim bu kitaba koşuyorsa ve bu kitap peynir ekmek gibi okunuyorsa, bunu soracağız. Şunu demeyeceğiz; “abi bunlar kafayı yemiş, bunlar sıyırmış. Sanki Bediüzzaman’dan başka âlim yok mu?” Böyle değil be kardeşim. Oturup okuyacaksınız, “ya bu adamları oraya çeken nedir?” Bunu soracaksınız.
ARAPLARIN SAİD NURSİ VE RİSALELERE BAKIŞI NASIL?
Ama üzücü olan şu; İslam'a karşı gelen, karşı olan kesimlerin Said Nursi ve Risale-i Nur ön yargılarını anlıyoruz. Peki, Müslüman camia niye böyle? Konuşuyor; “Hocam, ben Mektubat’a biraz bakmıştım. Ara sıra okuyorum” filan falan.
Ben uzun yıllar Arap ülkelerinde kaldım, Türkiye'ye döndüm. Bir profesör bana sordu; “Sadık, Arapların Said Nursi ve risalelere bakışı nasıl?” dedi. Ben bu konuyla ilgili çok geniş çalışmalar yapmıştım uzun uzun. Hatta bir kitap da çıkarmıştım; 12-13 tane Arap âlim ve akademisyenin Said Nursi ile ilgili görüşlerini topladım. Kitabın adı; “Kalu anin Nursi.” Hayrat Vakfı bastı. Konuyu hocaya anlattım. Iraklı tefsir profesörü Muhsin Abdülhamid'in bir makalesini özetledim.
Hocaya dedim ki, şunu söylüyor, şunu söylüyor, şunu söylüyor. Said Nursi yöntem itibarıyla modern çağda benzersiz bir adamdır diyor. O konuşmayı 1999 yılında yapmış. Diyor ki “diğer isimlerini saydığım ve saymadığı zatların hepsi bu çağda kalacak, Said Nursi 21. yüzyıla geçecek” diyor. Ama uzun uzun gerekçelerini anlatıyor.
Bunların hepsini anlatıyorum profesöre. “Ama hocam, niye böyle demiş” diyor. Niye? Çünkü hocanın kafa dolu, kafa ön yargılarla dolu. Dinlediğini anlamak bile istemiyor. Dedim; “anlattım ya sana, şu sebeplerle diyor adam, uzun uzun açıklıyor gerekçeleri.”
Muhsin Abdülhamid'in “Said Nursi'nin Tecdidinin Genel Hususiyetleri” adlı bir eseri var. Aynı zatın “En Nursi Mütekellimu Asru’l Hadis” (Said Nursi Modern Çağın Kelam Âlimi) adlı bir kitabı da var. Üstad Said Nursi’nin kelam, tasavvuf, siyaset, filan görüşlerini inceliyor, ama tecdit boyutunu çok anlatıyor. Muhsin Abdülhamid en son tüm yazdıklarını, sempozyumlara sunduğu takdim yazılarını filan 384 sayfa büyük boy, Ciltli “El İmamun Nursi Mütekellimu Asrı Hadis” adlı kitabında topladı.
Muhsin Abdülhamid'in bir makalesi var, sempozyumda sunmuş. Bu makalesinde Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza üçlüsü ve Hasan El Benna, Cezayirli Abdülhamid bin Badis -orada müceddit kabul edilir- Muhammed İkbal… Birkaç isim daha belki. Hani son asırda İslam dünyasında ıslahatçı olarak meşhur olan isimlerle Bediüzzaman'ı kıyaslıyor.
Kahire kitap fuarındaydık. Bunu afişe çıkarttım “Mütekellimu Asrı Hadis” yazdım. Tanta üniversitesinden tefsir profesörü Muhammed Ata hoca geldi, şöyle bir baktı. Sonra biz ona Sözler’in Arapçasını verdik. Risale-i Nur'un ana fikriyatın temelidir Sözler. Okudu, gitti geldi. Daha sonra bir makale yazdı ve sempozyuma katıldı. Sempozyumda itiraf etti, kaç bin kişinin huzurunda dedi ki; “ben Kahire kitap fuarına geldim. Şöyle bir baktım; “Mütekellimu Asrı Hadis” Nursi Modern Çağın Kelam Âlimi. İçimde kelam ilmine karşı böyle bazı ön yargılar vardı. (Arapların bir kısmı kelamı sevmez. Yani klasik geleneksel ulema çizgisinde kelam ilmini onlar felsefe görür. Kelama bir ön yargıları var.) Sonra oturdum, okudum, büyülendim” dedi.
“SAİD NURSİ İMANI, SOKAĞA VE HAYATIN İÇİNE SOKTU”
Aman Ya Rabbi adamın konuşması sempozyumda üç kere alkışlarla kesildi. Dedi ki; “Said Nursi imanı, Kur'an-ı Kerim'de arz edilen, Peygamber Efendimizin arz ettiği imanı sokağa ve hayatın içine soktu” dedi. Bu örneği niye verdim? Baştan bilmiyor olabiliriz, baştan önyargılı olabiliriz, baştan kafalarımız karıştırılabilir. Ama kardeşim oturacaksın, okuyacaksın birer birer. Ha ondan sonra konuşacaksın, tamamını iyi niyetle, insafla istifade etmek niyetiyle tamamını baştan sona bütüncül olarak okuyacaksın.
