Sungur Ağabey üzerimde iz bırakanlardan biridir
Özkan, Mustafa Sungur Ağabeyin üzerinde iz bırakanlardan biri olduğunu söyledi
Risale Haber-Haber Merkezi
Milli Gazete yazarı Abdülkadir Özkan, Mustafa Sungur Ağabeyin üzerinde iz bırakanlardan biri olduğunu söyledi.
"Tanıdıkların ölümü insanı daha çok düşünmeye itiyor" başlıklı makalesinde Mustafa Sungur ve Said Özdemir ağabeylerle ilgili hatıralarını anlatan Özkan, "Mustafa Sungur Ağabeyi tanıdığım o yıllarda eski arkadaşlar öğretmen iken Risale-i Nur'a hizmet için ayrıldığını söylemişler, bu da benim üzerimde büyük etki yapmıştı. Davası uğruna hapislere giren, mesleğini bile bırakabilen bir insan benim için örnekti" dedi.
Özkan'ın yazısı şöyle:
Tanıdıklıktan kastım, akrabalık tarifi ile sınırlı değil, ondan çok daha öte, özellikle inanç beraberliğini içine alan bir kardeşliktir. Özellikle de üzerimizde iz bırakan insanların ölüm haberini aldığınızda sarsılıyor, geçmişe dönüyorsunuz. Bu geçmiş bazen yakın bir zamanı ifade edebileceği gibi Mustafa Sungur Ağabeyin vefat haberi gibi insanı 50 yılı aşkın bir geçmişe sürülüyor. Çünkü, Mustafa Sungur Ağabey benim üzerimde iz bırakanlardan birisidir. Onu ilk tanıdığımda 17-18 yaşlarında lise talebesiydim. Yani 27 Mayıs 1960 darbe yılları. Darbecilerin astığının astık, kestiğinin kestik olduğu, darbenin sivil uzantılarının gönüllerinde tek başlarına iktidar olma hayallerinin yeşerdiği yıllar. Özellikle bu sivil uzantılar kendileri gibi düşünmeyenlere her fırsatta meydan okuyor, hesap soracaklarını tekrarlıyorlardı. İşte böyle bir dönemde Risale-İ Nur Hareketi ile tanıştım ve bu hareket içinde ilk yüzyüze geldiğim iki kişinin Said Özdemir Ağabey ile Mustafa Sungur Ağabeyin olduğunu çok canlı olarak hatırlıyorum. O zamanlar Risale-i Nur hareketi tek çatı idi. Çatı dediysem bir mekan birliğinden bahsetmiyorum. Bugünkü gibi parçalara ayrılmış değildi. Belli yerlerde bir araya gelir ya bazı kardeşlerimizin evlerinde ya da hafta sonları Ulus'taki Zincirli Cami'nin yanından tutulan dolmuşlarla Ankara'nın yakın çevresinde şimdilerde binalarla dolmuş yine tanıdıkların bahçelerine gider, buralarda kitap okur, sohbet eder, cemaat halinde namaz kılardık.
O yıllar Risale-i Nur mensupları siyasetten uzak dururlardı. Benim gibi siyasete yatkın birileri çıkar da kitap okumanın sonunda sıra sohbet faslına geldiğinde lafı siyasete getirenlere kibarca siyasetle işlerinin olmadığını hatırlatırlardı. Ama, siyaset meraklılarını da dışlamazlardı.
Daha önceki bir yazımda Risale-i Nur Cemaati ile tanışmamı bir vesileyle yazmıştım. Bu vesileyle kısaca hatırlatmak istiyorum. Akşam Lisesi ikinci sınıfta Coğrafya Hocamız nasıl oldu bilmiyorum sözü dolandırıp İslam'a ve Müslümanlara getirmiş, eleştiriyi aşan aşağılayıcı sözler sarf etmişti. Öylesine ileri gitti ki, Müslümanlara yönelik, "Bunlar bir yandan Müslümanlığı kimselere bırakmaz ama yaptıkları minare hafif bir rüzgarla yıkılır" gibi sözler sarf edince anlık bir öfke ile ayağa kalkmış, "Yıkılan minare ile Müslüman ve Müslümanlığın ne bağlantısı var?" diye sormuştum. O andan itibaren ders kesilmiş, sınıf ikiye ayrılmıştı. Kısacası öğretmen ile aramızda tartışma başlamıştı. Sonunda öğretmen sınıfı terk etmiş, ama arkasından müdür gelerek beni idareye çağırmıştı. Bu tartışmalar arasında ders bitmiş, dışarı çıkmıştık ki, iki senedir aynı sınıfta okuduğumuz iki arkadaş yanıma gelerek iltifatlar ediyorlardı. Sonra anladım ki Nur Cemaatine mensup bu kardeşler Coğrafya Hocasına tavrım dolayısıyle yakınlık duymuşlar. Babaları Samanpazarı Çıkrıkçılar Yokuşu'nda ticaretle meşgul olan bu kardeşlerimle ondan sonra birlikteliğimiz lise bitene kadar devam etti.
Toplantılarımızda Said Özdemir Ağabey ve Mustafa Sungur Ağabey özellikle okuduğumuz kitapları anlamamızı kolaylaştıracak izahlar yaparlardı. Mustafa Sungur Ağabeyi tanıdığım o yıllarda eski arkadaşlar öğretmen iken Risale-i Nur'a hizmet için ayrıldığını söylemişler, bu da benim üzerimde büyük etki yapmıştı. Davası uğruna hapislere giren, mesleğini bile bırakabilen bir insan benim için örnekti. Bu bakımdan sohbetlerde onu cankulağı ile dinler, anlamakta zorluk çektiğim hususları sormaya çalışırdım. Bu tanışma daha lise yıllarında evlenmeme bile yol açmıştı. Bir sohbet sırasında sanıyorum Said Özdemir Ağabey, "Gençler... İmkanı olan hemen evlenmeli. Olmayanlar ise nafile oruç tutmalı" deyince ertesi gün oruç tutmaya başlamıştım. Ama, tek başına yaşayan bir genç için sürekli oruç tutmak kolay değildi. Bu sebeple evlenmek daha kolayıma gitmiş olacak ki lise ikinci sınıfta evlenmiştim.
Mustafa Sungur Ağabey'in vefatı 50-55 sene öncesine o samimi, güzel, heyecanlı günlere götürdü. Allah(cc) rahmet eylesin, mekanın Cennet olsun Mustafa Sungur Ağabey...