Sirâc
Peygamber Efendimiz (sav) için kaleme alınan naat
Zafer Şık'ın şiiri:
Sirâc
her yer zifiri, her nefeste sükût
dolunay yok, bütün güneşleri uykuda bu evrenin
bir divâne sebeple
içini boşaltıyor karanlıklar üstümüze
bir ecinnî, bir şeytân
bir vâveylâ kapladı önce yeryüzü mescidini
çöl suskunluğu doğuruyor şehirler
çiçeklerin elleri mahcûb, utangaç
bir veyl batıyor içimize mezar taşı yalnızlığında
her şey leyl oluyor Sirâc’ım senden başka
ırmaklar dağların ağıtı oldu
Nil mübârekliğinde tûfanlarıyla kâinât
aşk nöbetleri geçiriyor yokluğunda
saatler hep ‘asır vakti’
ziyândayız bu yüzden hepimiz
biz öyle unutkan, öyle firârî
biz kırık ayaklarımızla maraton yarışında
oysa akrepler bile uyanmayı öğretir insana
en mahrem nisan hıçkırığı yansıyor cihâna
ve Sirâc’ım sen yansıyorsun sağanak sağanak
vahiy beyazı ışığın düşüyor geceye
bir zemzem, bir hurma ve Hira
ve başlıyor fecr
seninle dolu gözleri Hatice’nin
sıcacık Varaka tesellisi örtüyor üstüne
âyet âyet bir örümcek, âyet âyet kutsal pusu
bilmem hangi göz görür bir kalbin görmediğini!
ayrılık durağında bekleyen gedâ biziz Sirâc’ım
ve beyâz ve ma’sûm ve elvin günahlarıyla çağın
unutuldu elest bezmindeki ezberlerimiz bir bir
üstü başı hüzün kokan kentlerde yaşıyoruz
seninle beslenmeliydik her nefeste
neresindeyim ki sensizlik mühletinin
hep bomboş kalmış kumbaram
sana gelsem ellerim harâb
ellerim ki kalbimin edviye bekleyen yüzü
her eczâmızda bin cerîha
oysa kâtil biziz, maktûl biz!
gül devrinin en gaybî muştularıyla biz
kenarından tutunurduk ince bir aşka
başlardı tüm zamanların kanatlı acıları kanamaya
bir nehâr neşidesi düşerdi Sirâc’ım
bir nefes yangın, bir nihâî sevdâ
sensizliğe yakılan ağıtlarla dolardı gözyaşı şişelerimiz
uykusuz kalan dünyanın serzenişinde ruhumuz
gerisi siyâh, gerisi baştanbaşa mâsivâ
heybemde duâ ve itiraf
tebessümün hâlâ bir aşkın tarifi gibi Sirâc’ım
berrak ve zülâl
Sirâc’ım, en çok da senin ayrılığının dâr-ı imtihânında yenik düştük
gel gör ki
bulutlar bize küstü, yeryüzü dargın bize
nedendir iklimler bile değişti sensizliğin mâteminde
kışlar kış değil artık, ne de baharlar bahar
dünya intihar provasında; kırgın, elemli
depremler ki yokluğunu haykırırcasına üstümüzde
hâlbuki başucumuzda tevbeler tevbesi duâlar
ve her secdede bin huzur inerdi Sidre’den
Sirâc’ım beyaza çevirirdi bir bakışın siyahı
ki aşk yangını bir ölümsüz yarayla parçalanırdı ay
en önce kalplere değerdi nazarın
nazarın ki bir taşın “ente rasûlullah” demesiydi
esrârlı müjdeler dökülürdü bir râhibin gözlerinden
ağır gelirdi özlemin Ebu Kubeys’in nemli nefesine
Ebâbîl nağmesinde gazap şarkıları
ve sağanak sağanak taştan yağmurlar
nerde kaldı bütün insanlığı emziren duâlar
bir eyvah, bin keşke düşerdi Necaşi’nin diline
Ukkaşe’nin sırtında kamçı
bir mübârek sebeptir cennetin mührü ile buluşan dudaklara
Sirâc’ım
ortasındayız her şeyi yakan ateşlerin
bu iflâh olmaz kabarık yara
bu uyanmayan hezeyân istilâsı
bu ne yana baksam hazan!
nedir bu kalbimin kırmızı hıçkırığı
gül suretindeki bu eflatun yangınlar da nedir
kaç renge büründü âsuman
nedir bu gökkuşağı, bu yedi renk
mevsimlerin mihengi sökülüyorken
dirileri öldüren bu merâsim de nedir
ey Sirâc, verilmeliydin bütün çocuklara bal ve süt diye sen
zamanı geçmiş aşk çarmığında nîrâna oturmuşuz
tel tel yanmış damarları kalbimizin
yenilgileri hep zafer sanmışız
gözyaşı çukurlarında boğulduk Sirâc’ım
önümüz Hendek
ve biz hangi safta bekliyoruz bir ömür
her gece yastıklara döktüğümüz -
hep aynı zemherinin kalıntıları
en keşke dediğim zaman-ı mâzî;
Uhud’un dişlerini kalbime geçirir
her ezân sesinde suâle çekmesin mi yüreğim kendini
ıslanmasın mı beyaz kâğıt
seni özlemesin mi Sirâc’ım bu hayâsız şâir
her yer zifiri, her nefeste sükût
bir maraz sarmışken bütün evreni
seni anmasın mı, yanmasın mı bu şâir
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.