Sünnet-i Seniyyenin mertebeleri var

Sünnet-i Seniyyenin mertebeleri var

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:

(1) كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلُّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ

Yani, (2) اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ sırrıyla, kavaid-i Şeriat-ı Garrâ ve desâtir-i Sünnet-i Seniyye tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut -hâşâ ve kellâ- nâkıs görmek hissini veren bid’aları icad etmek dalâlettir, ateştir.

Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var. Bir kısmı vâciptir, terk edilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâda tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevâfil nev’indendir. Nevâfil kısmı da iki kısımdır:

Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi şeriat kitaplarında beyan edilmiş; onların tağyiri bid’attır. Diğer kısmı, “âdâb” tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitaplarında zikredilmiş.

Onlara muhalefete bid’a denilmez; fakat âdâb-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir.

Bu kısım ise, örf ve âdât, muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittibâ etmektir.

Meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok sünnet-i seniyyeler var. Bu nevi sünnetlere “âdâb” tabir edilir.

Fakat o âdâba ittibâ eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyiz alır. En küçük bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor.

Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev’inden, cemiyete ait bir ubudiyettir.

Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. Bu nevi şeâire riyâ giremez ve ilân edilir. Nafile nev’inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir. (Lem'alar, On Birinci Lem'a)

Bediüzzaman Said Nursi

1)“Her bid’at dalâlettir ve her dalâlet Cehennem ateşindedir.” Müslim, Cum’a: 43; Ebû Dâvud, Sünnet: 5; Nesâî, Î’deyn: 22; İbn-i Mâce, Mukaddime: 6, 7; Dârimî, Mukaddime: 16, 23; Müsned, 3:310, 371, 4:126, 127.
2)“Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim.” Mâide Sûresi, 5:3.

SÖZLÜK:
âdâb : edep ve görgü kuralları
âdâb-ı Nebevîye : Hz. Peygamberin (a.s.m.) göstermiş olduğu hal, davranış ve ahlâk kâideleri
âdât : âdetler, gelenekler
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun
beyan : açıklama
bid’a/bid’at : dinde olmayıp sonradan dine zarar verecek şekilde ortaya çıkan şey
cihet : şekil, yön
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
desâtir-i Sünnet-i Seniyye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) sünnetiyle ilgili prensipler
düstur : kural, prensip
edep : terbiye, güzel ahlâk
elhasıl : sonuç olarak
ferman etmek : buyurmak
hakikî : asıl, gerçek
hâşâ ve kellâ : asla, kesinlikle öyle değil
icad : var etme, ortaya çıkarma
intaç etme : sonuç verme
istifade etmek : faydalanmak, yararlanmak
istilzam etme : gerekli görme
ittibâ : uyma, tabi olma
kavaid-i Şeriat-ı Garrâ : parlak ve nurlu olan İslam şeriatının kuralları
kemâl : kusursuzluk, mükemmellik
merâtib : mertebeler, dereceler
muamelât-ı fıtriye : doğuştan gelen, fıtrî olan davranışlar, işler
Muhabbetullah : Cenâb-ı Hakka duyulan sevgi
muhalefet etmek : aykırı davranmak
muhkemat : kesin hükümler içeren emir ve yasaklar
nâkıs : eksik, noksan
nev : çeşit, tür
nevâfil : nafileler, farz ve vacip ibadetlerin dışında kalan ibadetler
nükte : ince anlamlı söz
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
Siyer-i Seniyye : Hz. Peygamber’in (a.s.m.) yüksek ahlâk ve vasıflarına dair yazılan kitap
Sünnet-i Seniyye : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler, Kur’ân ve sünnet
Şeriat-ı Garrâ : parlak ve nurlu İslâm şeriatı
tâbi : bağlı
tabir edilme : adlandırılma
tafsilât : ayrıntılar
tağyir : değiştirme
takdir etmek : bir şeye gerekli değeri göstermek
tebeddül etmek : değişmek
vâcip : dinî bakımdan yapılması şart ve kesin olan emir
vaziyet : durum, hal
veyl : yazık
ziyade : çok