Habibi Nacar YILMAZ
Şu güzerân-ı hayat
Himmet Uç abimizi, 1970'li yılların sonunda Trabzon'a yapmış olduğu bir ziyarette tanımıştım. Bir müddet kalmış ve çok verimli dersler yapmıştı. Aynı şey o zaman da vardı. Şimdi de hemen hemen her yazısında bir ah ve temenni görüyorum. "Bediüzzaman ve Kemâl" yazısının beşinci paragrafında da bu meramını ve temennisini anlatmak için "Büyük yazarlar, kelimelerin arkasında gizlidir" alıntısını yapmış. Anlatmak istediği ise; nurların gazete gibi okunmaması ve istifade için kelimelerin arka planını çözmeye çalışma gereği ve nurlarda orijinal kelime ve terkiplerin varlığına dikkat çekmenin olduğu açık.
Gerçekten ülfet ile okunduğu zaman, çok şey kayboluyor, istifade azalıyor ve zamanla metin sıradan olmaya başlıyor. İlmî ülfet, ölüme karşı ülfet, ibadete ülfet olduğu gibi, Risalelere karşı da ülfet olabiliyor. Bu da nazar-ı sathiyi netice veriyor. Kuş bakışı okuma diyoruz buna. Mâna derinliğine inememe. Ve neticede ülfeti yırtarak okumadığımız için, harikaları da keşfedemiyoruz. Sonuçta kâinata da ülfetle bakan insan, ülfeti ilim zannediyor. Tehlike de burada başlıyor zaten.
Buna, kısmen kendimi örnek verebilirim. Tarihçe'de ve Sünuhat'ta geçen "Rüyada Bir Hitabe" bölümündeki "Mânen rüya olan yakazada 'bir nur' bulamadım" cümlesinde bulunan 'yakaza' kelimesine, yıllarca üflet ile bakmışım meğer. Aslı "yakza" olan bu kelimeyi eksik anlayınca; bu kısımdan dersimi tam alamadığım gibi, bazen de ters yorumlara sebep oluyormuşum.
Yakaza "uyanıklık âlemi, dikkatte olma" demek. Ben ise tam tersi olarak yorumlamışım. Yani kelime, şu anda bulunduğumuz dünyaya, içinde yaşadığımız hayata işaret ediyordu. Ve bu uyanık ve şahidi olduğumuz hayat aslında, 17. Söz'de "Şu güzerân-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti" şeklinde tarif ediliyordu. Biz bu dünyada yakazada değildik aslında.
Peki, yakaza dediğimiz 'uyanık ve dikkatte' olduğumuz âlem neresiydi? "Hitabeden" okuyalım. "Hakikaten yakaza olan rüya-yı sâdıkada bir ziya gördüm." Rüya-yı sâdıka hakikaten yakazanın kendisiydi. Bu dünya ise yakaza değil, mânen rüya idi ve kesif bir zulmet içindeydi. Üstad da bu kesif zulmet içinde nur arayınca, haliyle bulamamıştı.
Nurları, kelime ve terkip bazında okumak, insanın önüne çok feyiz ve mâna sofraları açıyor. Birinci Pencere'de ve çeşitli yerlerde geçen "o hâl ve bu keyfiyet" tamlaması da taşıyıcı bağlaç görevini görürken, 'hal'e karşı 'keyfiyeti' nazara sunarak; aklı, gayb perdesinin arkasında kendini gösteren gayet müdebbir ve mürebbi sıfatları ile Vahid-i Ehad'e çeviriyor. Bir derste bir kardeşimizin dikkatli ve vurgulu okuyuşundan keşfettiğimiz bu ve bunun gibi yüzlerce kelime açılmayı, anlaşılmayı bekliyor. Biz de bazı yazılarımızda bunun için yapabildiğimiz kadarıyla gayret gösteriyoruz.
