Mustafa ERDOĞAN

Mustafa ERDOĞAN

Statüko direniyor ama

Evet, statüko direniyor. Son siyasi olayların kısa tercümesi bu.

Diyeceksiniz ki: ‘Bundan daha tabii ne olabilir? Statüko güçleri her yerde değişime karşı direnç gösterir.’ Öyle ama, sanki bunu bilmiyormuş gibi yine de şaşırıyorsak bir sebebi olmalı. Belki de Türkiye’deki durumun kendine has bazı özellikleridir bizi şaşırtan. ‘Bu kadarı da olmaz!’ dedirten...

‘Bu işte Türkiye’ye has olan nedir?’ derseniz... Meselá, şu büyük sermayenin durumuna bakın. Soyut demokrasi söylemi söz konusu olduğunda ‘mangalda kül bırakmayan’ büyük sermayenin sözcüleri iş ciddiye binince nasıl da kem küm etmeye başladılar! ‘Sivilleşme iyidir ama bunu ağır aksak yapın’ diyorlar. ‘Hukuk devleti olsun ama askerler onay vermediği sürece siviller askeri mahkemelerde yargılanmaya devam etsin. Sivilleri anayasal düzene karşı suçlardan dolayı yargılayalım ama askerleri bundan muaf tutalım, onlar bu işleri kendi aralarında halletsinler.’

Demek ki, büyük sermayenin ‘bu düzen’in devamında çıkarı var. Aksi halde böyle tutarsız ve acınası duruma düşmezlerdi.

Peki ama, statükonun devamında ‘hür medya’nın ne çıkarı olabilir? Yoksa var mı?...

Türkiye’nin kendine özgü gerçekleri arasında belki de en tuhaf olanı işte o ‘hür medya’nın ana akımının durumu. Bunların da herkesçe malum geçmiş sicilini bir yana bırakıp bugüne bakalım. Bu kesimin son Milli Güvenlik Kurulu toplantısı arefesinde ve esnasındaki tutumlarını hatırlayın. Kendilerini nasıl da yeni bir ‘28 Şubat’ havasına sokmuşlardı! Heyhat, o toplantıdan bekledikleri gibi bir sonucun çıkmaması onları yine de normale döndüremedi. Nitekim, hemen o gün ve ertesinde yeni bir kampanya başlattılar 26 Haziran tarihli o mütevazi sivilleşme adımını bloke etmek için.

Cumhurbaşkanının malum kanunu geri göndermesini sağlamak için ne de şevkle gayret gösteriyorlar! Acele sivilleşmenin ‘zararları’na dair ne kadar da dil döküyorlar! Bu kanunun ‘sakıncaları’na bizi ikna edebilmek için ‘en sağlam’ kaynaktan delil getiriyorlar! Genelkurmay karargáhından yani. Sivil otoriteye karşı gönüllü karargáh sözcülüğü yapmak ‘özgür medya’ya ne de yakışıyor!...

En acı olanı da, açıkça askeri vesayetten yana tavır aldıkları durumda bile sureti haktan görünmeleri. Malum ya, ‘uzlaşma’dan, ‘diyalog’dan bahsediyorlar. Peki kim kiminle uzlaşacak? Sivil otorite emri altındaki üniformalı memurlarla uzlaşacak! Oysa, bırakalım demokrasiyi, yürürlükteki anayasa açısından bile parlamento ve hükümet ile askeri bürokrasi arasındaki ilişki biçimini tanımlamak için uygun bir söz müdür bu?...

Peki ya hangi ‘sözde’ buluşulacak dersiniz? Öyle ya, uzlaşma ‘aramızda doğru olan söze gelmek’ değil midir? Peki, Anayasasına göre ‘insan haklarına saygılı demokratik bir hukuk devleti’ olan Türkiye Cumhuriyeti için ‘doğru olan söz’ (yani, ilke) askeri vesayetin devam etmesi, askeri ayrıcalıkların sürmesi midir?... Anayasal iddiası bu olan bir rejim, hükümetin askeri iradeye boyun eğmesinde veya ‘tabii hakim’ ilkesinin reddinde mi uzlaşacaktır? Askerlerin ‘istemezük’çülüğünün parlamentonun iradesini felç etmesini kabullenmekte hangi demokrasi uzlaşabilir?...

Evet, bugün statüko direniyor, yarın da direnmeye devam edecek. Bu çok normal. Mesele, demokratik siyasetin ve bütün bir toplumun buna nasıl karşılık vereceğinde.

Birkaç yıl önce yine böyle bir vesileyle ‘Statükonun Direncini Kırabiliriz’ diye yazmıştım. Bugün bu bakımdan daha iyi bir noktadayız. Evet bu direnci kırabiliriz ve kırmalıyız. Aksi halde, özgürleşme ve demokratikleşme yolunda gelecekte atacağımız her yeni adımın yeni dirençlerle karşılaşması mukadder olacak.

Bugün atılacak bir geri adımı bir daha teláfi etmek mümkün olmayabilir. Tecrübe bunu söylüyor.
Star

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.