Cezmi HUYUT
Sıddıklar
Saffı evvel dediğimiz ilk Nur talebeleri… Isparta ve havalisi kahramanları… Kastamonu ve kazaları, Denizli, Afyon, Emirdağ vesaireler ve varis ağabeyler derken Üstadı ve bu ilkleri görüp Nur’a pervane ve aşık olan canı ve cananını Nur’a feda eden Nur Talebeleri.
Hz. Üstadın mektuplarında muhatap alıp yazdığı hemen tüm lahikalarında sarf ettiği en önemli cümlelerinden birisi. “Biismihi Sübhanehu”dur. “Aziz sıddık kardeşlerim” ile de devam eder. “Aziz, sıddık ve sadık kardeşlerim.”
Bediüzzaman hazretleri, ekseriyetle ve ısrarla neden bu cümleleri kullanmış?
Bugün bu tabirin sırrını ve hakikatini ve yerinde kullanıldığını, talebelerine, onların hayatlarına baktıkça, saffı evvel dediğimiz talebelerinin hatıralarını dinledikçe bir nebze olsun anlıyoruz.
En son Abdullah Yeğin abinin hatırası ki, bu ağabey bu güne kadar hatıralarını pek anlatmak istememiştir. “Üstad’la ilgili hatıralarınızı anlatır mısınız?” diye sorulduğu zaman, her seferinde “hatıralar Risale-i Nur’dur diye” geçiştirmiştir. Ama en son Risale Haber’de röportajının yayınlandığını görünce “artık kıramamıştır, yazar ağabeylerin suallerine vermiş cevabı ve anlatmış o güzel hayatını” diye geçirdik içimizden…
Rahmetli Muzaffer abi de pek hatıralarını anlatmazdı. İzmir’de kendisini en son ziyaretimizde, şöyle bir soru sormuştum. “Abi bavula Risale-i Nurları doldurup, şehir şehir, kasaba kasaba dolaştırmayı ve neşriyat yapmayı size Üstad mı tavsiye etti? Yoksa böyle bir hizmeti kendiniz mi düşünüp başlattınız?”
Baktım birden hayatını anlatmaya başladı. Hazır bulunan Ömer Hocamız da eskiden beri bu tür çalışmaları yaptığından bunu fırsat bilerek hemen hatıraları kaydetmişti. Çok iyi de oldu, Zira bu, Muzaffer ağabeyin ilk ve son anlatması oldu. Nitekim birkaç ay sonra Rahmet-i Rahmana kavuşmuştu.
Demek intakı bilhak nevinden olmuştu… Yoksa Muzaffer abi hatıralarıyla ahirete gidecekti. Abdullah Yeğin abinin hatıraları da ilk defa yayınlandı. Cenab-ı Hak kendisine uzun ömürler ihsan etsin.
Ama ne hatıralar. Çok ezberleri bozacak kabilinden. Birçok aklı evvel ve modernist fikirlilerin aklını başına getirecek cinsten.
Risale-i Nur, iyi, güzel… Tam da “şu da lazım bu da lazım, şöyle mi yapsak? böyle mi yapsak? Nurlar daha iyi nasıl anlaşılır? Ne vesile olur?” vesaire… diye biz telaşlanırken. Anlattıklarına bakınca adeta lisan-ı haliyle, gidişatıyla ve hizmet tarzıyla, zımni bir şekilde, bu güne kadar muvaffakiyetle gelmiş ve hüsnü kabul görmüş hizmetleriyle, Risale-i Nur’un tarzını onu tamim etmek isteyenlere ciddi ikaz kabilinden cevaplar görüyoruz.
Arife işaret yeter diyorum… Yalnız şu kadar demek isterim ki. Aziz Üstadımızın hemen tüm lahikalarında ifade ettiği o hitap tarzı ile canından aziz tuttuğu talebelerinde gördüğü ve görmek istediği en önemli vasfın Sıddıkiyet ve Sadikiyyet ve ciddiyet olduğunu pekiştirmek istemiş diye anlıyoruz.
Yine, bu ifade tarzından Üstadın: Kur’an’a hizmet, dershane-i nuriyeleri açmak, Risale-i Nur’ları devamlı okumak, okutmak, nurların okunuş, elde ediliş ve yayılışını devam ettirmek meselelerinde, ağabeylerdeki tarzı doğru bulup buna kanaat edip kabullenmek ve o şekilde yaşamak ve onda da sebat edip devam etmek hususunu sağlamak istediği anlıyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.