Afife ARTIK
Şükrün kazasını yapmak
Şükür yazıları-1
Rabbimizin nimetlerini saymakla bitiremeyiz. Bir tek anın içinde nihayetsiz nimetler adeta başımızdan yağdırılmaktadır. Bu konuda farkındalığımızın olmadığı ise yüzümüzdeki neş’esizlikten bellidir. Şevksizliğimiz, zevksizliğimiz, memnuniyetsizliğimiz ele verir şükürsüzlüğümüzü.
Dilimizdeki; ama, neden, niye, fakat, bu günleri de mi görecektim… bütün bu kelimeler dilimiz ile şükürsüzlüğümüzü açığa vurmaktır.
Oysa bir tek anın içinde ne nimetler vardır. Nefesimiz, nefsimiz, kalbimiz, ruhumuz, el ayak göz ve kulağımız ve bütün bunların her an yeniden ademden vücuda çıkartılması. Her an Allah’ın havli ile ademden kurtarılıp Allah’ın kuvveti ile vücut verilmesi ve bunların rızıkları dahi muntazaman verimesi…gözümüze görmek, kulağımızı işitmek, kalbe sevmek, akla fikir… verilmesi. Bunlarla beraber görülmeye, işitilmeye, sevilmeye layık olanların yaratılıp verilmesi…ailemiz, akrabalar, dostlar, arkadaşlar, davada yoldaşlar…güneş, ay, hava, su toprak…hayvanlar bitkiler…sezişler hissedişler…ene…ev, araba, tas, tarak, torun torbalak…kuşların cıvıldaşması, kuzuların melemesi, ağlamak ve gülmek, hüzün ve neş’e…
Saymakla bitmez Rabbimizin nimetleri, ballar kaymaklar, arılar ırmaklar, bulmaklar aramaklar hepsi de her hepsi de nimettir. Her gün bir nimete odaklansak mesela. Bugün nefes nimeti günü olsa söz gelimi. Her an nefesimizi fark etmeye gayret edip şükretsek. Sabah yataktan kalktığımız an hissettiğimiz nefesi gün boyu hatırlatsak kendimize ve fark etsek ki daimi bir nimettir üzerimizde.
Âna odaklanmak, anda olanı fark etmek her şeydir. Her şeyi fark etmektir. Her şey bir andadır çünkü. Bir an demek her şey demek, tüm kainat demek, tüm varlık demek. Bir ânın şükrünü eda edebilmek bile takatimizin fevkindedir. Hangi birine şükredeceğiz? Bir Elhamdülillah desek o kelimeyi söyleyesiye kim bilir kaç kez ademe düşüp yeniden yaratıldı biz ve her şey. Hangisine Elhamdülillah demeye yetişebiliriz ki?
Ânın içindeki şükrü yakalamaktan aciz olan biz doğduğumuzdan bu yana bize gönderilen hangi nimetin şükrünü hakkıyla eda edebildik? Hoş, şükredenlerin en şükredeni olan Efendimiz Aleyhisalatü Vesselam “sana hakkıyla şükredemedik” dedikten sonra kim “ben hakkıyla ve layıkıyla şükrettim” diyebilir ki? demek bizim Rabbimizi bilişimiz o derece nakıs ki daha şükretmediğimizi fark edemedik. Şirkin yoldaşı olan şikayetten yakamız kurtulmadı ki şükür mesleğine girsek.
Tamam aldandık, hata ettik, şükredemedik. Hamd olsun bu kabulleniş de bir başlangıçtır. En azından şükredemediğimizin tevbesine niyetimiz var demektir. Zamanın bedii Bediüzzaman’dan öğrendik ki şükrün kazası var. Ne büyük muştu, ne göz aydınlığı. Mübarek olsun şükürsüzlüğünün girdabında boğulanlara…
Artık kaybettin, dönüşü yok gibi yeise atan ifadelerden son derece münezzeh olan Risale-i Nur müjdeledi bizi. Evet kardeşim şükredemedin ise gel kazasını yap bir güzel. Evvela tevbe et nankörlüğünden, şükürsüzlüğünden. Şükürsüzlüğün ile tüm hastalıklarını kendin celb ettiğini bil ve ayıl.
Peki nedir kaza etmenin yolu? Yıllar evvel mazhar olmuşum o nimete şimdi nasıl şükrünü eda edeceğim? Şu anda o nimet yok gibi sanki?
Evet yıllar yılı ne ihsanlar ne nimetler uğradı hayatımıza. Zennetmeyelim ki onlar sonra bizi terk edip gittiler. O Cevvad-ı Mutlak’ın adetidir, şe’nidir ki verdiği nimeti geriye almaya. Her ne ki girdi hayatımıza, misafir oldu bize, o bizi asla terk edip gitmez geriye. Semerelerini, meyvelerini boynumuza takar sonra zahiren gitti gibi görünür. Hiçbir nimet yoktur ki ayrılıp gitsin bizden.
Bir elma yesek Elhamdülillah desek Cennet’te o Elhamdülillah meyve olup gelir önümüze. Zahiren çirkin bir hadise gelse başımıza bize mutlaka ya bir inci ya bir mercan takar gider. Olgunlaştırır bizi. Çiğlikten kurtarır. Tecrübe olur, aşı olur bir nevi. Musibet ve hastalık gelse sabır kaftanı giydirir de öyle gider. Demek her şeyde var bir nimetiyet ciheti.
