Sözde asker bu ülke için en yakın ve ciddi tehlike
Askerler ve siyaset üzerine yazılarıyla tanıdığımız Mümtaz’er Türköne
Yakup Öztürk'ün röportajı:
• ’Sözde askerler’ tam olarak kimdir? Diğer askerlerden hangi taraflarıyla ayrılırlar?
‘Sözde’ kelimesi, askerlerin siyasî dağarcığımıza kazandırdığı bir niteleme. İyi/kötü, dost/düşman gibi sınırlı bir tanım dağarcığına sahip olan bir dünya, biraz genişleyince ‘sahte’ anlamında ‘sözde’ kelimesini kullanıyor. Aşağılayıcı ve dışlayıcı bir niteleme. Ben de tam olarak bu anlamda kullandım. ‘Sözde askerler’ asker üniforması giyen, ama askerlik dışında her işle uğraşan, özellikle siyasete boğazına kadar batmış askerler. ‘Sözde asker’ bu ülke için en yakın ve ciddi tehlike. Sahip olduğumuz her şeyi, bu sözde askerlerin hevesi uğruna kaybedebiliriz. Nitekim kaybettik. Balkan savaşları önümüzde duruyor. Darbe yapabilmek için ekonomiyi çökertmeyi, Kürt-Türk çatışması yaratmayı, laikliğin tehlikede olduğuna herkesi inandırmak için provokasyonlar ve katliamlar planlamayı normal addeden bu kafadan daha büyük bir tehlike yok.
• Basının askere karşı hitabında eskiye nazaran ciddi bir farklılık var.
Çünkü asker hizaya geldi. Asker kaynaklı ‘hizaya gelmek’ tabirini gerçek anlamıyla düşünün. Disiplinsiz bir askeri birliği hizaya sokamazsınız. Hizaya getirmek için ceza vermeniz gerekir. Birlik içinde birine diğerlerine emsal teşkil edecek şekilde ceza verdiğinizde diğerleri hizaya gelir. Ergenekon davası ve tutuklanan yüksek rütbeli askerler, askeri hizaya getirdi. Değişen durumu, özgürlüklerin artmasına değil, askerin hizaya girmesine bağlamak lâzım.
Basın da askeri vesayetin ortağı
• Türkiye demokratikleşiyor diyebilir miyiz?
Doğru, Türkiye demokratikleşiyor. Peki bu nasıl oluyor? Basit. Asker siyasetten elini ayağını çekiyor. Siyaset üzerindeki asker gölgesi kalktıkça Türkiye demokratikleşiyor.
• Basının rolü neydi?
Basın, askerî vesayetin en önemli ortağı idi. Şimdi bu ortaklığın anlamı kalmadı. Asker borazanı köşe yazarları ve gazeteler susunca, demokrasi görünür hale gelmeye başladı.
• Sizinle birlikte art arda gazetecilerden askerin bu ülkede şuan için ne anlam ifade ettiğini anlatan kitaplar geliyor...
Hâlâ ‘Acaba bütün bu ilerlemeler durur ve eski karanlık günlere geri döner miyiz?’ korkusu var. Ben kendi adıma bu korkuyla savaşmak adına bu kitabı kaleme aldım. ‘Bu Orduyu lağvedip yeni bir ordu kuralım’ sözünü de, askerî alan üzerindeki demokrasi çıtasını yükseltmek için söyledim. Diğer kitaplar da, özellikle Hasan Cemal’inki, bu havayı yansıtıyor. Kitap çıkıyorsa artık hesaplaşma başlamış demektir. Biz bir hesabı görüyoruz. Hesap gazete yazısı ile değil, kitapla görülür. Bu açıdan çıkan kitapların hepsini demokrasi adına bir kazanç olarak görmek lâzım.
• Asker çocuğusunuz. Kitabı yazarken bu hususiyetinizin size ne fayda sağladığını anlatır mısınız?
Askerleri ve askerlerin dünyasını yakından tanıyorum. Savaş tarihini iyi bilirim. Savaş siyasî bir eylemdir. Savaşın siyasi bir eylem olduğunu fark etmeyenler daha başta savaşı kaybeder. Askerleri yakından tanımak, onlar gibi bakabilmek demek. Üniformanın ve silahın siyaset üzerindeki ağırlığı bir şeyi fark etmemizi engelliyor. Asker aslında bir devlet memuru. Ordu, tam anlamıyla bürokratik bir kurum. Bütün bürokratik kurumlar kendi mensuplarının çıkarlarını gözetir ve özerklik eğilimindedir. Bürokrasinin çetin kuralları en çok ordularda işler. Askeri vesayet sorununa, aslında silahlı bürokrasinin mantığı ile yaklaşmak lazım. Maaşını az bulan askerler 27 Mayıs darbesini yaptı. Bunu, tarihçiliğin kutbu Halil İnalcık söylüyor. Ordu bir bürokrasi, diğer bürokratik kurumların hayal ettiği ama yapamadığı işleri silahla yapıyor. Daha fazla sosyal tesis, daha fazla özlük hakkı. Daha fazla meslekî garanti. Daha fazla lojman. Laiklik ve cumhuriyet değerleri dediğimiz şey bu silahlı bürokrasinin çıkarlarına hizmet etmek için eğilip bükülüyor. Darbeler de silahlı bürokrasinin topluma hakim olması demek. Eğer Türkiye’nin asker sorununu, basit bir bürokrasi sorunu olarak masaya yatırırsak daha kolay çözülür. Her bürokratik kurum, boşluk bulunca doldurur ve yetkilerini genişletir. Öyleyse silahlı bürokrasinin denetlenmesi ve hizaya çekilmesi lâzım.
