Şeytan onlara uzun ömür, ardı arkası kesilmez dünyalık emeller vaad eder
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nisâ Suresi 116-121. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
116 . Şübhesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz; bunun dışındaki (günah)ları ise, (kendi lütfundan) dilediği kimse için affeder. Artık kim Allah’a şirk koşarsa, o takdirde doğrusu (haktan) uzak bir dalâlet ile sapmış olur.(1)
117 . (O müşrikler) O’nu (Allah’ı) bırakıp sâdece (Lât ve Uzzâ gibi) birtakım dişi (isimli put)lara tapıyorlar ve ancak inadcı (isyankâr) bir şeytana tapıyorlar.
118 . Allah ona (o şeytana) lâ‘net etti. Bunun üzerine (o) şöyle dedi: “And olsun ki senin kullarından mutlakā belli bir pay edineceğim.”
119 . “Ve onları mutlakā dalâlete düşüreceğim, hem onları şübhesiz boş temennîlere sevk edeceğim, hem onlara kesinlikle emredeceğim de gerçekten hayvanların kulaklarını yaracaklar(2) ve (yine) onlara mutlakā emredeceğim de Allah’ın yarattığını şübhesiz değiştirecekler” (dedi).(3) Artık kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, o takdirde muhakkak ki apaçık bir zararla hüsrâna uğramış olur.
120 . (Şeytan) onlara (uzun ömür, ardı arkası kesilmez dünyalık emeller) va‘d eder ve kendilerini boş temennîlere sevk eder. Hâlbuki şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey va‘d etmez.
121 . İşte onlar yok mu, varacakları yer Cehennemdir, ondan kaçacak bir yer de bulamazlar.
1- “Mâdem bir rubûbiyet-i mutlaka vardır (bütün herşey O’nun tedbir ve idâresi altındadır), elbette şirki ve iştirâki (ortaklığı) kabûl etmez. Çünki o rubûbiyetin kendi cemâlini izhâr (göstermek) ve kemâlâtını i‘lân (duyurmak) ve kıymetli san‘atlarını teşhîr etmek (sergilemek) ve gizli hünerlerini göstermek gibi en mühim maksad ve gāyeleri cüz’iyâtta ve zîhayatlarda (canlılarda) temerküz ve ictimâ‘ ettiğinden (toplandığından), en cüz’î bir şeye ve en küçük bir zîhayâta kendi başıyla müdâhale eden bir şirk, o gāyeleri bozar ve o maksadları harâb eder. Ve zîşuûrun yüzlerini o gāyelerden ve o gāyeleri irâde edenden (isteyenden) çevirip esbâba (sebeblere) saldığından ve bu vaziyet rubûbiyetin mâhiyetine (hakîkatine) bütün bütün muhâlif (zıt) ve adâvet (düşmanlık) olduğundan, elbette böyle bir rubûbiyet-i mutlaka, hiçbir cihetle şirke müsâade etmez.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 138-139)
2- Bâtıl bir inançla, câhiliye devrinde Arablar, bir dişi deve, beş def‘a doğurur da beşincisi erkek olursa, onun kulağını delerek işâretlerler ve ondan istifâde etmeyi haram sayarlardı. (Nesefî, c. 1, 366)
3- Hasan-ı Basrî (ra): “Allah’ın yarattığını değiştirme”nin iki şekilde olduğunu beyân etmiştir. Birincisi: “Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzeredoğar. Sonra onu ana-babası ya yahudi veya hristiyan veya mecûsî yapar” hadîsine göre, onun dînini değiştirmektir. Diğeri ise: “Allah, dövme yapan, yaptıran, yüzden kıl alan, seyrek dişli ve güzel görünebilmek maksadıyla dişlerinin arasını yontan bahtsızlara, Allah’ın bahşettiği yaratılış şeklini değiştiren kadınlara lâ‘net etmiştir” hadîsine göre dış görünüşü değiştirmektir. (İbn-i Kesîr, c. 1, 438)