Ahmet AY
Sen ne mehir ödedin ki?
Kenan Demirtaş ağabeyden ilk Nur derslerimizi alırken öğrendiğimiz bir şey vardı. O da şuydu: “Risale-i Nur’da Üstad Hazretleri bir cümlede iki farklı kelime kullandığında (bunlar yanyana dahi olsa) anlam noktasında kesinlikle bir nüans barındırırlar.”
Kenan ağabey o günlerde bunu “istidad” ve “kabiliyet” kelimeleri üzerinden örneklemelerle anlatmıştı. Üstad’ın pekçok yerde bu iki kelimeyi yanyana ve yakın anlamlarda kullandığını, ancak kesinlikle ikisinin “tamamen” aynı anlama gelmediğini söylemişti. Ve tarif etmişti: “İstidad, Cenab-ı Hakkın insanın ruhuna koyduğu özelliklerdir. Eğer insan, bunların üzerinde durur, inkişaf ettirirse, buna kabiliyet denir.”
Bu dersin üzerinden çok zaman geçti. Fakat ayrıntıları hâlâ aklımdadır. Geçenlerde de buna benzer bir yorumu Mustafa İslamoğlu Hoca’nın Hilal TV’deki tefsir derslerinde de işittim. Orada da İslamoğlu Hoca Arapçanın dil özelliklerinden bahsederken şöyle söylüyordu: “Fakirin kanaatidir, ama sanıyorum Arapçayı bilenler de bana hak verirler. Arapçada iki kelimenin anlamı birbirine ne kadar yakın olursa olsun, mutlaka içlerinde bir nüans vardır. Bu nüansın vurgusundan dolayıdır ki, o kelime daha farklı bir şekilde telaffuz edilmiştir, farklı bir kökten üretilmiştir.”
Aklımda kaldığı şekliyle naklettiğim bu cümleleri de İslamoğlu Hoca’dan duyduktan sonra Kenan Demirtaş ağabeyin eskiden kulağıma küpe olan öğretisiyle birleştirerek Risale-i Nur’a bakışımı yenilemeye çalışıyorum bugünlerde... Hatta bir yerde ders yapmakla vazifeli olduğumda veyahut belli bir alanı müdakkik bir şekilde okumaya niyet ettiğimde elime farklı farklı sözlükler alıyorum artık. Farklı farklı kaynaklardan kelime anlamlarına bakıyorum.
Risale-i Nur’un bir tefsir olduğunu ve bu tefsirin Kur’an’ın birçok sanatını nümuneler şeklinde kendi içinde de barındırdığını biliyorum. Bu nedenle onu okurken de kelimeleri birbirine yaklaştırarak anlam kaymalarına ve kaybolmalarına neden olmamak gerektiğini; aksine, kelimeler arasındaki nüansları yakalamaya çalışarak metni daha zengin bir şekilde okumanın lüzumlu olduğunu görüyorum. Bu da elbette en önce iyi bir sözlük bilgisi gerektiriyor.
Şimdi pek çoğunuzun; “Aman, başımıza bir de bunu çıkarma. Risale-i Nur’da geçen her kelimenin anlamını biliyor muyuz ki, bir de işin bu ayrıntılarına girelim?” dediğinizi duyar gibiyim. Belki siz de haklısınız. İlim biraz emek istiyor. Ama tüm zamanların en değerli tefsirlerinden birisi, belki de birincisi olduğunu düşündüğümüz Risale-i Nur’un, biz hiç gayret göstermeden, çaba sarfetmeden açılmasını beklemek, birazcık hazırcılık değil mi?
Hem demiyor mu o tefsir sahibi Muhakemat isimli eserinde; “Nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir” diye. “Bana açılmıyorlar. Ben anlamıyorum. Neden böyle oluyor?” diye sürekli yakınıyorsak gün gelip bize sormazlar mı; “Sen ne mehir ödedin?” diye... Ben de fakirane mehrimi arttırmaya çalışıyorum. Yazdıklarımın dahi amacı budur. Fazlası değil.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.