• Köşenizde askerle ilgili onlarca yazı yayımladığınız halde bu kitabı derleme makalelerinizden oluşturmadınız. Müstakil bir kitap ortaya çıkarmanızı tam olarak neyle açıklayabiliriz?
Askerin siyasete müdahalesi yüzünden çok şey kaybettik. Çok canımız yandı. Eğer bu müdahaleler olmasaydı, Türkiye bugün her açıdan iki misli daha büyük bir ülke olabilirdi. Türkiye’de yolunda gitmeyen her şeyin sorumlusu, silahın namlusunu devlete hükmetmek için halkın temsilcilerine çevirenler, yani ‘Sözde askerler’dir. Biz bu zulmü ve bu karanlığı hak etmedik. Bu hesabı görmemiz ve bu defteri kapatmamız lâzım. Asker kışlasına girecek ve işine bakacak. Ben 12 Eylül mağdurlarındanım. Darbe heveslisi askerler 12 Eylül şartlarını hazırladılar. 27 Mayıs ve 12 Mart bu yolun taşlarını döşedi. Bu darbeler olmasaydı benim neslim o acıları yaşamayacaktı. 60’lı ve 70’li yılların şiddeti darbecilerin eseridir. Eğer o kanın hesabı sorulacaksa bu darbeleri yapanlardan sorulmalıdır. Ben kendimce bu hesabı soruyorum.
Tıpatıp Nasır’ın taklidi
• Akademik hayatınızda 19’uncu asrın siyasal meselelerine eğildiniz. Bugünkü birçok askeri yapılanmanın çıkışı da bu döneme rastlıyor. Asıl kaynak nereydi? 31 Mart ayaklanması mı?
Bu benim çok karşı çıktığım bir tez. Bizdeki askerî darbelerin ilham kaynağı Orta Doğu ülkeleridir. Yolu açan 27 Mayıs darbesi tıpatıp Nasır darbesinin, yani Mısır’ın taklididir. Bir ilkellik ve köksüzlük vardır bu darbelerde. Kendilerini az gelişmiş bir ülkenin subayları, Türkiye’yi de 30’lu yaşlarında yeni yetme bir devlet olarak gören askerler silah gücüyle yani zorbalıkla bu ülkeyi yönetmeye kalktılar. Maalesef başardılar. İdeolojik çarpıklıkların, hukuksuzluğun hepsinin sebebi de bu darbelerle gelen ilkelliktir. Silahla ülkeyi yönetme hakkını savunabilmek için köklü geçmişinizi ve devlet terbiyenizi yok sayıp, orman kanununa uygun bir yönetim yapısı oluşturmak zorundasınız. 27 Mayıs’tan sonra bu yapıldı. Vahşi bir fil sürüsü zücaciye dükkânına girdi. Her şeyi ezdi geçti. En başta son derece asil olan siyasî kültürü. Sonrasında yaşadıklarımız bu orman düzeni içinde var olabilmek için çabalayan bir toplum oldu. 60’ın ve 70’in savrulmalarından bahsediyorum. Bizim darbelerimizin bizim geleneklerimizle, tarihimizle hiçbir ilgisi yoktur. Kökü dışarıda ve maalesef geri ülkelerdedir. Bu yüzden birdenbire bizi azgelişmiş bir ülke haline getirmiştir.
• Bugünkü Türk toplumunu ve siyasal yapısını göz önüne getirdiğimizde askerin darbeler dönemindeki kadar tesirli olabileceğine imkan verir misiniz?
Bu artık mümkün değil. Elindeki silahı sağa sola sallayıp yönetilecek bir ülke yok artık. Dünya ile entegre olmuş ve dış pazarlarda rekabet eden bir ekonomiyi, askerin elindeki silahla kavraması mümkün değil. Bir trilyon dolara ulaşan bir millî hasıladan söz ediyoruz. Bir ay sonra askere maaş veremez hale gelirler. Askerin yüksek perdeden tehditleri işe yaramıyor. Galiba asker de artık kendisini ciddiye almıyor. Orduya hukukun hakim olacağı bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu sürecin geri dönüşü yok. Ordunun tepeden tırnağa, bütün köşe bucağının elden geçmesi ve yeni nesil bir askerî sınıfın ortaya çıkması lazım. Daha fazla teknoloji kullanan, konvansiyonel silahlardan ziyade asimetrik savaşa göre kendini hazırlamış bir ordu. Siyaset üzerinde hakimiyeti olan ordu, statükoyu sürdürürken modası geçmiş kendi yapısını da sürdürüyor. Ordu reformdan geçmeli.
• İdealinizde asker nasıldır?
Askerlik ciddi bir meslektir. Özü eğitimdir. Subay kadrosunun sürekli kendisini geliştireceği, dünyayı takip edeceği ve entelektüel yeteneklerini arttıracağı bir vasata ihtiyaç var. Ordunun profesyonelleşmesi lâzım. Fazla amatör bir ordumuz var. Terörle mücadelede bu amatörlük fazlasıyla görülüyor. En önemlisi sayının azaltılması ve çevik-akıllı bir orduya kavuşmamız lâzım. Bunları çözmeniz için asker üzerinde demokratik denetim şart. Galiba işin özü demokrasi. Demokrasinin, bu ülkeyi güçlü kılan asıl unsur olduğunu idrak etmiş asker, galiba gerçek asker onlar. Çünkü demokrasisi olmayan bir ülkeyi bugünün dünyasında savunmak mümkün değil.
Star