
İkram ARSLAN
Sen ne muammasın öyle!
Şu an beni dinlediğinden eminim. Senin hakkında bir çift kelam edeceğim, iyi dinle.
Sen çok zalimsin!
Şu dünyada, canavarları bile geride bırakacak caniliklerin altında hep senin imzan var. Başkasına hakk-ı hayat tanımayan, kendini hep olduğundan daha büyük gören ve gösteren, kendini beğenmişin tekisin.Kendinden başkasına yaşam hakkı tanımayarak büyük zulümler ettin.
Hem çok cahilsin!
Öyle ki, dağların ve göklerin, hatta dağ ve gök ehlinin almaya cesaret edemediği bir şeyi kabul edecek kadar, bu kabulle nasıl bir sorumluluğun altına gireceğini bilemeyecek kadar cahil.
Evet, sana bazı özellikler verilmiş... Ama unuttuğun birkaç nokta var ki,önce onları sana hatırlatmalıyım:
Öncelikle, “benim” dediğin şey, aslında sana Allah tarafından emanet edilmiştir. Şayet sana sorsalar itiraz edersin, “Bunu bana verirken kimse sormadı” dersin. Ama bugün birisi o emanete el uzatsa, kıyameti koparırsın. Demek ki kabul etmişsin. Hatta çok da iyi benimsemişsin.
Hem ayrıca, hep “ben, ben” diye övünüyorsun ama aslıda “sen” diye bir şey de yok. Hadi sana var desek bile, en fazla bir gölgeden ibaret olabilirsin. Ama insanlara fayda verip onları ferahlandıracağına, onların önüne geçip gölge ediyorsun, görüş menzillerini kapatıyorsun. Böylelikle o var gibi görünen sen, faydalı olacağın yerde zarar veriyorsun.
Sen bir muammasın. Daha kendini tam olarak bilmiyorsun! Kendini bilmediğin için hata ediyorsun ve kendini bir şey sanıyorsun. Oysa kendini bilen Rabbini bilir ve felaha erer. Eğer bunu yapabilirsen, o zaman hayra hizmet edebilirsin. Eğer gerçekten kendini bilebilirsen, kâinatın hazine kapılarını açacak bir anahtar kadar kıymetli olursun. O zaman tıpkı toprak gibi, senin de üstünde Allah’ın isimlerinin rengârenk yansımaları görülmeye başlar.
İşte, asıl mesele burada yatar. Sen cahillik edip kendini bilmeyince ve haddini aşıp zulmedince insanın başına bela oluyorsun. İnsanlığın yarınını karanlıklara boyuyorsun.
Ama kim olduğunu öğrenince ve dünyaya gönderiliş amacını fark edince birden kıymet kazanıyorsun. İnsanı da kıymetlendiriyorsun.
Çünkü senin mahiyetin bilinince insanın mahiyeti parlar. Çünkü böylelikle insan, âlemdeki Allah’ın isimlerini senin dürbününle yakalar. Çünkü böylece insan, daha bir şevkle vazifesini yapar.
Evet, şayet sen bilinebilirsen, o zaman ben bilinebilirim. Ben bilinirsem, Rabbimi bilebilirim.
Sen ene’sin. Yani, ben. Ben’de saklı olan sırlı bir âlem.
Bahtiyardır elbet seni anlayabilen; ene’sine binip âlemleri temaşa eyleyebilen.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Cok guzel bir yazi olmus. Ikram agabeyin gonlune saglik. Ene ve mahiyeti ancak bu kadar oz ve edebi bir dille anlatilabilirdi...
Yanıtla (0) (0)İkram kardeşimizi tebrik ediyorum. Ene ve Zerre Risalesinin mukaddemesini kısa fakat düzgün ifadelerle çok güzel bir şekilde özetlemiş...
Yanıtla (0) (0)İslam canibinden gelen ve o yorumla eğitilen ülkelere bakınca.İnsanların ekserisi kendini bilme deyince.Tarikat vari bir anlayışla ve eğitim metoduyla nefis tezkiyesi ve düşman bellediği nefsine karşı giriştiği cihad-ı manevisinde.enesini zaptetme ve Onu Varlığa hizmet ettirme olarak yorumluyorlar. Ancak ene öldürülürse.bu sefer Tabiatın keşfinde.Doğadaki sırlarla olan savaşa girmek Mümkün değil.Burada NURCULARIN tartıştığı iki GÖRÜŞ var.Eneye değil.kendimize değil.Rabbi Rahimimize güvenelim.çünkü ene Tanrıcık rolünü oynuyor.küfre giriyor.Onun yok edip fenaya gönderelim.Kainat kapılarını Rab rumuzuyla açalım.Kunuzu Esmayı öyle anlayalım diyorlar.Bu seferde Müslümanın kafasına Eşya Onundur.Kimin mülkünü kimden kurtaracaksın.yada hırsızlayıp çalacaksın. Onun tasarrufundaki Eşyayı öğrenmeye kalkmak..Ona güvenmediğinin işareti değilmi. Suri İktidarcığını bırak. Kaptana güven. Gemisine itimad et. Okyanusvari dalgalar arasında emnü emanla kalp Vari seyrü seyahat et.Yani otur yerine deniyor
Yanıtla (0) (0)Zaten bu felsefenin etkisiyle Eğitilmiş İslam ülkelerindeki halklar.tabiatın keşfinde isteksiz oluşları.Ortada.Hiç bir buluş ve İcada imza atmadıkları da ortada. Bu işler ise kimlere kaldığı ve ilgilendiğide ortada. İmanı yarı inkişaf etmiş.habire arayış içinde olanların yaptığıda ortada.Onlar sadece kendini öne çıkarıyorlar ve tabiri deyişle Enenin sırtına binmişler Don kişot gibi.Kendilerine düşman olan Tabiata savaş açmışlar. Fırtınaya karşı çıkıyorlar. Atomdan elektron kopararak Onunla alay ediyorlar. Sınır tanımıyorlar. o kadarki.Dışarda olan her şey bizim için keşfetme sahamızdır diyorlar.Hatta Afganistan bile oradaki halklar bile.içindeki halk nasıl kafaya sahipmiş.ne yerler ve içermiş, nereye koşarlarmış, yatarmış.Gülümsemeyle seyrederler.Söyledikleri sadece şu. Afganistan bizim için testler yaptığımız sosyal bir LABARATUAR dır!!Müslümanlar ise eneleri yok olduğu için içlerinde enerji kalmamışki.Ona güvensinler ve bilinmeyene karşı çarpışmak için Seyrü seyahata çıksınlar.
Yanıtla (0) (0)