Sistemin bekçileri Said Nursi ve talebelerinden ne istedi?
Öztürk, Şanlıurfa'da düzenlenen Anadolu Ağabeyi Abdülkadir Badıllı paneli izlenimlerini aktardı
Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Akit yazarı Hüseyin Öztürk, Şanlıurfa'da düzenlenen Anadolu Ağabeyi Abdülkadir Badıllı paneli izlenimlerini aktardı.
Öztürk'ün yazısı şöyle:
Abdülkadir Badıllı Urfa
Bilirsiniz, dünyada iki tip insan vardır.
Bir mazlumlar bir de zalimler.
Mezhep, meşrep ve siyasi tarafgirlik sebebiyle zalimlerden yana olmak, “iyi niyetli” hiç kimseyi haklı çıkarmaz, aksine zalimlerden sayar.
Diyarbakır’daki toplantıda; devletin ve milletin bütünlüğüne hizmet eden insanların bu ülkede 70 yıldır suçlu sayıldığını söylemiştim.
Bu düşüncelerle Urfa’da yapılacak olan Bediüzzaman Hz.lerinin talebelerinden Abdulkadir Badıllı ağabeyin programına giderken aklıma şu soru takılmıştı.
-“Yıllarca eza ve cefa gören Bediüzzaman Hz.leri ve talebelerinin suçu neydi?”
Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri ve Risale-i Nur’u “idrak ederek” okuyan kişiler bu ülkede kime nasıl bir zulmetmişlerdir ki, sistemin bekçileri ve medya, onlara her türlü eza ve cefayı reva görmüştür.
Oysa Nur talebeleri, bırakın ellerine silah almayı, bıçağın büyüğünü bile almamışlardır. Çünkü onların iman ettiği Allah ve kitapları Kur’an-ı Kerim, karıncaya bile zulmedilmeyeceğini öğretmiştir.
Bir daha söyleyelim.
Terörün ana maddesi dinsizliktir. Bu dinsizliği meydana getiren ve destekleyenler ise aklı gözüne inmiş kin ve öfke tohumlu kişilerdir.
¥
Şimdi size resmi ideolojinin yıllarca suçlu saydığı Bediüzzaman Hz.lerinin talebelerinden, Urfalı Abdülkadir Badıllı ağabeyi anma münasebetiyle onları anlatan programdan pasajlar aktarmak istiyorum.
Risale Akademi; düzenlediği “Anadolu Ağabeyleri” panelleriyle, yakın tarihin sakladığı, görmezden geldiği, dışladığı münevver ve mütefekkir ve mahviyet sahibi şahsiyetleri gün ışığına çıkarmaktadır.
Bir dönemin yok saydığı bu irfan havzaları, bulundukları şehri ve beldeyi nurlandırmışlardır.
Kendileri adına bir iddiaları olmamıştır. Ama davaları adına bir duaları ve iddiaları ile davetleri hep olmuştur.
Vakur ve mütevazı bir hayat içinde görüntüden uzak, sadece marifet ehline kapıları açılan bir nurani dersin halkası içinde hep öğrenci kalmışlardır.
Anadolu ağabeyleri, bir devrin anatomisidir. Hukuksuzluğun icra edildiği ve kahramanların; sabırla, huzurla, huşuyla ve müspet hareketle insan hakkına ve hukukuna sahip çıkıp provokasyonlara fırsat vermediği bir sabrın ve cefanın doruklarıdır.
Anadolu ağabeyleri; hayatın iman cephesinde kazanılan zaferin abideleşmiş, hukusuzluğa, baskıya ve Anadolu insanının mayasına/inancına reva görülen hallerin kabul görmediği ve ret edildiği bir dönemin Nur kahramanlarıdır.
Anadolu ağabeyleri; sükuneti, teslimiyeti, fedakarlığı ve mahviyeti temsil eder. Dünyalıkları yoktur, dünyaları da yoktur. Olan dünya ise ahiret içindir.
Toplumun imanını ve cehdini inşa etmeye çalışmışlardır. Bin yıllık mirasın vazgeçilmezliğini ispatlamışlardır.
Bunu yaparken, tefekkür ve şefkatle çevreyi/etrafı ve muhataplarını kuşatmışlardır. Acz ve fakr içinde, tevekkül ve tevazu ile hayatı karşılamışlardır.
Meşakkatlere rıza ile bakmışlardır, kaderin derin sırlarına peşinen teslim olup, müstebit ruhlara asla teslim olmadıkları gibi onlara itibar etmemeyi de risaleden aldıkları müspet hareketle karşılamışlardır.