Bunlardan biri de "güzerân-ı hayat" tamlaması. 17. Söz'de ve daha birkaç yerde geçen bu tamlamanın özellikle Sözler'de kullanım anlamı beni çok sarstı. "Evet, şu 'güzerân-ı hayat' bir uykudur, bir rüya gibi geçti." Risale-i Nur'un her bir cümlesi, ya bir âyetin ya da bir hadisin izahıdır, onlara dayanır. Peygamber Efendimiz (asm), "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" buyurmuş. Yine hadis olduğu kesin olmayan bir kibar söz de "Ölmeden evvel ölünüz" cümlesidir. Halbuki biz uyanığız, kendimizi uykuda falan da görmüyoruz. Ölünce, nasıl uyanmış olacağız?
"Ölmeden evvel ölünüz" cümlesini en iyi yine 17. Söz'de geçen "Eğer şu fâni dünyada beka istiyorsan, beka fenadan çıkıyor; nefs-i emmare cihetiyle fena bul ki baki olasın" cümleleri açıklıyor bana göre. Yani nefs-i emmare ciheti ile ölmek, insana bâki bir saadetin anahtarını veriyor. Bekadan maksat da cennet hayatı olsa gerek. Cehennemdeki bekayı neyleyeyim? Devamı da çok güzel, "Şu dünyada bekaya giden yol, fenadan geçiyor" cümlesi aynı mânayı özetliyor.
Gelelim "güzerân-ı hayata." Uykuda mıyız gerçekten? Hatta rüya da görüyor muyuz? Yoksa hepten rüyada mıyız? Bir rüyanın müddeti birkaç saniyeyemiş. Dünya da birkaç saniyeden, bir rüyadan mı ibaret? Bütün bunların cevabı, dünya hayatına nereden baktığınıza bağlı. Ebedî âleme göre bakarsan bir 'şimşek çakması' müddetinde dünya hayatı. Hatta bir 'katre serap' keyfiyetinde. Serap, yani 'yok' ama yanılarak 'var' dediğimiz bir katre. Bir rivayette, bir ağacın gölgesinde dinlenme müddeti kadar ya da bir kahvaltı miktarınca. Ne dersek diyelim, dünya ebede göre gerçekten bir rüya. Düpedüz bir rüyadayız. "Bu kadar yaşadık, sanki rüya gibiydi" demez miyiz bazen?
Bu âciz, geçen altmış yıllık hayatımın önemli bir yılını Trabzon'da geçirdim. Şöyle bir hayalimi yokladım da bir kısmı verimsiz geçmiş, kısmen ihlâsı zedelendiği için belki de boşa çıkmış. Fakat bir rüyaya inkılâp etmiş. Emellerin bekasız, elemlerin ise ruhta bâki kaldığını yaşayarak görmüşüz. Ah vah da artık işe yaramıyor.
Güzerân-ı hayatın devamında ne diyor, "Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgar gibi uçar, gider." Hem temelsiz de ömür. Temelsiz bina nasıl uçuyor, yıkılıyor. Ömür de öyle... Bunu Mesnevi'de nasıl anlatıyor? "Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor." Güzerân-ı hayat dediğimiz de şimşek gibi giden ömür tayyaresi olsa gerek.
Temelsiz, şimşek gibi giden bu güzerân-ı hayata güvenilip bel bağlanır mı? Ne yazık ki bu hayatta müştâkız ve fani yüzüne talibiz ve müptelâyız. Uykudan uyanıp aklımızı başımıza almamız için ikaz mahiyetinde hastalık ve musibetlerden de kendi adıma söylüyorum çoğu zaman lâyıkınca ders alamıyoruz. Yıldız böceği parlaklığındaki vücut veya enaniyetimize güveniyoruz. Kendimizi mülkün hakiki sahibi zannetme gafletine düşüp asıl sahibini unutunca; emaneti asıl sahibine satmayıp önemli kârlardan mahrum kalıyoruz. Böylece zarar üstüne zarar ediyoruz.
Evet dostlar, bir "güzerân-ı hayat" yolculuğu yaptık. Bu hayat yolculuğunuzun her bir saniyesi, hazine değerinde kıymetli. Bir tohum da diyebileceğimiz bu saniyeleri, beka bulması için ya çekinmeden fena ve feda edeceğiz ki ebedî var olsunlar ya da bir betona atacağız ki çürüsünler. Tercih bize ait.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.