BİR KISIM TÜRK ARKADAŞLAR YÜZÜNDEN BEŞ YIL RİSALE-İ NUR'DAN UZAK KALDIM
Bir kitap var ismi de “Raculun ve Kitab.” “Bir Adam Ve Bir Kitap” diye çevrilebilir. Roman boy 77 sayfa. Bunu da birkaç kere okudum, çok meclislerde anlatırım. Iraklı Abidin Reşid isminde bir yazar. Üstad Bediüzzaman'la ilgili benim duyduğum “üç kitabı var” dediler. Burada adam kitabın başında bir şey söylüyor; “Aziz okuyucu ben Said Nursi'nin kitaplarını ilk defa okumaya başladığımda, bir kısım Türk arkadaşlar kafamı karıştırdı, zihnimi bulandırdı. Onların yüzünden beş yıl Risale-i Nur'dan uzak kaldım. Ama ondan sonra oturdum, Said Nursi'yi Arapçasından, Kürtçesinden ve Türkçesinden okudum. Yirmi yıldır okuyorum. Türkiye'ye gittim. Bütün Risale-i Nur mekânlarında gezdim dolaştım (Barla, Isparta vs gibi yerleri kastediyor.) Ondan sonra bu kitabın bende bıraktığı intibaları yazdım. Bunu okurken sakın “ya bu adam abartmış, hani uçmuş, böyle düşünmeyin. Ben okudum, hissiyatımı buraya yazıyorum” diyor. Ama Kitap nasıl bir şey biliyor musunuz? Bu kitap baştan sona Risale-i Nur'a bir kaside-i methiye gibi bir kitap. Yere göğe sığdıramıyor.
Kitabın kapağına bir paragraf koymuş. Diyor ki; “yarım asrı geçen bir zamandır binlerce yazarın binlerce kitabını okudum. Risale-i Nur'dan daha akla hitap eden, ondan daha çok gönlü etkileyen, ruhu harekete geçiren kitap görmedim. Ben sana tam bir özgüvenle şunu söylüyorum; Said Nursi'nin kitapları kitaplar şehrinin gökdelenleri” diyor.
BU BEDİÜZZAMAN DA BUNLARDAN BİRİ HERHALDE
Bir örnek daha söyleyeyim. Faslı Cafer Sülemi adında bir profesör. “Ben” diyor, “Paris Sorbon Üniversitesinde doktora öğrencisiyken elime kocaman bir kitap geldi. Baktım; Sözler (Arapçası El Kelimat) müellif Bediüzzaman Said Nursi. Bediüzzaman ismini görünce içimden dedim ki “bizim şark toplumları çocuklarına isim verirken abartılı isimler verir; Alaaddin (dinin yücesi) Şemseddin (dinin güneşi) Nureddin (dinin nuru) gibi böyle büyük isimler verirler. Bu Bediüzzaman da bunlardan biri herhalde” dedim. Sonra oturdum Sözler, Lem’alar, Mektubat, Şualar, Asay-ı Musa, Tılsımlar hepsini okudum. -İstanbul'da sempozyumda söylüyor- şimdi diyor, ben burada huzurlarınızda ilan ederim ki o gerçekten Bediüzzamanmış diyor.
YA BU SAİD NURSİ KİM ARKADAŞ?
Avustralya'da Üniversitede Arap bir profesör diyor ki; “Melbourne Üniversitesinde bir gün konferans verdim. Yanıma bir genç geldi. “Hocam, Bediüzzaman'ı tanıyor musun diye sordu. Ben Hasan el Benna’yı anlatmıştım. “Tanımıyorum” dedim. Dedi ki “hocam, bu anlattığınız konularda Bedüzzaman Said Nursi’nin de çok güzel, etkileyici görüşleri var.” “Allah Allah” dedim, geçtim.
Aradan zaman geçti, gene aynı üniversitede bir gün bir konferans verdim. Bu sefer yanıma Müslüman olmuş bir İtalyan genç geldi. Bana dedi ki; “Hocam hangisi daha büyüktür; İmam Hasan el Benna mı, Said Nursi mi? dedi. Ben de içimden dedim ki; “ya bu Said Nursi kim arkadaş? Hasan el Benna'nın yanına getirdiniz. Bir de o mu büyük, bu mu büyük diyorsunuz.”
(Çünkü Arap ülkeleri Hasan el Benna’yı bilir. İmam Hasan el Benna şehittir. Allah rahmet eylesin, büyük bir imamdır. Saygı duyarız, takdir ederiz. Arap dünyasının uyanış öncülerinden belki birkaçından biri odur.)
