Şeriat-ı İlâhiye ikidir

Şeriat-ı İlâhiye ikidir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Şeriat-ı İlâhiye ikidir:

Biri: Sıfat-ı kelâmdan gelen bir şeriattır ki, beşerin ef’âl-i ihtiyariyesini tanzim eder.

İkincisi: Sıfat-ı iradeden gelen ve “evâmir-i tekviniye” tesmiye edilen şeriat-ı fıtriyedir ki, bütün kâinatta câri olan kavânin-i âdâtullahın muhassalasından ibarettir. Evvelki şeriat nasıl kavânîn-i akliyeden ibârettir; tabiat denilen ikinci şeriat dahi, mecmu-u kavânin-i itibariyeden ibarettir. Sıfat-ı kudretin hassası olan tesir ve icada mâlik değillerdir.

Sabıkan, sırr-ı tevhid beyanında demiştik: Herşey herşeyle bağlıdır. Birşey herşeysiz yapılmaz. Birşeyi halk eden, herşeyi halk etmiştir. Öyleyse, birşeyi yapan Vâhid, Ehad, Ferd, Samed olmak zarurîdir.

Şu ehl-i dalâletin gösterdikleri esbab-ı tabiiye, hem müteaddit, hem birbirinden haberi yok, hem kör, iki elinde iki kör olan tesadüf-ü a’mâ ve ittifakıyet-i avrânın eline vermiştir.

قُلِ اللهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فِى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ  (Mesnevi-i Nuriye, Nokta)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
beşer : insan
beyan : açıklama, anlatım
câmi : içine alan
câri olan : geçerli olan
ef’âl-i ihtiyariye : iradeyle yapılan davranışlar, fiiller
Ehad : her bir varlık üzerinde birliğinin izleri görünen ve bütün kemâl sıfatların sahibi olan bir Allah
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar
esbab-ı tabiiye : doğal sebepler
eşya-yı muntazama : düzenli eşya, düzenli şeyler
evâmir-i tekviniye : Allah’ın kâinata koyduğu kanunlar, emirler
evvel : önce
fâil : işi yapan, fiilin sahibi
Ferd : vâhid ve ehad olan; birliğiyle kâinatın tamamına ve kâinatta bulunan her bir varlığa bizzat hükmeden ve Kendisinin hiçbir dengi ve benzeri bulunmayan Allah
gayr-ı mâkul : akla uymayan
gayr-ı mülâyim : uygunsuz, abes
halk etmek : yaratmak
hassa : özellik
icad : var etme, meydana getirme
illet-i ıztırarî : çaresizlik sonucu olarak iddia edilen sebep
ittifakıyet-i avrâ : tek gözü kör olan ittifak, beraberlik; arkasında hükmeden İlâhî kudret görülmediği için sadece maddî güce sahip olduğu sanılan birlik ve beraberlik
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kavânin : kanunlar
kavânin-i âdâtullah : Âdetullah kanunları; kâinatta işleyen İlâhî yasalar, yaratılış kanunları
kavânîn-i akliye : aklî kanunlar
mâkes-i şuur : şuur ve düşüncenin yansıdığı yer, şuur aynası
mâlik : sahip
mecmu-u kavânin-i itibariye : varsayıma dayalı kanunlar bütünü
muhassala : sonuç, toplam
müteaddit : bir çok, çeşitli
sabıkan : bundan önce
Samed : Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşey Kendisine muhtaç olan Allah
Sâni-i Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan ve herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sıfat-ı irade : Cenab-ı Hakkın irade sıfatı, niteliği
sıfat-ı kelâm : konuşma sıfatı
sıfat-ı kudret : kudret sıfatı, neteliği
sırr-ı tevhid : birlik espirisi; herşeyin bir olan Allah’a ait olmasının sırrı, Ona ait kılma sırrı
şeriat : İlâhî kanun, anayasa
şeriat-ı fıtriye : Allah’ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların bağlı olduğu anayasa, kanunlar mecmuası
şeriat-ı İlâhiye : Allah’ın koymuş olduğu anayasa, kanunlar mecmuası
tabiat : doğa; Allah’ın kâinata koyduğu ve kâinatın düzenini devam ettirmeye sebep olan kanunlar mecmuası
tanzim : düzenleme
tegafül : gaflet etme, bilmez görünme, anlamazlıktan gelme
tesadüf-ü a’mâ : kör raslantı
tesmiye edilen : adlandırılan
Vâhid : Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, işlerinde ve hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi olmayan ve herşeyi birliğiyle kuşatan Allah
zarurî : zorunlu