Kadir AYTAR
Seyyar huzurevi
Belediye otobüsü duraktan yolcuları almış ve harekete geçmişti. Yolculardan birisi şoförü uyardı: “Gelen var.” Elinde baston yaşlı bir adam yetişmeye çalışıyordu. Otobüs durdu. Yaşlının binmesini bekledik. Bu sırada 45-50 yaşlarında kara kuru bir adam birden bire öfkelendi:
-Durma kardeşim! Her durakta ne diye duruyorsun? Saatler oldu daha varamadık. Zaten otobüsü seyyar huzurevine çevirdin, diye şoföre çıkıştı. Otobüsteki herkes bu çıkışa şaşırdı ve “Bu densiz adam da kimmiş” diye merakla başlarını o adama doğru çevirdi. Bu arada şoförün sesi yükseldi:
-Kardeşim bu belediye otobüsü. Tabi ki her durakta duracak! dedi.
İhtiyarlığa merdiven dayamış bu kendini bilmez adamı şoförün verdiği cevap susturmaya yetmişti. Belediye otobüslerinde sık sık rastlanan bir ağız dalaşı olmadı çok şükür.
Yaşlı insanlarına saygı ve hürmet etmeyen, azıcık olsun onlar için sabır göstermeyen, şefkat ve merhametle onları kucaklamayan toplumlar, ne derece medeni sayılabilir?
Zaman durmadan akıp gidiyor. Hepimiz yaşlanıyoruz. Bu yaşlanma öyle zannettiğimiz gibi 45-50’sinden sonra başlayan bir şey de değil aslında. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren yaşlanmıyor muyuz?
Yaşlılık kimilerine göre belki hastalık, belki acziyet, belki de çok korkunç bir şey ama zamanı ve yaşlanmayı böyle tepki vererek durdurmaya kalkışmak da güzel ahlaka sığmayan bir şeydir.
Yeri gelince çoğu şeyleri basite indirgeyerek “doğa olayı” deyip geçiştirverenlerin, ihtiyarlık konusunda aynı rahatlığı gösteremedikleri bir gerçektir. Bu kaçınılmaz sona dur diyememenin acziyetini ve korkularını, her geçen gün daha çok hissedip acı çekmektedirler. Ruhlarını ferahlatacak, psikolojilerini düzeltecek ve geleceklerini aydınlatacak reçete ve müjdeden mahrum olmaları acılarını daha da artırmaktadır.
Bediüzzaman gençliği, uykuya benzetiyor ve bu gaflet uykusundan kendisinin ihtiyarlık sabahında uyandığını söylüyor. Her gün ömür binamızın taşları bir bir yere düşerken ve bedenimiz viraneye dönerken farkında olmayışımız ya da olsak bile aldırış etmememiz bu gençlik uykusunun yaşlılıktan daha ağır bir hastalık olduğunu göstermiyor mu?
Bediüzzaman, kendisinden şifa duası talep eden hasta bir gence, sağlıklı ve gaflette olan gençlere göre dinine ve ibadetlerine daha dikkatli olduğu için dua etmeyeceğini söylüyor. Görüldüğü üzere hastalığın da ihtiyarlık gibi gaflet uykusundan uyarıcı bir özelliği var ve ihtiyarlıkta hastalıklar insanı gölge gibi takip eder, hiç yalnız bırakmaz.
İhtiyarlık zamanında bir takım hastalıklar insanın, başına vura vura gaflet uykusundan uyanmasını sağlıyor, ümit ve emel gibi dünya ile olan kuvvetli bağlarını kesip atıyor, istirahate olan ihtiyacını hissettiriyor ve başka bir yere ait olduğunu, istese de burada kalamayacağını anlatıyor.
İhtiyarlık, insana acziyetini, etten kemikten her an dağılmaya mahkum bir vücuda sahip oluşunu, dolayısıyla bütün aciz mahluklara merhamet eden Rahmanürrahime iltica etmesi gerektiğini hatırlatıyor. Her şey O’nun tasarrufu altında. İltica eden de isyan eden de O’na dönecektir. Merhametiyle kuşattığı ve daha fazla özen gösterdiği aciz ve ihtiyar mahluklarına kötü muamele edenleri de cezasız bırakmayacaktır.
İhtiyar bir amcaya tepki gösteren bu adam yaşarsa, dünyada da cezasız kalamayacak, aynı tepkilerle muhakkak karşılaşacaktır. Keşke sonradan pişman olacağı bu sözleri sarf etmeseydi. Keşke gelecekteki halini o yaşlı adamın şahsında görüp düşünebilseydi.
Yaşlılar bizim baş tacımız, bereket kaynağımız, bize geleceğimizi teslim eden şanlı mazimiz. Onlara bakmak, ellerinden tutup otobüse bindirmek, karşıdan karşıya geçirmek, eşyalarını taşımak, her türlü yardımı yapmak bizim görevimiz. Bırakalım otobüsü, bütün yeryüzü “huzurevimiz” olsun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.