Demek geçmişte var idi şimdi yok ki şükretsem diyemeyiz. Madem ki o nimet uğradı bize, elbet bir libas giydirdi de gitti. Gitti dedikse zahiren gitti, hakikatte bizim manevi vücudumuzun bir parçasıdır el’an. O nimet geldikte fark etmedik şükretmedik ise şimdi ve şu anda bize bu ana kadar giydirilen tüm libaslar için şükredelim. Hayatımızdan gelen geçen ne varsa şu anımızı dokuduğunu ve şu anımızda da vâr olduğunu fark edelim. Böylece değil sadece geçmiş gibi görünen nimetlere, tüm hastalık ve musibetlerimize de şükredeceğiz. Zira onlar bu günkü olgunluk ve anlayışımıza katkısı vardır. Kahrın da hoş lütfunda hoş demelere erişemedi isek de hoşumuza gitmeyenler de bize nimet olduğunu fark edebiliriz. Eksik zannettiklerimizin nasıl da bizim artılarımız olduğunu derk edebiliriz.
Allah öyle bir Allah mıdır ki, Rabbimiz öyle bir Rabb midir ki hem bana iyi olacağını bilsin hem de onu bana vermesin… üstelik de ben onu yana yakara istemiş olayım. Bu nasıl bir su i zandır. Allah’ımız hem Alîm dir hem Hakîm hem Rahman dır hem Rahîm. Bizden daha iyi bilir neyin bize fayda ve neyin zarar vereceğini. Kemal noktamızı tayin eden O, ademden vücuda çıkaran O, o kemal noktaya meyil veren yine O. Kemale giderken biz, zararları def edip menfaatleri celb eden yine O. Bize ne olmuş ki “istedim de vermedi” der olmuşuz. Sanki biliyor muyuz ne yarar bize, ne yaramaz. Bu su-i zan, bu Rabbimizi tanımamazlık çok daha beter şükretmemekten. Zaten şükretmemenin temelinde de bilmemek ve tanımamak var. Nimetleri vereni bilip, nimetin verilişini görsek intikal edeceğiz Mün’im-i Hakikiye. Bu da şükrün esası.
Haydi şu ana bakalım o zaman; neler geldi geçti hayatımızdan da bu günlere geldik? İşte cümlesine şükredelim. Nimet olduğunu fark edemediklerimizin ise şu anımıza nasıl da olumlu yansıdıklarına bakıp onları da fark edememenin iç yangını ile yönelelim Rabbimize, nimetlendirenimiz, yaratanımız, yaşatanımız, vekilimiz, hamimiz, hafîzimiz, mevlamız ve daha binbir isimle müsemma olan Alemlerin Rabbi’ne.
Şükretmemenin cezası ağır oldu bize. Hiç gülmedi yüzümüz, bir derinden oh olabilecekken of’larımız şeddelli of oldular. Of anam of, of babam of, of ki of oldular.
Ne yapalım oldu bir kere olmuşa çare var hamd olsun. Müjdeledi bizi zamanın bedii. Bediüzzaman müjdeledi. Dedi çare var kaza et üzerinde kalan şükürleri.
Böyle emre can kurban madem ki çaresi var. Acze düşmeyelim kaza edelim. Önce fark etmektir kazası. Bilmedim nimetlerin kadrin kıymetin affet diyelim evvela. Sonra fark edelim ki Allah bizim dostumuz. Mü’miniz biz. En kudretli, en ünsiyetli en şefkatli en merhametli dost hiç bizi sevmez mi. Erhamerrahimin, ahkemal hakimin, ahsenel halikin olan Rabbimiz ne eylerse güzel eyler. Ne verirse en güzelini verir ne vermemişse iyiliğimiz için vermemiştir.
Ah ne yapsak ne yapsak nasıl bunca şükrü kaza etsek? İyisi mi külli şükür olan namazala müracaat edelim. Evvela bir şükür namazı kılalım. Şöyle içimiz dola dola. Tefekkür ede ede taa dünyaya
gönderilişimizden bu yana verilenleri. Ne çok zulüm oldu nefsimize şükretmemek. Sanki tutturduk “ille de mutlu olmam ille de mutlu olmam” diye. Ne vardı sanki bir baksak bir görsekti nimetleri ve onları vereni…
Ne ise ağlayalım tabi hatamıza fakat gülelim hatadan dönüşümüze. Bu yeni muştuya bu şükür meltemine bu ferah nefese bakalım da derinden ta derine memnun olalım. Müteşekkir olalım Rabbimize, müştakı olalım, muhtacı olduğumuzu kabul edelim güzelce. Mütehayyir kalırız eğer seyir edebilsek işlerindeki hikmeti.
Evet, dem şükür demi, kanımız bile nimet; dem’e de şükür. Aman kan damarlarımızda gezip de “nerede imiş nimet, ne sıkıntılar ne yokluklar gördün sen, az mı çektin” diyen dessas şeytana ve iş birlikçisi nefse fırsat vermeyelim. Haşa! Cenab-ı Hakk onun bir hakkını gasp etmiş gibi şikayetlenen mızmızlanan şükrümüzün şevkini kıran şikayet makinalarından da ya kaçacağız ya da öyle şakir öyle has şakir olacağız ki bizi gören başlayacak Rabbinin nimetlerini tadad edip zevkenip şevklenmeye…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.