Seslerimiz niçin birbirine benzemiyor?
Herkes aynı sese sahip olsaydı insanları ancak seslerinden ayırt edebilen görme özürlülerin halini düşünebilir misiniz?
Prof. Dr. Akın İşcan-Zafer Dergisi
Her insanın sesinin diğer insanlarınkinden farklı olmasının değerini hiç düşündünüz mü? Tüm insanların sesi birbirinin aynı olsaydı telefonla konuştuğunuz kişinin gerçekten arkadaşınız olduğundan nasıl emin olabilirdiniz?
Herkesin sesi birbirine benzeseydi, aile meclisinde konuşanın kim olduğunu ağızlara bakarak anlamak ne kadar sıkıcı olurdu.
Herkes aynı sese sahip olsaydı insanları ancak seslerinden ayırt edebilen görme özürlülerin halini düşünebilir misiniz?
Tüm insanların sesinin birbirinin aynı olduğu bir dünyanın yaşanır bir hali kalır mıydı?
İnsan sesi tıpkı simalar ya da parmak izleri gibi kişiye özeldir ve herbir insanın sesi başkasınınkinden farklıdır.
Simaları birbirine benzeyen kardeşlerin dahi sesleri birbirinden oldukça farklıdır. Kadınlarla erkeklerin ve çocuklarla büyüklerin sesleri başka başkadır.
Hatta simaları tıpa tıp aynı olan tek yumurta ikizlerini seslerinden ayırt etmek mümkündür. İnsan sesi, gözümüz, burnumuz, kaşımız ya da ten rengimiz gibi kişiye özeldir ve simamızla bütünleşmiştir.
***
Aynı türden müzik aletleri birbirinden ayırt edilemeyen sesler üretir. Örneğin tüm bağlama aletlerinin sesleri veya tüm kemanların çıkardıkları ses birbirinden ayırt edilemez. Tüm insanlar aynı yöntemle ses ürettiğine göre nasıl oluyor da her insanın sesi başkalarınkinden farklı oluyor? Bu soruyu cevaplandırmak için öncelikle insanın sesinin hangi sistemle üretildiğine bakmak gerekir:
İNSAN SESİ NASIL OLUŞUR?
Ses, titreşen cisimlerin ürettiği hava dalgalarının kulağımızla algılanmasıdır.
Rüzgârlı bir havada odanızın penceresini azıcık araladığınızda “vuv” sesini duyarsınız. Bu ses, pencere aralığında sıkışan ve aniden serbest kalan hava moleküllerinin dalgalanması ile oluşur. Islık sesi de aynı mekanizma ile oluşur. Dudaklarımızı kullanarak daha farklı sesler de oluşturabiliriz. Sözgelimi, ağzımız kapalı iken hızla nefes verdiğimizde dudaklarımızın titreşimiyle motor sesi duyarız. Dudaklarımız birleşik iken ağzımızı açarak dış ortama aniden hava bırakırsak “p” sesi duyulur. Gırtlağımızı ve yumuşak damağımızı eşzamanlı olarak birbirine yaklaştırıp nefes verdiğimizde “ga” sesi çıkar.
Konuşmamızı sağlayan ses dalgaları gırtlağımızdaki ses tellerinin titreşimlerinden doğar. Konuşmak istediğimizde beynin ön lobunda Broca Alanı’nda özel yeteneklere sahip bir grup sinir hücresi aktif hale geçerek sinyal üretmeye başlar. Sinyaller sinir lifleri içinde ses telleri, diğer konuşma organları ve beyin sapındaki solunum merkezine iletir. Bir yandan soluk verme başlar diğer yandan iki ses teli birbirine yaklaşarak hava yolunu kapatır böylece soluk verme durur.
Ses tellerinin altında kalan soluk borusunda hızla biriken hava alttan yaptığı basınçla ses tellerini aralayarak duraksamış olan soluk vermeyi yeniden başlatır. Konuşma devam ettiği müddetçe beyin ses sinyalleri göndermeye devam eder. Bu nedenle soluk verme mütemadiyen kesintiye uğrar.
SES TELLERİMİZ NASIL OLUYOR DA BİRBİRİNE KOLAYCA YAKLAŞARAK SOLUK VERMEYİ DURAKSATABİLİYOR?
Bernoulli Denklemi’ne göre bir tüp içinde akan havanın çevreye yaptığı basınç düşer böylece soluk verme sırasında ses telleri kolayca birbirine yaklaşır ve hava akımını duraksatır. Ses tellerinin saniyede 100-1000 kere açılma kapanma şeklindeki titreşimi yüksek frekanslı ses dalgaları üretir.
Ham ses dalgaları gırtlak boşluğu, yutak boşluğu, sinüsler, burun boşluğu ve ağız boşluğundan geçerken rezonans yani yankılanmaya uğrar. Rezonans ses kalitesini artıran çok önemli bir faktördür. Nezle veya sinüzit gibi bazı hastalıklarda rezonans azalır ve ses kalitesi düşer.
Beynimiz, dil, gırtlak, yutak, yumuşak damak, sert damak, yanak, dişler, çene ve dudaklarımızı muhteşem komutası sayesinde ham ses dalgalarını konuşma seslerine dönüştürürüz. Bu koordinasyon işlevine artikülasyon adı verilir.
***
Almanya Aachen Teknik Üniversitesi’nden Antoine Serrurier ve Christiane Neuschaefer-Rube isimli araştırmacıların 41 farklı kişinin ses tellerinden başlayarak dudağa kadar olan tüm anatomik yapıların boyutlarını manyetik rezonans yöntemi kullanarak ölçtükleri araştırmanın (Morphological and acoustic modeling of the vocal tract. The Journal of The Acoustical Society of America) sonuçlarına göre birbirinin aynı gibi görünen anatomik yapıların hacim, uzunluk ve şekillerinin insandan insana değiştiği görülmüştür. Sesler arasındaki farklılıkların anatomik farklılıların neticesi olduğu sonucuna varan araştırmacılar kanaatlerini: “Bizim görüşümüze göre konuşmanın temelini oluşturan anatomi daha ileri analiz edilip anlaşılmayı hak ediyor.” şeklinde özetlemişlerdir.
Vücudumuzdaki herbir anatomik yapının tüm özellikleri genlerimizde yazılıdır. Her birimizi farklı sesle donatan genlerin kişiye özel tasarımının ‘kendiliğinden’ ya da ‘tesadüfen’ oluştuğunu iddia etmek veya şuursuz varlıklardan oluşan ‘tabiat’ yapmıştır demek apaçık bir hezeyandır.
Bir gitarı “ahşap ve metal tellerin tesadüfen bir araya gelmesiyle ya da kendi kendine oluşmuştur” yahut “tabiat yapmıştır” demekten çok daha öte akıl dışı bir iddiadır.
İnsan sesi, sonsuz ilim, nihayetsiz kudret sahibi, tasarlayan, şekil veren mucizekâr ustasını ispat eden parlak bir mucizedir. Kur’an-ı Kerim: “Rahmân. Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti.” ayetleri ile bu hakikati ders vermektedir. (Rahman Suresi, 1-4)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.