Aradan zaman geçti: Yine Melbourne üniversitesinde konferans verdim. Bu sefer konferanstan sonra yanıma orta yaş üstü, kır saçlı bir adam geldi. O da bana kendini tanıttı, kitap hediye etti. Arapça kitaplar, Risale-i Nur’un Arapçalarını hediye etmiş. Çıkarmış bir de kartını vermiş. “Baktım” diyor; “Risale-i Nur Araştırma Enstitüsü.” İçimden; “ya bir de bu adamın adına bir de enstitü mü varmış” dedim. Oturdum; Sözler, Lem’alar, Mektubat… Hepsini okudum, büyük bir utanç duydum. Yani büyük bir mahcubiyet hissettim. Ondan sonra oturdum, elinize verdiğim bu kitabı yazdım” diyor.
Dış dünyada şu an mesela Malezya'da 7 tane üniversitede şu an rektörlükle birlikte Risale-i Nur’u mütalaa eden ciddi hoca grupları var, okuma, çalışma grupları var.
Dış dünyanın bakışı bambaşka. Yere göğe sığdıramıyor. Vehbe Zuhayli, Said Ramazan el Buti, Ebul Hasan Ali Nedvi, Yusuf Karadavi (kısa bir paragraf yazmış ama çok takdir edici) vs. Dış dünya yere göğe sığdıramıyor
Ben şunu söylemeye çalışıyorum; şimdi bu kadar insan okuyor. Dış dünya böyle bakıyor. Ona bulaşan tabiri caizse bir daha ayrılamıyor. Kitabı eline alan mezara kadar bırakamıyor. O zaman bizim “ya abi, bu adamlar bu kitaba bu kadar takıldığına göre, bu kitapta ne var? Bu kitap niye çekiyor? Niye asılıyor ya bir adam, 100 kere Risale Nur hatim ediyor. Zorlayarak olur mu? Yüz binlerce insan; 3 kişi- 5 kişi değil, 300 kişi değil. Hani dersin ki “300 meczup oturmuş” dersin, öyle değil.
SAİD NURSİ'NİN CÜMLELERİNİ ÖYLE OKUYUP GEÇEMİYORUM
Akademisyenler, hocalar, âlimler vesaireler. Mısır'da Muhammed Selim el Avva var. Şu an 35 civarında kitap yazmış, Mısır’ın önde gelen mütefekkirlerinden. Hukuk profesörü ve Ortadoğu'da, Arap dünyasında çok büyük davalara giren, üst düzey bir hukukçudur. Kendisinin İslam hukukunda, fıkıhta kitapları var, fıkhın tecdidi ile alakalı eserleri olan çok büyük bir adam. Sık sık Cezire kanalında görüyorum. Şahsen iyi tanışıyorduk, bürosuna gidiyorduk, sağ olsun. Bana dedi ki; “bak Sadık, ben 25 kitap yazdım. Said Nursi'nin cümlelerini öyle okuyup geçemiyorum. Her cümlesini iki kere okuyorum Çok sıkı bir metin bu, sıkı bir eser. Bu, böyle okunuyor” dedi.
Bakın Arap ülkelerinin şansı bu işte. Araplar önüne alıyor kitabı. Hiçbir ön yargısı yok. “Türkiye'den bir âlim çıkmış” diyor. Hatta ondan yana bakıyor birçoğu. Niye? Siz 1938'e kadar yapılan kanunlara bir bakın, inkılaplara bir bakın; hilafetin yıkılması, yazının değiştirilmesi, ezan şu bu... Yani İslam'a karşı yapılan büyük bir seküler projeye karşı dikilmiş, buna karşı duran, mücadele eden bir mücahit âlim diye, ondan yana bakıyor. Sen hiçbir şey yok, tersinden mevzuya dalıyorsun. Araplar önyargıları olmadığı için, sâfi, temiz bir zihinle, temiz bir gözlükle, anlayarak ve kabul ederek, iyi niyetle oturuyor, bu adam ne söylemiş, bunu okuyor.
Bunları niçin anlattım? Aslında iki sebeple anlattım;
1- Bilmediğimiz bir âlem hakkında yorum yapıyoruz. Olmaz.
2-Bilmediğimiz bir âlem hakkında ön yargılarla, yalan yanlış, mış-miş, falan-filan, “bir Nurcu arkadaşım vardı, bana şöyle dedi. Ben ona böyle dedim…” Hep böyle yapılıyor yorumlar. Değerli dostlarım yorum böyle yapılmaz. Siz hiç İmam Gazali ile ilgili herhangi bir kitapta “bir gün İmam Gazali'nin bir öğrencisiyle şunu tartıştık, İmam Gazali kötüdür” diye bir ifadeye rastladınız mı? Ya böyle bir cümle olur mu Allah'ınız aşkına? Ya kitap ortada. Kitabı bilmeden olumsuz ifadeler kullanmak olmaz. Ha günaha da gireriz, onu söyleyeyim. Bir İslam âliminin gıybetini yapmak sıradan bir adamın gıybeti gibi olur mu? Hele ağır laflar konuşanlar vesaireler, yarın huzuru ilahide ne halde olur?
Devam edecek
Bilim, ilim diyenler konu Said Nursi ve Risale-i Nur olunca dedikoduya başvuruyor
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.